İngiliz Ajanıymış

İngiliz Ajanıymış.

İftira çetesi hiç ara vermiyor. Yüz yıl önce ne ise bugün de aynı.

“Atatürk İngiliz ajanıydı.”

Sahi mi?              

Cumhuriyetin kuruluşunu hazmedemeyen iftira çetesi, görevi babadan oğula devretmiş ve aynı terane devam ediyor.

Madem öyle, belgesini görelim.

Yok.

Yok, çünkü söyledikleri doğru değil. İftira.

Bunların iftiralarını dinleyince İnsan; bu İngilizler ne iyi bir adamlarmış ki Sevr’i uygulayacakları yerde vaz geçip Kurtuluş Savaşıyla Yunanlıları Türklere perişan ettirerek bir cumhuriyet kurdurtmuşlar, diyesi geliyor.

Allah Allah..

Sahi neden Sevr’in küçük Türkiye’si yerine, Cumhuriyetin büyük Türkiye’sini tercih etmişler? Niye yapmışlar bunu? İftiracılara göre onların asıl amacı “Kur’an’ı Türklerin elinden ve gönlünden almak”mış. Ne demiş İngiliz Birleşik Krallık Başbakanı William Ewvart Gladstone elinde tuttuğu ‘Kur’an’ı göstererek: “Türk’lerin elinden Kur’an’ı almadıkça onları yenemeyiz..” İşte cumhuriyetle bunu yapmışlar.

Adamlar, İngiliz başbakanının bu iddiasına saf saf gibi inanıyor. Üstelik her fırsatta kendi söyleyip kendilerini şartlandırıyorlar.

Evet, Gladstone gerçekten böyle bir cümle kurmuş olabilir. Haçlı birliği fikrini savunmuş olabilir. Bunu anladık ama şunu anlamadık. Elinde her daim Kur’an bulunan Suudi Arabistan yönetimi neden her zaman İsrail’in yanında? Niçin Amerikan menfaatlerinin Orta Doğu’daki en güvenilir temsilcisi?

Haydin Suudileri geçtik.

Birleşik Arap Emirlikleri daha  ilkokuldan itibaren çocukların eline Kur’an vermiyor mu?

Veriyor?

Arapları bir tarafa koyun.

Pakistan? Onlar Kur’an ile bağını kesti mi? Artık Kur’an’sız toplum haline mi geldiler?

Hayır.

Demek ki neymiş?

İngiliz Birleşik Krallık Başbakanı William Ewvart Gladstone’nun fikri pratikte geçersizmiş.

Geçersizliğinin bir kanıtı da bizzat bu iftiraları ortaya atanların pratiği. Hepsi imam diplomalı. Hepsi dini eğitim almış kimseler. Şöyle drone ile bir Türkiye’nin üstünde dolaşın, bakın bakalım ne görüyorsunuz.

Yağma düzeni kurulmuş.

Haksızlık, adaletsizlik, kayırmacılık, iftira, nefret ayyuka çıkmış değil mi?

Hâlbuki suçladıkları, beğenmedikleri, çoğu kere öfke kustukları Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti onların elinden iddia edildiği gibi Kur’an’ı almamış, tam tersine hepsine Kur’an eğitimi vererek, diplomalı Müslümanlar haline getirmiştir. Başka bir ifade ile Gladstone’nin söylediği gibi Kur’an’dan uzaklaştırılmamışladır. Buna rağmen,  fiilen ortaya koydukları real politik, tarihe damgasını vuracak kadar delil ürettiklerini gösteriyor. İşte bu yapıp eyledikleriyle, kendi iddialarını çürüten sözde Müslüman iftira çetesi, ne yazık ki bir asırdır atalarından miras aldığı yalanı tekrarlayıp duruyor.

Neredeyse bütün ömrünü İngilizlerle savaşarak geçirmiş olan Mustafa Kemal’i, İngiliz başbakanının hezeyan dolu fikirlerinden hareketle, sanki gerçekliği varmış gibi propaganda aracı olarak anlatıp duruyor. Hiçbir toplum, dini kitapla arasına mesafe koyduğu gerekçesiyle çökmez ve yok olmaz. Kaldı ki Cumhuriyetin böyle bir amacı yoktur. Cumhuriyetin yaptığı şey, laikleşerek, devlet iktidarının ve siyasal iktidarın elinden dini gücü almaktır.

Çünkü din, iktidar sahiplerinin maşası değildir.

Kendilerine devlet imkânlarını sunma, buradan nüfuz kazandırıp, millet üzerinde dini bahane ederek tahakküm kurma adacı da değildir. Din, her bir insan kişisinin zihnine ve vicdanına yerleşerek, oradan hem bireyi ve hem de sosyal hayatı yöneten, sosyal ilişkileri düzenleyen bir kurumdur.

Muavviye’den bu tarafa siyasal iktidarlar, dinin bu etkileyici, zorlayıcı ve dönüştürücü gücünü, halkın üzerinde bir kontrol, aynı zamanda bir baskı aracı olarak kullanmışlar ve büyük kitleleri kendilerine tabi kılmışlardır. Hâlbuki dinin gayesi iş başındaki iktidarların emrine girip, müminlerini, iktidar karşısında boyun eğmiş kölelere dönüştürmek değildir. Din, bu zalimlerin elinden, ancak ona siyasetin dokunmasına izin verilmezse kurtulabilir. Bunun yolu da laikliktir.

Dinin sahibi Allah, benimseyicileri kul yani insanlardır. İktidarlar ve devletler değil.

Atatürk’e İngiliz ajanıydı diyerek, Cumhuriyeti karalayıp, padişahlık rejimine özendirenlerin asıl amacı, siyasal iktidar yoluyla toplumun üzerinde (Allah adına) baskı oluşturarak, bütün halkı, kıpırdayamaz hale getirip yönetme arzusudur. Tarih bunun açık delilidir.   İkide bir 1898’lerde ölmüş, İngiliz Başbakanı Glodstone’nin sözlerini tekrarlamalarının nedeni de budur. Çünkü bu adam bir Hristiyan’dır ve haliyle de İslam’ı sevmemektedir. Ama kendince “Türkler dini bırakırsa ya da Kur’an’ı bırakırsa her şey bizim istediğimiz gibi olur” anlamına gelebilecek görüşü, uygulamada geçersizdir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi bizzat diplomalı Kur’an eğitimi almış Türkler, Kur’an’a rağmen, Kur’an’ın istemediği her şeyi yaparak, içinde yaşadığımız düzeni kurmuşlardır.

En son örneği Salda Gölü’dür ve yapılanların şahididir.

 

dfs-004-001-011-001.jpg

Yazarın Diğer Yazıları