İncelemeye devam

BM Genel Sekreteri’nin, Cenevre’de iki liderden beklediği uyum konularından ilk ikisini TAK’a verdiğim yazılı açıklamada incelemiştim. Kısacası, federasyona ancak iki eşit egemen halkın rızası ile gidilebileceğinin vurgulanması; Rum’un 1960 devleti vardır yalanının reddi; ve “tek halk, tek devlet, tek egemenlik” yaklaşımının kabul edilemeyeceğiydi.
Üçüncü konu Federe Devletlerin Dış Uluslararası anlaşma yapma yetkileri ile ilgilidir. Bu konuda Türk tarafının yaklaşımı (özellikle 1960-63 yıllarında Rumların bize yaptıkları göz önünde tutulduğunda) yerindedir yeter ki kurucu devletler kendi alanlarında egemenliklerini korumuş olsunlar. Hristofyas, kurucu devlet yoktur, eyaletler vardır demekten vazgeçmelidir. Annan Planı’na, bizi kandırmak için konulmuş olan “Türkler, hak ve yetkilerini sovereignly kullanırlar” deyiminin hiçbir hukuki değeri yoktur. 
Dördüncü konu dönüşümlü başkanlık ve çapraz oy kullanma konusudur. Federasyona gidiş, yukarıda izah edildiği gibi iki eşit egemen Devlet tarafından oluşturulacaksa (ki başka yolu yoktur) o zaman federal konular için meydana gelecek kurulda, iki tarafın Başkanları eşit hak ve yetkilerle yer alır ve Federal Devletin üst makamı iki Başkan’ın sorumluluğuna verilir. 
Beşinci konu AB normlarından sapmaların geçici mi, kalıcı mı olacağıdır. Rum idaresini “Kıbrıs” addederek AB üyesi yapmalarını kabul etmediğimizi vurgulamalı; AB ile eşit şartlarda müzakere talebinde bulunmalı ve Türkiye AB’ye tam üye yapılmadan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin AB’ye iltihak edemeyeceğinin altı çizilmelidir. 
Altıncı maddedeki (protokol meselesi) Türk görüşü yukarıda 5. maddedeki görüşlerle de bağdaşlaştırılarak savunulabilir.
Yedinci paragraf FIR hattı ile ilgilidir. Teknik bir konudur ve Türkiye’nin haklarını da etkileyebilir. Türkiye ile ele alınarak iki devlet esasından taviz vermeksizin, müşterek karar gerektirir.
Sekizinci madde mülkiyetle ilgilidir. Bunu global şekilde, görüşmelerde karşılıklı tazminat konularını da ele alarak kökten halletmek gerekmektedir. 
Dokuzuncu madde göçmenlerin geri dönüşü diye bir sorun olmamalıdır. İki kesimlilik ve 1975 nüfus mübadelesi kavgasız ve kalıcı bir anlaşmanın temeli olarak mütalaa edilmiştir. Son AİHM kararları mal-mülk meselesinin, global bir şekilde hallini ve kısıtlı iadeyi öngörmektedir. İçimize  yüzbin göçmenin dönmesi, nüfus  mübadelesi ve iki kesimlilik anlaşmalarının temelini teşkil eden, “yeni kavgalar çıkmasın” görüşüne ters düşer.
Kıbrıs Türklerine kalacak toprağın nüfusumuzu yaşatacak verimlilikte olması da 1977-79 kararlarında vardır. 1948/49 nüfus sayımına göre tarıma tabi tuttuğumuz toprak yüzde 38.5’dir. Zaten 1960 antlaşmalarında da idarede ve her yerde hakkımız %30 olduğuna göre, bu konularda fazla cömertliğe gerek yoktur.
Onuncu madde toprak ve Karpaz. Evvela Karpaz’da bir Rum kantonunun oluşmasını talep etmek hakları yoktur; bu, iki kesimliliği yok eder. Toprak konusu da 9. maddede söylediğim esaslar dahilinde görüşülmelidir. 
Onbirinci madde “yerleşikler” ile ilgilidir. Yukarıda buna temas ettim. Rum tarafı Kıbrıs’taki Türk nüfusunun beşte bir oranında tutmak hevesindedir. Böyle oyuna gelmeyeceğimizi ümit ederim.
Onikinci madde hiçbir zaman gündeme alınmaması gerekirken, gündeme alınmış olan garantilerle ilgilidir.
Neyin garantileneceği ortaya çıkıncaya kadar bu konu gündeme gelmemelidir.
Görüşülecekse, ancak garantörlerin de iştirak edecekleri bir ortamda ve ancak Türkiye tam AB üyesi olduğu bir zamana alınmalıdır. 
Türkiye AB üyesi oluncaya kadar garantiler olduğu gibi devam eder. Garantiler, Lozan dengesini korumaktadır. Türkiye AB üyesi olunca bu denge fikren oluşmuş olur, ancak Kıbrıs Türklerinin fiili ve etkin garantiye ihtiyaçları devam edecektir. Bu nedenle AB üyesi Kıbrıs’ta, AB üyesi Türkiye ile AB üyesi Yunanistan’ın, (Kıbrıs’taki iki tarafın istemi üzerine) 1960 benzeri garantörlüğe devamında sakınca olmamalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları