Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

İstanbul'un ikinci fethi

Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak gayesiyle 1919 yılı 16 Mayıs’ında İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa, o günleri anlatırken, “... İstanbul’dan içim sızlayarak ayrıldım. Uğurlayanım yoktu...” diyordu. Onun hareketinden çok kısa bir zaman sonra da İstanbulumuz müttefikler tarafından cebri ve kanlı bir şekilde işgal ediliyordu. Bu defaki işgal, askeri bir işgaldi. 16 Mart 1920’de de Şehzadebaşı karakolu işgal edilerek uykuda bastırılan mızıka takımının bütün askerleri İngiliz barbarlığının eseri olarak şehit ediliyorlardı. Bugün o caddenin adı İstanbul şehir rehberlerinde “16 Mart Şehitleri Caddesi” dir. Bir tek eksiği vardır, askerlerimizin şehit edildikleri alana bir heykel konularak üzerinde de “İstanbul’un İngilizler ve müttefikleri tarafından askeri işagel uğradığı 16 Mart 1920’de askerlerimiz uykuda baskına uğratılarak İngiliz barbarlığının eseri olarak şehit edilmişlerdir” levhası konulmalıdır. Hergün binlerce insanın önünden geçeceği bu anıt kıyamete kadar batının nasıl bir vahşet içinde bulunduğunu günümüz insanına ve gelecekteki Türk nesillerine hatırlatsın. İşgal altına düşmenin nasıl bir sonuç doğuracağını iyi bilsinler. İstiklalini kaybeden bir ülkeyi nelerin beklediğini iyi anlasınlar.
İstanbul 1918’den 1923’de kurtuluşuna kadar tarihinin en acı günlerini yaşadı. İngiliz, Fransız ve İtalyan askerleri işgalinde yıllarca kan ağalayan İstanbul 6 Ekim 1923’te asıl sahibine kavuştu. Bu arada tarihimizde pek adı geçmeyen bir de İstanbul Meydan Savaşı olayı yaşandı. 9 Eylül 1922’de İzmir’i kurtaran muzaffer ordu karadan ve yayan olarak Çanakkale üzerine yürüyüşe geçmişti. Çanakkale mıntıkası müttefik askerlerinin işgali altında bulunuyordu. Onları aşarak karşı kıyıya geçmesi mümkün olan Türk orduları bütün Trakya’yı ve devamı halinde Atina’ya kadar bütün Yunanistan’ı da işgal edecek güçte idi. Bırakmadılar. Türk zaferi o kadar süratli ve kesin olmuştu ki, müttefikler yenilmiş bulunan Yunanistan’ın imdadına yetişememişlerdi. Artık yeniden bir dünya savaşının çıkması ufukta belirmişti. Bu defa yeniden güç kazanan bolşevik Rusya, yeni ve muzaffer Türkiye’nin yanında yer alıyordu. Müttefikler ayrıca Çanakkale ve İstanbul’u da içine alan bütün Trakya çoğrafyasını kapsayan yeni bir bağımsız devlet kurmak hazırlığını büyük bir süratle devreye sokmuşlardı. İngiliz ve Türk orduları geniş çaplı bir çatışmanın eşiğine gelmişlerdi. Notalar gidip geliyor, ültimatom mahiyetinde yazışmalar devam ediyordu. İstanbul’daki işgal orduları komutanları İngiliz general Harrington, İtalyan general Monbelli ve Fransız general Şarpi hükümetlerinden aldıkları çok gizli ve acele talimatla İstanbul’dan Malaya zırhlısına atlayarak Garp Cephesi Başkumandanı İsmet Paşa’nın Mudanya’daki karargahına koşuyorlardı. Bütün gayeleri muzaffer Türk ordusunun Rumeli ve Tarkya’ya geçişini engellemekti. Türk tarafının, mütareke şartlarını ne kadar ağır olursa olsun kabul etmek ve muzaffer Türk ordusunun önünü kesmek için emir alan müttefik temsilcileri Mudanya Mütarekesi’ne imzaya atmayı başardılar. Ordularımızın hızı kesilmişti. Yunanistan’a verecekleri Batı Trakya Türk toprağını da bu vesile kurtarmışlardır. Sonuçta bütün Trakya topraklarımız ve İstanbul daha bir yıl düşman işgali altında kalmıştır. Ama kazanılan çok süratli Türk zaferi birşeyi daha engellemiştir: İstanbul ve Boğazlar mıntıkasında kurulması karar altına alınan tarafsız bir yeni devletin yolunu da kesmiştir. Bu konunun daha henüz kitabı bile yazılmamıştır. Çok önemli bir konu olmasına rağmen enine boyuna Türk tarihlerinde incelenememiş olarak kalmıştır. Ancak Batı kaynaklarında olay çok geniş bir şekilde yer almaktadır. Yani Türkiye çevresinde Türk zaferi sonrası korkunç ve acımasız bir İstanbul Meydan Savaşı olayı yaşanmıştır...

Yazarın Diğer Yazıları