İşgal anıları...

Millî Savunma Bakanlığı'nın da artık çağdaş bir sözcüsü var. Üstelik kadın. Hemen kayıt düşeyim, başı açık ve saçları meçli. Deniz binbaşısı bu hanımın basın toplantısında birkaç konuya odaklandım. Önceliği de FETÖ'nün gelişimine verdim.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden şu ana kadar ihraç edilen toplam personel sayısı 15 bin 213. Bu rakama her gün yeni ilaveler olduğunu da duyuyoruz. Yıllar yılı öylesine uyumuşuz ki, Tarantula'nın ördüğü ağları izlemekle yetinmişiz. Hatta "teşvik ettiğimizi" saklamak mümkün değil. Pensilvanya'yı ziyaret turları düzenleyen milletvekillerinin resimleri ortada. Böyyük bakanlar ise kollarını sallayarak geziyorlar.

Bir ülke yargısından 5 binin üstünde hâkim ve savcı atılıyorsa, vahameti anlatmaya yeter. Belediye başkanları, encümen üyeleri meydanda. "Bu hasret bitsin. Hocam artık dön, bekliyoruz!" uyarıları yapanı unuttuk mu?

En küçüğünden en büyüğüne tüm organizasyonlar bunların elindeydi. Daha mütevazı tanımlamayla kontrolünde. Ülkenin gerçekten uçurumdan döndüğünün işareti bunlardır.

Sanki park belgesi

Tanıdığım ve aslında çok sevdiğim bir kardeşimle ilgili konuyu anlatmak istiyorum. Plastik ürünlerin çeşitlerini yapıp satıyorlar. Aile şirketi. Bizimkine düşen malları pazarlamak. Çok hoş ve modern minibüsleri var. Ürettiklerini müşteriye götürüyor. En çarpıcı özelliği, buna alameti farika demek mümkün, ön cama yerleştirilen gazete. O kadar ustaca katlanıyor ki; Samanyolu logosu daha ilk bakışta patlıyor.

Arada takılırdım; "Rengi bile soldu. Artık yenisi ile değiştir." Güler geçerdi. Bir gün itiraf etti:

"Abi, hani çeşitli kuruluşların verdiği park belgeleri var ya, bunun kadar etkili değil. Yasakları uygulayan tüm görevliler, başta polisler olmak üzere, bunu görünce müdahale etmiyorlar. Ya da, en azından ceza kesmiyorlar."

Malûm Kalkışma sonrası gördüğümde, baktım ön camda bir spor gazetesi var. Yüzüne bakıp, güldüm geçtim. O da aynı mimikle cevap verdi.

İntikam yöntemleri

Şu Avrasya Maratonu ile ilgili yazı yarışmaları başladığında adeta ambargo koymuştum. Evde, ödülleri koyacak yer kalmadı. O sene de jüri toplanmış ve bana iki dalda birincilik vermişti. Resmî bildirim yapılmadan bir de baktım karşımda Spor A.Ş.'nin iki üst kademe yetkilisi. İçimden "hayırdır" geçti. Konuşmaları da tuhaf. Ağzımı yokluyorlar. Amaçlarının sonuçları öğrenip öğrenmediğimi anlamak olduğunu sezdim. Ben bir şey belli etmedim onlar da gönül rahatlığıyla gittiler.

Ertesi gün neticeler ilan edildi. İki birinciliğim iki mansiyona dönüşmüştü. Sebep de çok basitti; "Yazılarımda kullandığım "Atlantik ötesi" şeklindeki laflarımdan hoşlanmamışlardı."

Bir başka intikam alışı da Atatürk Havalimanı'nda yaşadım. KKTC'ye gidiyorum. Bildiğiniz gibi her türlü resmî hüviyeti göstermek yeterli. Sıra bana gelince pasaport polisi "T.C.'n yok mu?" dedi. Ben Basın Kartı'mın Başbakanlığa bağlı Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nce verildiğini söyledim. Bir taraftan da söyleniyor; "Burhan Ayeri ha!" Baktım talimatlı. Uzatmadım. Gidip pasaportumu alıp döndüm. Bereket uçuşa süre vardı. Şansıma yollar da açıktı. Yetiştim. Onu aradım yoktu. Başka biri gelmişti.

15 Temmuz'da tıkandılar

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ayrıca bana uygulananlar hiç önemli değil. Acı olan yargıdan başlayarak, TSK ve Emniyet'te geldikleri pozisyon. İnanın, halen ayaklanma mücadelesi peşindeler.

Dünün cübbe öpenlerinin bugün "Kahrol Feto" diye bağırışlarını izledikçe kahroluyorum. Aleyhimde kampanya açanların bir bölümünü ekranlarda izlemekse başka sıkıntı. Onlar, kendilerini unutturduklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar...

***

Güzel konuşmalar

Aynı gün öğleden sonra benim için değerli epey isimle konuştum. Sanki sözleşmiş gibi sıraya girmelerinden mutluluk duydum. İçlerinde iki kardeşim Gürkan Hacır ile Kürşad Zorlu da vardı.

Günümüzün önemli akademisyenlerinden oldu. Kürşad (yeğenimin adaşı) ile sohbetimiz daha uzun sürdü. Genelde "misyon" ağırlıklıydı. Bu tip konuşmalar inanın benim gibi ihtiyarlara iyi geliyor. Beyindeki birkaç hücreyi yeniliyor.

***

Bu da herkese

Hakkı Koç, "Sizi Akşam'dan beri izleyen okurunuzum" notuyla giriyor. "Ahmet Hakan'dan da söz etmeniz gerekir" demekte.

Bir konuda karar aldım. Artık A. Hakan'ın "Nasıl tahammül ediyor?" dediğiniz şahsın adını bir daha anmayacağım. Her türlü eleştirisine tahammül ederim. Ancak "Korkma seni mahkemeye vermem" cümlesiyle nasıl biri olduğunu belgeledi. Nasılsa adliyeler babalarının emrinde...

...

GÜNÜN SÖZÜ

Nefse uyan, Hakk'a uymuş değildir. Pir Sultan Abdal

Yazarın Diğer Yazıları