​​​​​​​İstanbulludan Şikâyetname

Bediî Faik'le başlayan ve Rauf Tamer'le devam ettirilen dertlerin adına "Küçük Şeyler" denir. Onlardan biraz ben de zaman zaman bu konulara girerim.

Örneğin, bu yılki Avrasya Maratonu. İki kıta arasında koşulan tek yarışın temelleri 1975 yılında Tercüman Spor Servisi'nde atılmıştı. Fikir babalarının arasında bir de "Atletizm Ustası Selahattin Yıldız" da yer almıştı.

Bunun hayata geçirilişi, R. Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanlığında mümkün oldu. İlk icraatlarından biri, bir kenara itilen İBB'nin Spor A.Ş.'sini canlandırmaktı. Bu ekipte ilk etapta kimler yoktu ki; "Mehmet Atalay, Yunus Akgül, Ayhan Bölükbaşı"nın icraatlarını unutmak mümkün değil.

İlk salonlar

Kısa sürede inşa edilen 13 spor salonunun açılışını sunma şerefi de Orhan Ayhan'a verildi. İlk sorum bunlarla ilgili "Bu isimler pazar günkü koşuya neden çağrılmadı?"

Yönetim kimde olursa olsun yapılan vefasızlıktır. İnsanın aklına Boğaz Köprüsü açılışına mekanı cennet Süleyman Demirel'in davet edilmemesini getirmekte.

"Boğaz'a inci gerdanlık taktım" diyen bir hizmet adamına yapılan sadece saygısızlıktı. Bu kez ise basit bir davetiye yollamakla hatır gönül alınırdı.

Trafik rezaleti

Geçmiş yıllarda koşu sırasında kapatılan yolların normale dönüşü en geç 12.00'de olurdu. Bu defa öyle beceriksizliklere tanık olundu ki, adına sadece keşmekeş diyebiliriz. Açılması unutulan! yollardan ilk geçen Hisarüstü otobüsü idi. Saat ise 15.40'ı bulmuştu.

Hata üstüne hata

Sormak istiyorum; "Yıldız yolu neden kapalı tutuldu?" Beşiktaş iskelesine sadece çok ünlüler girebildi. Vapurlar/motorlar da aynı karmaşaya dahil edildi. Avrasya biteli saatler olduktan sonra tramvay/metrobüs gibi toplu taşıma araçları ortalara çıktı.

Trafiğin bu hale gelmesine tecrübesizlik mi, ya da geçmişte başarılı olanları kızağa çekmek mi diyeceğiz...

***

Boyalı salça

Şimdi yazacağım sadece İstanbulluyu değil, bütün Türkiye'yi ilgilendiriyor. Hatta ihraç edilen ülkeleri.

Üç gün önce ünlü zincir marketlerden birine gittim. Tesadüf, bölge müdürü de oradaydı. Çoktandır merak ettiğim bir konuyu sordum; "Salçalar, yemeğe neden renk vermiyor?" Adamcağız yüzüme baktı ve çekine çekine anlatmaya başladı:

"Bu yıl zürra -ziraatçı- iki konuda güçlüklerle karşılaştı. Biri, fasulyede -şeker ve boncuk dahil- doğru dürüst ürün elde edemedi.  Buna barbunyayı da dahil edersek randıman yüzde 20'yi bile bulamadı."

Ne ararsan var

Gerçekten bu konuda bölgemdeki Migros'ta bir fasulye sandığının açılışına tanık oldum. Reyon sorumlusunun gözlerinin fal taşı gibi açıldığı andı. Tahta sandığın üstündeki ambalaj kağıdı yırtıldı. Düşünebiliyor musunuz ortaya çıkanı, Ayşe, çalı ve barbunya cinslerinin harmanı. Peki bunun suçlusu kim? Sandıkları hazırlayan olabilir mi?

Asıl sorun

Biz yine müdürün anlattıklarına devam edelim. Salça konusuna gelince vahamet çok ciddi. Hava şartlarının dengesizliği domates  yetiştirenlerin belini büktü. Ürünün dışı kırmızı içi beyaz. Bu yüzden çözümü "gıda boyası"nda buldular. Gerekli bakanlıklardan izinli olanları salçalara ilave ettiler.

Tavsiyem

Ancak bu şekilde, yemeklerin rengi tutturulabildi. Böylesi hallerde benim size tavsiyem, domates ezmelerini -paste- kullanın. Bunlar uzun ince şişelerde satılmakta. Marka fark etmiyor; Tukaş, Tat, Tamek vb.. Uygun aylarda şişelenmeleri lezzetini artırıyor.

Ekran şikâyeti

Madem günü şikâyetnameye dönüştürdük devam edelim. TRT-2'den memnun olanlardanım. Akış ve konu seçimlerinde iyi. Ancak arada öylesine program değişiklikleri yapılıyor ki şaşırıyorum.

Son haftalarda bunların sayısı oldukça arttı. Kendi izlediklerim bir yana şikâyet edenler de epey çoğaldı.

Fahrettin Bozkurt'u bu konuda sözcü seçtim:

"Burhan Bey, 30 Ekim Çarşamba günü akşam saatlerinde internetten TRT-2'nin programına baktım. Saat 21.30'da Charlie Chaplin'in -Şarlo- Modern Zamanlar filminin yayınlanacağı yazıyor.

Tam zamanında TV'yi açtım ancak 21.00'de başlamış Amour -Aşk- isimli Fransız filmi yayınlanıyordu. TRT-2'de bu tür şeyler çok fazla oluyor.

TRT Genel Müdürü İbrahim Eren'in bu ekranına ne kadar önem verdiğini biliyorum. Ona sadece 'Biraz özen lütfen' demekle yetineceğim."

GÜNÜN SÖZÜ

Gitme diyebilecek kadar güçlü olmalı insan hayatta. Çünkü hiç kimse kaybettiklerini unutabilecek kadar güçlü değil aslında. Victor Hugo

 

Yazarın Diğer Yazıları