İsrail öldüre öldüre nereye varabilir?!

Siyonistler korkutarak, katlederek, vahşeti göstererek sindirmek istiyorlar.
İsrail Devleti''ni kurarken de bunu yaptılar. Ne kadar sindirebildiler? Evet, sınırlarını genişlettiler ama hep tetikte beklemek mecburiyetinde kaldılar.
İslâm ülkelerinin diktatörleri de bir yere kadar kenara çekilebilirler. Halkları "Siyonistler orada mini mini sâbileri katlediyor, kadınları katlediyor, halkı katlediyor, insanlığı katlediyor, biz burada seyredecek miyiz?" dediklerinde diktatörler ya devrilip gidecekler ya da halkı dindirebilmek için tavır belirleyeceklerdir.
ABD''ye, İngiltere''ye, Almanya''ya, bilumum Batı ülkelerine sırtını dayasan da burada Müslümanların ortasında zoraki devlet kurdun. Halkın öfkesi senin nükleer silahından daha güçlüdür. Bir an gelecek öfke seli seni boğacaktır.
İntifada''yı hatırlayın... Çocuklar sadece taş attılar ve İshak Rabin gibi bir "lider"i masaya oturttular. O, İntifada''da taş atan çocukların kollarının kırılmasını bile istemişti.
Bir kitabımızda "lider" bahsini işlerken yazdık: Filistin''le barışı göze alan bir lider, ölümü de göze almış demektir. Yahudiler son derece fanatiktir. "Arz-ı mev''ûd"a kavuşabilmek için 2000 yıl hayal kuran ve bu yolda neredeyse fikren ve iktisaden dünyaya hâkim olan Musevîlerin, "kazanılmış" toprakları geri vermelerini kimse bekleyemezdi. Ama aynı topraklarda başka dinden ve milliyetten olan insanlar da yaşıyordu ve onlar kendi topraklarının gasp edildiğini belirterek "intifada"yı şiddetlendiriyorlardı. Bunun için kalıcı bir barış gerekiyordu. Barış için iki tarafın rızası şarttı. Topraklarında mülteci durumuna düşürülmüş Filistinlilere de bir şey vermezseniz bu barış mümkün olmayacaktı. Yahudilerin içinde bunu göze alabilecek bir lider çıkmıştır; o da İzhak Rabin''dir. Rabin, "liderliğinin" bedelini hayatıyla ödemiştir. (4 Kasım 1995''te, Tel Aviv''de, Ygal Amir adlı bir İsrailli genç tarafından vuruldu.)
Ünlü biyografi yazarı Robert Slater, İzhak Rabin''in kararlı tavrını kitabında ayrıntılı olarak anlatır.
Yom Kipur Savaşı''ndan (6 Günlük Savaş, 1973) sonra İsrail ve Suriye arasında Arap ülkelerinin temsilcilerinin de katıldığı, nihaî anlaşmaya varmak için görüşmeler yapılıyordu. Arap ülkeleri ve Suriye, İsrail''e karşı katı tutumlarını sürdürüyorlar, 6 Günlük Savaş''ta alınan mağlûbiyetin acısını çıkarmaya çalışıyorlardı. Rabin, Yahudi tarafının kalıcı barıştan bahseden ilk başbakanıydı. Daha önceki İsrailli barış görüşmecilerinin aksine Araplara, savaşı kaybetmiş bir taraf olarak değil, eşit şartlarla masaya oturan müzakereciler gibi davrandı. Rabin, sınırların kutsal kitaplara göre değil, devletlerarası antlaşmalar doğrultusunda çizileceğini belirtiyordu. Görüşmeler sonunda Araplarla kesin olmasa da bazı noktalarda anlaşan Rabin, ülkesindeki Ortodoks (dogmatik) Yahudilerin İsrail idealinden vazgeçmekle suçlamalarına rağmen, Araplarla eşit şartlarda masaya oturdu ve Filistin Devleti''nin kuruluşuna yol açacak antlaşmayı, belki hayatına mal olacağını bile bile imzaladı. (Robert Slater, Rabin of Israel-Warrior for Peace, London 1996, s. 272-276)
Biz bunları yazdık diye fanatikler çıkıp bizi "Yahudi düşmanı" ilân etmesinler. "ABD Yahudi İmparatorluğu" diye yazmıştık, hemen "düşman" yaftasını yapıştırmışlardı. Gerçek ortada. Yalan mı?! Biz asla "insan"a düşman olmayız/olamayız. İsrail''e de gittik, herkesle görüştük, her şeyi yazdık. "Taraflı" bir cümle gösteremezler.
Karl Marx bile yaka silkmişti. Onu da yazacağız.
 

Yazarın Diğer Yazıları