İstanbul'un göbeğinde Rum Barosu, Ermeni Barosu...

Ankara Barosu önceki başkanı Avukat Sema Aksoy "Çoklu baro" ya da diğer bir deyişle "Paralel Baro" konusunu ele aldığı görüşünde tarihi gerçekleri gözler önüne seriyor.

"Bağımsız yargının güvencesi de bağımsız ve tarafsız barolardır" diyen Avukat Aksoy''un bu çalışmasını, AKP''li, MHP''li milletvekilleri ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan''ın "tarihi gerçeklerden ders çıkarmaları için" özetleyerek sunuyorum:

"Osmanlı döneminde "müzevvir" veya "ayak kavafı" denilerek küçümsenen ve mahkemelerde iş takip eden kişilere verilen adla başlayan meslek faaliyetleri Tanzimat ile kurumsallaşmaya başlamıştır. 

Adliye nezaretince yapılan sınavı geçenlere ruhsatname verilmeye başlanmıştır.

Ardından bu kişilerin bir araya gelip örgütlenmeleri için "Dava Vekilleri Cemiyeti Nizamnamesi" 1876 da kabul edilmiştir.

II. Meşrutiyet Dönemimde dava vekili, "muhami" sıfatı ile görev yaptı.

Cumhuriyetin ilanından sonra ilk işlerden birisi TBMM''nin 3 Nisan 1924 tarihli toplantısında, 460 sayılı karar ile kabul edilen, "Muhamat Kanunu" oldu.

Muhamat Kanunu sırasında tartışmaların büyümesinin en önemli sebeplerinden sayılan İstanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri Bey o dönemin önemli muhaliflerindendir.

Bu nedenle Muhamat Kanunu, avukatlık kurumunun yeniden düzenlenmesinin yanı sıra, Cumhuriyet yönetiminin eski düzen yanlıları ile Mütareke Döneminde ülke aleyhinde çalışmış gayrı Müslümlerle hesaplaşması olarak da görülmüştür.

Kanun teklifinin 1. maddesi şu şekildedir:

"Bütün hukuki meselelerde sözlü veya yazılı görüş bildirmek, dilekçe, levha ve her türlü evrakı düzenlemek, mahkemeler ve hâkimler ve bütün daire ve meclisler huzurunda hukuki ve hükmi şahıslara ait hukuki vekil olarak takipte bulunmak ile davayı savunmayı meslek olarak seçenlere "muhâmî" denir. (TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: 2, C.8, ss.279-280)

Kanunun 3. maddesi baro teşkili ile ilgilidir. Bir yerde avukatlık yapanların sayısı 10''a ulaştığı takdirde aralarında bir heyet teşkili mecburidir. Bu heyete baro denir. Baroya dâhil olmayanlara avukatlık yapma yasağı getirilmiştir.

Muhamat Kanununun tartışmalara yol açan muvakkat maddesi ise bazı avukatların tasfiyesini öngörmüştür.

Kanunun yayınlanmasından itibaren iki ay içerisinde bir komisyon oluşturulacaktır.

Bu kapsamda kurulan tetkik komisyonları avukatları mesleği icra edebilmeleri için gereken şartlara haiz olup olmadıkları ve Mütareke Döneminde Türkiye aleyhine çalışıp çalışmadıklarına yönelik araştırmaya tabi tutmuşlardır.

Mütareke Döneminde yabancı mahkemelerde müddei (davacı) sıfatıyla görev aldıkları, azınlık baroları teşkil ettikleri ve Türkiye aleyhine işgal güçleriyle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle tasfiye edilen bu kişilerin durumu, tasfiyelerin din üzerinden gerçekleştiği iddialarına yol açmıştır.

Dönemin tanıklarından Avukat Ali Haydar Özkent o günleri şöyle anlatmaktadır. 

''Mütareke yıllarında irinle dolu kursakları patladı. İstanbul''un göbeğinde Rum Barosu, Ermeni Barosu teşkil edildi…

Bugün bile cübbeyi giyerek elân içimizde dolaşmakta olan bazıları, Yunan, Fransız, İtalyan devletlerinin himayesine girmişlerdi…

Mesleğini ne yazık ki başka çıkarlara alet edenleri de şöyle anlatmaktadır. 

- "Mütareke yıllarında ecnebi bir devlet himayesine girmek,

- Ecnebi bir devlet ve yahut Patrikhane pasaportuyla seyahat etmek,

- Milli adliye işlerine ecnebi polis ve askerini müdahale ettirmek ve ecnebi bayrak çekmek suretiyle Türk kaza ve icra makamlarının istiklal ve şerefine dokunmak,

- Müddei sıfatı ile vatandaşları ecnebi konsoloshane ve polis mahkemelerine sürüklemek, sözle ve yazı ile Türklüğe, onun şeref ve istiklaline düşmanlık duygularını göstermiş olmak,

- Damat Ferit Paşa''nın kurdurduğu ve sonradan Nemrut Mustafa Paşa''nın Başkanlık ettiği divanı harplerde veya bu gibi teşekküllerde öz vatan evlatlarının aleyhinde şahadette bulunup astırmak, mütareke yıllarında açılan Rum ve Ermeni Barolarında ele başılık etmek, tasfiye esnasında millî hudut haricinde bulunmak ve saire…''

1926 da 708 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle de "avukat" sıfatını kazanmışlardır.

1136 Sayılı Avukatlık Kanununa göre Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir.

Protokolde, barolar, İl Cumhuriyet Başsavcısının yanında yer alır.

Barolar avukatın, vatandaşın, hukukun, yargının, adaletin ve demokratik laik, sosyal hukuk devleti rejiminin güvencesidir.

Dokunmayın, yıkmayın…

Yıkarsanız herkes altında kalır.

Bağımsız yargının güvencesi de bağımsız ve tarafsız barolardır."

Yazarın Diğer Yazıları