İnsanın aklına kuşku düşüyor!..

Bir süredir bankacılık sektöründe devleti nasıl zarara uğrattıklarına dair çalışmalar yürütüyorum. Hatta bununla ilgili de bir yazı yazmıştım.

Fakat Fatih'te 4 kardeş borçları yüzünden canına kıydığını görünce bir önceki yazım aklıma geldi. Böyle acı olaylar yaşadıkça daha da hırsla çalışıyorum.

İnsanların hak etmediği bir dünyada, bunca hırsızlık, haksızlık varken yaşamaları sinirlerimi bozuyor.

Daha iyisini yapabileceğimizi bile bile hala böylesine kötü bir düzende yaşıyor olmayı aklım almıyor. Üstelik ülke olarak bunu düzeltebilecek enerjimiz de bulunuyor.

Öyle ki bankacılık sektöründe yaşanan olaylarla ilgili yeni bilgilere de ulaşınca hırsım ve öfkem daha da arttı.

Öncelikle…

Okumayanlar için bir önceki yazımı kısaca hatırlatmak istiyorum.

Türkiye Finans Katılım Bankası, Ülker Grubu'nun Family Finans ve Boydak Grubu'nun Anadolu Finans şirketlerinin birleşmesi ile oluştu.

Bankada çalışan bir vatandaş bazı usulsüzlüklere şahit oluyor. Banka yetkililerine durumu bildiriyor ancak sonuçsuz kalıyor. Soluğu BBDK'da alıyor ve belgeleri sunuyor. BBDK inceleme neticesinde usulsüzlükleri tespit ediyor ve durumu hemen Maliye Bakanlığına yönlendiriyor.

Durum ise şu…

Türkiye'de kurulu bazı firmalar ve sahipleri ev almak istiyorlar. Bir kısmı kredi çekmek istiyorlar. Mesela 5 milyon TL'lik bir ev alacak, 3 milyonunu peşin veriyor. Diğer kısmını ise kredi çekiyor. Tam bu noktada tapudaki alım satımlarda iki taraf içinde düşük vergi ve alım satım çıkması için çekilen kredi miktarı emlak kredi için değil Londra Borsasından başka bir işlem yapmış gibi gösteriliyor. Bu durumda devlet vergi kaybına uğruyor.

Yeni ulaştığım bilgilerde ise daha ilginç detaylar ortaya çıktı.

Anlatayım…

Alanya'da AKP de yöneticilik yapmış olan döviz bürosu sahibi Adnan Yavuz adlı bir vatandaşımız 2016 yılında Kocaeli Karamürsel'de yatırım amaçlı arazi satın almak istiyor. Bunun için de Türkiye Finans Katılım Bankası'nın İstanbul Üsküdar şubesine başvuruyor. Arazinin piyasa bedeli 1 milyon 895 bin TL.

Arsalar İsmail Canan isimli vatandaşın. Arsaları 22 Nisan 2016 tarihinde almış olmasına rağmen 25 Mayıs 2016 tarihinde satmaya karar vermiş. Yani arsaları 1 ay gibi bir sürede aldığı fiyata elinden çıkarmaya karar vermiş. Satış bedeli olarak 1 milyon 600 bin TL'de anlaşılmış.

Ancak gayrimenkul kredisi olarak 105 bin TL kullandırılmış. 1 milyon 495 bin TL ise ihtiyaç kredisi olarak kullandırılmış. Maliyenin anlamaması için 1 milyon 495 bin TL İsmail Canan'a şubede müdüriyet odasında nakit olarak elden ödeniyor.

Banka şubesinin istihbarı notunda alıcının bu arsaları bu bölgede yapılacak yol, köprü, köprü bağlantıları ve diğer sosyal projeler ile daha da değerleneceği için yatırım amaçlı alındığı belirtilmiş.

Bu satışa referans olan kişi ise Eski Genel Müdür yardımcısı Mehmet Ali Gökçe. Bank Asya TMSF'ye geçtiğinde TMSF tarafından yönetime atanan Zülfükar Şükrü Kanberoğlu ve Mehmet Ali Gökçe KHK ile görevinden alındı.

15 Temmuzdan önce yeni aldığı arsayı acilen satan Tavuk Dünyasının ortağı olduğu iddia edilen İsmail Canan… FETÖ operasyonunda gözaltına alındı ve serbest bırakıldı. Referans olan kişi Mehmet Ali Gökçe KHK ile TMSF'den uzaklaştırılıyor.

İster istemez bir kuşku düşüyor insanın aklına.

Biz yine konumuzdan kopmayalım…

Bir kişi, bir gayrimenkulü alır 5 yıl içinde yüksek fiyata satarsa gelir vergisi ödemek zorunda, beyan etmek zorunda.

Bu işlem devlete gerçek şekli ile beyan edilseydi 511 bin TL gelir vergisi çıkacaktı. Buradaki asıl sorun faizi haram gören, fetva makamına sahip bir bankacılık sisteminin bu olaylara aracı olması, teşvik etmesi ve tarafları yönlendirmesi, tanıdık müşterilere bunu yapması.

Çünkü banka için verimli müşteri zengin, mevduatı olan müşteridir.

Ben neden ısrarla üzerine gidiyorum?

Ülkemizde varlıklı kişiler devlete ödemesi gereken vergileri ödememek için türlü dalavereler ile çeşitli yollara başvururken Fatih'te 4 kardeş borçları yüzünden canına kıyıyor.

Borçları bu işlemleri yapan kişiler için devede kulak kalacak kadar küçükken onlar gururlarına yediremediklerinden hayatlarını sonlandırıyor.

Yine unutacak mıyız?

Yoksa Ahmed Arif'in yazdığı gibi mi yaşayacağız:

Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip...

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne - üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının...

 

Yazarın Diğer Yazıları