İngiliz'in ipi...

“Kuyuya ineceksen İngiliz ipi ile in”  derler. İngiliz’in ipi sağlam olurmuş. Anladık da,  “uzlaşmadır, iyidir, Hristofyas tatlı adamdır” diyerek ünlü İngiliz ipi ile bizi kuyuya indirdikten sonra Garantör İngiliz dostumuz (!) ipin ucunu bıraktığı takdirde ne yapacağız? Esas soru budur, ancak bunu artık düşünmeğe gerek kalmadı.
Başbakan Brown’un Hristofyas ile mutabık kaldığı memorandum bize sadece girdiğimiz kuyudan çıkış imkânı olmayacağını bildirmekle kalmıyor, bize açıkça  “şu susuz kuyuya inmek zorundasınız; tatlılıkla inmezseniz biz sizi Hristofyas kardeşinizle ve bayıldığınız AB üyeleri  ile birlikte bu çok beğeneceğiniz AB kuyusuna Hristofyas kardeşinizin vatandaşları olarak zorla indireceğiz. Korkmayın, ip sağlamdır. İngiliz ipi olacaktır” da diyor. Anlamayan varsa bu kadar açık bir mesajı anlamak istemediğinden veya işine öyle geldiğindendir.
Buradan, KKTC halkından, kuruluş ve partilerden bu memoranduma karşı protestolar yükseldi. Brown’a bu konuda akıl veren danışmanlar herhalde bu protestoları Brown’a duyurmadılar bile. Neden ? Çünkü kendilerini haklı görmektedirler. Türkler  “iki kesimli, iki toplumlu”  federasyon görüşmeyi kabul etmediler mi? Ettiler. Bunun içinde KKTC’nin devamı, eşit egemenlik gibi bir talep var mı? Yoktur. O halde memorandumda bundan başka bir şey mi söylenmiştir? İşte  “uzlaşma, hemen uzlaşma, ambargoların kalkmasından başka bir şey istemiyoruz, Annan planına evet, birleşmek-bütünleşmek istiyoruz, ayrı tanınma istemiyoruz”  edebiyatının sonucu! Kabahatimizi, yanlışımızı anlayarak bu çıkmaz sokaktan geri dönecek miyiz dönmeyecek miyiz? Vakit çok geç değildir. Garantör İngiltere’nin yapmış olduğu bu aymazlık Türk tarafına Annan Planı’ndan bu yana takip ettiği  “uslu çocuk”  siyasetinin bizi nereye götürmekte olduğunu göstermeğe kâfi gelmelidir. Açıkça söylüyoruz. Brown-Hristofyas açıklaması ve Rum basınında bu konuda çıkan yorumlar KKTC ve TC makamlarına Kıbrıs’ta başlatılmış olan süreçten derhal çekilme ve yeni bir değerlendirme yaparak KOSOVA kadar kararlılık göstererek  “KKTC’nin var olmadığı, kabul edilmediği, kurucu ortaklardan biri olmayacağı bir süreçte biz yokuz”  demek hakkını vermiştir. Bu fırsatı kaçırmayalım. Brown’un görüşü, Garantör İngiltere’nin kırk yıllık görüşünü teyit etmektedir. Kıbrıs meselesi bu nedenle bu güne kadar halledilmemiştir. Bu memorandumdan sonra Hristofyas’ın kanatları sirtaki diye çarpmaktadır. Kendi kendimizi aldatmaktan vazgeçelim. Çıkış yolları tıkanmıştır. Masadan kalkmayız diye kahramanlığa gerek yoktur. Seni masaya azınlık olarak beklemektedirler. Halâ anlamadın mı?
Memorandumda İngiliz yine kendini ve üslerini korumak zorunda kalmış ve 1960 Antlaşmalarının (özellikle Üslerle ilgili Kuruluş Anlaşmasının) devam ettiğini kayda geçirmiştir.  O halde Garantör İngiltere’ye soruyoruz: Garantilediğin Devlette (1960 Kıbrıs Cumhuriyetinde) Kıbrıs Türklerinin ayrı bir toplum olarak ayrı seçme ve seçilme hakkını da garanti etmiş değil misin? Garantilediğin bu devlette Rumların seçtiği Rum liderler tek başlarına, yanlarına Türklerin seçtiği temsilciyi almadan “Kıbrıs’ı” temsil edebilirler mi? Rumların seçtiği Rum lideri tüm Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı olarak tanımak ve Türklerin seçtiği lideri memorandumda “Cemaat lideri” olarak vasıflandırmak Garantörlüğünüzün ve adalet anlayışınızın bir ayıbı değil mi? Türk ulusunun ve her zaman küçümsediğiniz Kıbrıs Türk Halkının zulme varan bu adaletsizliğe boyun eğeceğini mi sanıyorsunuz? Kimse size Erenköy direnişini ve 1963’den 1974’e kadar adanın % 3’üne hapsedilmiş olan Kıbrıs Türklerinin Rum’a ve 20 bin Yunan askerine boyun eğmemiş olduğunu anlatmadı mı? Varın siz düşünün öyleyse!

Yazarın Diğer Yazıları