İmamoğlu'nun mazbatasını verin, ülkeyi germeyin...

Yandaş gazetelerde, "Bakan Albayrak'tan baş döndüren ekonomi trafiği" şeklinde manşetler görünce, neler geldi aklıma, neler?..

Derler ya; "biz ne haldeyiz, sen ne derttesin?.." Ya da hep söylenir ya, "ben ne diyorum, sen ne diyorsun" ve "ben neredeyim, sen nerede?.."

Yaşamın her anındaki sorgulamalara örnek gösterebilirsiniz yukarıdaki deyimleri...

Türkiye gibi, mutlu azınlığın kendi ahenginde rant çemberi çevirdiği bir ülkede, toplumun ezici çoğunluğu "yaşamak" derdindeyken ve geçim sıkıntısı büyürken, başkalarının ayrı tellerden çalması, ayrı nağmeler okumasına da dikkat çekiyor yukarıdaki deyimler...

Evet; kimse kimsenin derdini bilmiyor... Ve kim hangi halde, nerede, hangi çıkmazda, nasıl çırpınıyor diye sorgulanmadığı için, üstelik herkes "kendinden razı" biçimde, başkasının derdiyle pek ilgilenmediği için yazının başındaki deyimlere vurgu yaptık...

Çünkü o deyimler bazen serzenişleri, bazen öfkeyi, bazen yoksul-zengin arasındaki uçurumu, gelir dağılımındaki dengesizliği ve en önemlisi de başkalarının derdine olan duyarsızlığı da sorgulayıp duruyor...

Ülke nereye gitmiş, memleket hangi ahvalde, toplum nelerin içinde çırpınıyor, insanlar yarınlar için nasıl endişeleniyor, gidişat memleketi nereye sürüklüyor ve gelecek kaygısı insanların hangi planlarını tarumar ediyor, doğrusu kimsenin umurunda değil...

Hele de, siyasetin rantla buluştuğu ve güç zehirlenmesinin zavallılığı içerisinde, kimilerinin nalıncı keseri gibi her şeyi kendine doğru yonttuğu bir dünyada; pervasızlık ve duyarsızlık, siyasetteki başıboşluk, "derebeyi" zihniyeti ya da "ben bilirim" saçmalığı ile yan yana geldiğinde, insanların hem çaresizliği artıyor, hem de umutları yaralanıyor...

"BEN NASIL KAZANMAM" DİYOR AKP!!!

AKP'nin, 31 Mart seçimlerinin ardından İstanbul ve Ankara'da aldığı yenilgi ile başlayan siyasal kaos, yazının başındaki deyimlerle birlikte akıllara gelen her eleştiriyi bir öfke gibi zihinlere çarpıp duruyor...

"Yalnızca ben kazanırım" diyor AKP siyaseti... "En çok ben bilirim, halka en çok ben inerim, zafere hep ben yürürüm" ve "galip olan her zaman benim" gibi bir pervasızlık içerisinde bocalamaya devam ediyor iktidar... Hem de aldığı yenilgiye rağmen!!!

Memleketin gidişatındaki vahamet sürerken, "benden başkasına yaşam hakkı yok" şeklindeki zavallı düşünce nelere mi yol açıyor acaba bu ülkede?..

AKP'nin, son 17 yılda yarattığı yıkımlarla, topluma dayatılan gerginlik, bürokratik yandaşlık ve devlete güvenin azalması sıradanlaştı neredeyse bu memlekette...

Ortadaki çarpıklık toplumu öyle geriyor ki, herhalde dünyanın hiçbir ülkesinde örneğine rastlanamaz bu garipliğin?..

Çünkü AKP, "ben kazanırım" şımarıklığının içerisinde yol açtığı sosyo-ekonomik, diplomatik ve siyasi travmalarla yetinmemiş olacak ki, şimdi de "ben nasıl kazanamam" kaygısıyla toplumu geriyor, ülkenin gidişatını yaralıyor...

Yani, umutları darbeliyor, demokrasinin sırtına hançer indiriyor ve ülkeyi 16 gündür ateş ve diken üstünde tutmaya devam ediyor AKP...

OY TORBASI, SOĞAN ÇUVALI!..

Evet; 1 Nisan'dan bu yana dayatılan pervasızlığın sonuçlarını görüyoruz;

Bilinçli ya da bilinçsiz bir strateji mi bu, yoksa sinsi bir plan mı ortalığı kasıp kavuruyor?..

Örneğin; dövizin yükselmesi, daha geçen hafta 2 liraya satılan soğanın 10 liraya, diğer sebze ve meyvenin de fahiş oranlara yükselmesinin ardında, "ben olmasam her yer hüsran" şeklindeki bir stratejinin dayatılması mı var acaba?..

Nasıl yani, ya da neden?.. AKP "ben olmazsam, güç benim elimde olmazsa, ülkeyi ben yönetmezsem, belediyelere ben hakim olmazsam ülkenin ekonomisi işte böyle çıldırır, millet açlığa mahkum olur, sefalet büyür, sofralar yoksullaşır, mutfaklarda ocaklar yanmaz" şeklinde bir algı peşinde mi?..

Bu yıkıcı çelişkinin ortasındaki siyasi kaos büyürken, AKP piyasaları İstanbul karmaşası yüzünden mi boşvermişliğin ortasına attı acaba?..

Yoksa Türkiye'de artık ekonomik dengeleri alt üst eden ve bıçak sırtında yürütülen en küçük tartışmada, dövizin, sebzenin, meyvenin, gıda ürünlerinin fahiş oranlara çıkmasının sonuçları da "kader" mi?..

Bu soruların yanıtını ne olursa olsun, ortada bir gerçek var; AKP kendi çıkarını, siyasal hegemonyasını ve iktidar şımarıklığını sürdürmek için Türkiye'nin en büyük metropolü üzerinde sandık kaosu yaratarak sadece "seçim" mücadelesi vermiyor, ülkenin önemli bir bölümünün yürüttüğü "geçim" mücadelesini de dehşet verici bir savaşa dönüştürüyor...

BİTİR KAOSU EY DEVLET!..

İşte 31 Mart sonuçlarıyla sarsılan bir iktidarın sonuçsuz direnişi ve sandık kaosu üzerinde gerginlik yaratma stratejisi Türkiye'yi yoksullaştırırken -insanları öfkelendirirken, mutfakları ekmeğe-zeytine- peynire muhtaç hale getiriyor...

Ve en önemlisi de, dövizde gelenek haline getirilen bir karmaşanın sonuçları ülke genelinde ekonomiyi durduruyor, yarınlardaki belirsizliği arttırıyor, yatırımları engelliyor ve insanlar ne yapacağını şaşırmış halde, "oy sayımı"nın bitmesini bekliyor...

İşte bu sırada birileri sandıkları sayıyor, kimileri de paraları sayıyor- istifliyor...

Oy çuvalları sayılırken soğan çuvallarının üzerinde rant büyüyor, yandaşlar dövizlerini depoluyor, sebze-meyve karaborsacıları köşeyi dönüyor, ülkenin karanlığı büyüdükçe büyüyor...

Acaba dünyanın neresindeki bir iktidar, yalnızca yönettiği ülkeye değil, hizmet etmekle görevlendirildiği bir ulusa bu kadar işkence edebiliyor?..

Verin Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasını da bitsin bu kaos, ülke yoluna devam etsin... Aksine, çok yazık olacak Türkiye'ye, çok yazık...

Yazarın Diğer Yazıları