Mola taşlarını anlatan Tarihçi Zafer Bilgi, “Osmanlı Devleti'nde medeniyetin topluma uzanan sinir uçları var. Sinir uçlarından bir tanesi merhametin ve şefkatin göstergesi olarak taşlarda yaşayan ince detaylardır. Bu detaylardan bazıları yokuşların başlarına konumlandırılan mola taşları veya hamal taşları. Basit görünen, sıradanlaşmış, insanların yanından geçerken pek anlam veremeyeceği yükseltilerdir. Osmanlı, Vefa yokuşu ve Taş Tekkeler denilen Süleymaniye'ye açılan yokuşun arasına bir sebil, hayvanlar için bir yalak çeşme ile insanlar için çeşme konumlandırılıyor. Bu çeşmelerin hemen başına hamallar buradan küfelerini taşıyarak geçtikleri için hamal, mola taşı dediğimiz eklentiler koyuyor. Bunlar bir açık hava müzesinin parçalarıdır. Bunlar sokak mobilyası gibi düşünülebilir. Bir yerde Osmanlı medeniyetinin, merhametinin ve şefkatinin yansıması olarak buralarda yaşıyor. Osmanlı'nın bu şefkat göstergeleri bizim bugün toplumumuzun da en fazla önem vermesi gereken, anlam arayışı içerisinde kendimizi kaybettiğimiz noktalarda o çıkmazlardan çıkarak alanlar. Biz biraz şefkatten uzak bir topluma doğru sürükleniyoruz. İmani olarak belki biraz daha içimizde bu duyguları tam özümseyerek yaşamamızın bir yansıması olarak üzerimizde kalıyor” dedi.