İstanbul'a ihanetlerin bedelini ödetme zamanı!

Geçtiğimiz Pazar akşamı "tarihi program" diye adlandırılan yayın gerçekleştirildi. Öncelikle kabul edelim ki, programın belki de en akılda kalıcı kısmı Sayıştay raporu ile ilgili olan kısımdı…

Moderatör İsmail Küçükkaya'nın, Sayıştay raporunda son 5 yılda 753 milyon liralık zarardan bahsedildiğini, ihtiyaç dışı araç kullanımının 120 milyon, vakıflara ayrılan paranın ise 1 yılda 308 milyon lira olduğunu hatırlatarak yönelttiği sorusu karşısında Binali Yıldırım, bu bilgileri yalanladı.

Hatta "Sayıştay raporunu gördünüz mü? Sayıştay raporunda öyle bir rakam yok. 108 bin liralık usulsüz işlem var o kadar. Bu yalan." diyerek yalanladı!

Devamında Ekrem İmamoğlu, elinde tuttuğu Sayıştay raporuyla söz konusu bilgileri doğrularken, Küçükkaya'nın "siz raporu okudunuz mu" sorusuna Yıldırım, az önce "bu rakamlar yalan, böyle rakamlar yer almıyor" dediği rapor için "okumadım" dedi!

Oysa yalanlamak ve kendi bizzat yönetmediği belediyeyi "partizanlıkla" bu kadar sahiplenmek yerine; bu israfa son vereceğim diyebilirdi. Ancak okumadığı "israf raporunu" yalanlamayı tercih etti.

Bu noktada ise vakıflara yapılan yardımlarla ilgili en doğru cümleler İmamoğlu'nunkilerdi:"İBB yurt yapamıyor mu? Esas olan devlettir. Tabi ki vakıflarla iş birliği yapılabilir. Anlık yapabilirsiniz. Ama yurdu belediye yapacak."

Tartışmanın tümüne baktığımızda Binali Bey'in okumadığı tek belgenin Sayıştay raporu olmadığını da anladık. Görünen o ki, seçimin yenilenme gerekçesi için hala "çaldılar" diyebilen Binali Bey, YSK'nın gerekçeli kararını da okumamış!

Malumunuz YSK, seçimin yenilenmesini sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olmaması ve sayım döküm cetvellerinin usulüne uygun tutulmaması şeklinde iki ana gerekçeye dayandırdı. Bizi atipik bir seçim sürecine sokan bu iki gerekçe de "çaldılar" ithamını doğrulamıyor.

Devamında, bu hususlar sanki İstanbul'la alakalı değilmiş gibi, İstanbul'u konuşmak istediğini söyleyen Yıldırım'ın konuşmayı arzuladığı sorulara sıra geldiğinde; 10 milyon metrekare olan yeşil alan miktarını 60 milyon metrekareye çıkarttıklarını ve 3 milyon 450 bin ağaç diktiklerini söyledi.

Yıldırım'a bu rakamlar hangi okumadığı belgeden sunuldu bilemeyeceğim ancak, rakamlar hesaplanırken herhalde evlerimizdeki saksı çiçeklerini de saydılar. Başka türlü bu rakamların ortaya çıkması mümkün değil çünkü.

Zira üçüncü köprü ve devasa yeni havaalanı projelerinin hayata geçmesinden sonra İstanbul'da yeşil alan miktarının arttığına inanmak tabiri caizse "saflık" olur.

Nitekim dünya şehirleriyle ilgili istatistiksel raporlar yayınlayan World Cities Culture'ın son raporunda İstanbul, sahip olduğu yeşil alan üzerinden yapılan sıralamada 34 ülke arasında sonuncu oldu.

Hatta hiç rakamla, istatistikle uğraşmayalım derseniz, Google'a "Google Earth Timelapse" yazıp 1984'ten itibaren yıl yıl gösterilen İstanbul'un uydu görüntülerinden yeşil alanlardaki özellikle son yıllardaki azalmayı net olarak görmeniz mümkün.

Öte yandan, "Ulaşım benim işim" diyen Yıldırım, İstanbul'un en büyük ulaşım sorunu "trafik yüzünden" programa dahi geç geldi! Dünyada trafik sıkışıklığı en yoğun olan ikinci şehir İstanbul.

İşte bu kadarı bile gösterdi ki, iktidarın İstanbul nezdinde yaptığı tek doğru açıklama, "İstanbul'a ihanet ettik" şeklinde yaptığı açıklamadır. Evet, İstanbul'a ihanet edildi. Tarihine, doğasına, kültürüne büyük ihanet edildi.

Kaynakları, İstanbullular için değil de bu ihanetlere, işbirlikçilere aktarılarak İstanbullulara da ihanet edildi.

Finlandiya, Portekiz, Mısır, Yunanistan gibi pek çok ülkeden büyük ekonomiye sahip İstanbul, borca batırıldı.

İşte bu yüzden 23 Haziran, "nasılsa benim adayım kazanacak, oy kullanmama gerek yok" gibi bir gaflete düşmeden, sorumluluk bilinciyle sandığa giderek tüm bu ihanetlerin bedelini ödetme ve 31 Mart seçiminde zaten ortaya konulan halk iradesine sahip çıkma zamanı!..

 

Yazarın Diğer Yazıları