İngiliz üsleri ve garantiler

1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin doğumuna neden olan olaylara yeniden bakmak zamanı gelmiştir, çünkü Garantör İngiltere, bu anlaşmalarla kendisine bırakılmış ve garantilenmiş bulunan “egemen üsleri”ni, diğer garantörlere verilmiş olan hak ve yetkilerin fevkinde, özel bir konumda mütalaa ediyor ve garanti anlaşmalarının şartlarını yeniden görüşmeye hazır olduklarını beyan ederken “ancak, Kıbrıs’taki İngiliz üsleri tartışma konusu yapılamaz” diyor. Neden? Lord David Howell’e göre, “Çünkü İngiliz üsleri dünya ve bölge güvenliği açısından istisnai öneme sahiptir ve öyle olmaya devam edecektir.”
Garantör İngiltere EOKA teröründen kurtulmak düşüncesiyle Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için başlayan mücadelede Türkiye’nin “Enosis’e hayır” siyasetinden alabildiğince yararlanmış ve en sonunda “egemen üslere sahip çıkma”  şartı ile Türkiye ve Yunanistan’a “Siz iki NATO ülkesi bu konuda nasıl anlaşırsanız anlaşınız, kabulümdür. Yeter ki egemen üslerim garantilenmiş olsun” demiştir.
1960 Kıbrıs Antlaşmalarının, İngiltere açısından milli getirisi egemen üslere sahip olmaktı. Bunu da garantileyen 1960 antlaşması, aynı şekilde, Türkiye’nin milli çıkarlarını da garantilemekteydi. Bunlar, (1) Enosis’in yasaklanması (2) Lozan Antlaşmaları ile oluşan Türk-Yunan dengesinin delinmemesi ve delinmeyeceğinin garantilenmesi (3) Kıbrıs’taki Türklerin siyasi eşitliklerinin, idareye etkin katkılarının, ayrı cemaat statüleri ile hak ve hürriyetlerinin garantilenmesiydi. Bunlardan bütünü İngiltere’ye bırakılan egemen üsler kadar somut ve tartışmasız haklardır.
Yunanistan da bu anlaşmalarla taksimi önlemekteydi. Diğer bir deyişle, Kıbrıs Ortaklık Devleti’nin temelinde, egemen İngiliz üslerinin tanınması (ve bunların tartışma konusu yapılamayacağı) ne kadar somut ve tartışılamaz bir hak ise, Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde garantilediği haklar ve garantörlük statüsü de o kadar tartışılamazdır. Daha açık bir deyişle; 1960 Kıbrıs Ortaklık Devleti, sadece İngilizlere egemen üs hakkı tanımanın bir sonucu değildir. Bu doğuş, Türkiye’ye (ve Yunanistan’a) verilmiş (ve İngiliz üsleri kadar) tartışılmaz olan garantörlük hakkı karşılığında meydana gelmiştir. Bu nedenle “Kıbrıs meselesini Kıbrıslılar halleder” deyimi safsatadır. Kıbrıslı milleti yoktur. Yunanlı olduklarını iddia eden Rumlarla, Türklükleri ile iftihar eden Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit egemen ortaklarıydılar. 1960 Antlaşmaları bu gerçeği tanıyıp, ortaklığı oluşturmakla, NATO müttefiki olan Türkiye ile Yunanistan’ın bu konuda savaşmamalarını, bölgenin huzurunun ve istikrarının korunmasını sağlıyordu. Kıbrıs üzerinde Türk-Yunan kavgası devam etmiş olsaydı, İngilizlere egemen üs vermekle “dünya ve bölge güvenliği” korunamaz ve üsler, kendi başlarına bu konuda, Lord Howell’in dediği gibi, istisnai bir öneme sahip olamazdı.
Garantiler konusunu görüşmelerin gündem maddesi haline getirmekle Pandora’nın kutusu açılmış oldu. Bu konu, Annan Planı’nda başlayan esnekliğimiz doğrultusunda, Talat-Hristofyas görüşmelerinde gündem maddesi oldu. Türkiye AB üyesi olmadan, Kıbrıs’ı birleştirerek AB üyesi yapmayı öngören Annan Planı’nı takiben Sn. Talat’ın “tek devlet, tek egemenlik” görüşü ile başlayan görüşmelerde Garanti konusunun gündeme alınması akıl almaz bir tavizdi. Bunu elde eder etmez Rum tarafı, bir kamu yoklaması ile  “garantilere hayır” dedi; Rum Hükümeti oybirliği ile bunu destekledi; Yunanistan derhal “Garantiler çağ dışıdır; biz garantörlükten çekilmeye hazırız” dedi; İngiltere, bundan yararlanarak garanti anlaşmasının şartlarını yeniden görüşmeye hazır olduğunu açıkladı. Böylelikle  “garantiler kırmızı çizgimizdir” diyen Türk tarafı askıya alınmış oldu.
Rum-Yunan ikilisinin 1960 Antlaşmalarına rağmen AB üyeliğine müracaatlarının hedefi Enosis’i yasaklayan, Türklere verilmiş olan eşit-egemenlik haklarını garantileyen anlaşmalardan kurtularak Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkmaktı. 1960’dan bugüne kadar garantilerden kurtulmak için uğraşıyorlar. Biz de, ilk defa olarak garantileri görüşmelerin gündemine aldırmakla “buyurunuz cenaze namazına” diyoruz. Yunanistan ile İngiltere de zaten Türk haklarını çoktan gömmeğe hazırlar!
Tehlike çanlarını duyan yok mu? Simitis’in “AB üyeliği eşittir Enosis” açıklamasını da mı unuttuk? Hristofyas bar bar bağırıp  “EOKA’dan ilham aldığını”  söylüyor!
Uyuyor muyuz?

Yazarın Diğer Yazıları