İstiklâl Marşımız, Türkiye Cumhuriyetinin bir belgesi, vatanımızın tapusudur.

“ALLAH BU MİLLETE

BİR DAHA İSTİKLÂL MARŞI YAZDIRMASIN”

Mehmet Akif Ersoy

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, tarihin derinliklerinden gelen ve sonsuz bir geleceğe uzanan Türk milletinin bağımsızlık ve hürriyet beyannamesi olan İstiklâl Marşının, millî marş olarak kabul edilmesinin 104. yıl dönümünü coşku ve gururla kutlamanın mutluluğunu yaşıyor, Türk Milletinin bağımsızlığa ve kutsal değerlerine olan inancını destanlaştıran İstiklâl Marşımızın yazarı Mehmet Âkif Ersoy’u rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.

Bizi millet yapan temel bileşenlerimizden biri olan İstiklâl Marşımız, Türkiye Cumhuriyetinin bir belgesi, devlet ve vatanımızın tapusudur.

İstiklâl Marşımız, Anadolu'da Millî Mücadele'nin devam ettiği sırada Mehmet Âkif tarafından Güftesi, kaleme alınan; Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getiren, bestesi Osman Zeki Üngör'e ait olan ender marşlardandır.

17 Şubat 1921’de Ankara'da Hâkimiyet-i Milliye ve 21 Şubat 1921'de Kastamonu'da Açıksöz gazetesinde yayımlanan İstiklâl Marşı ile Mehmet Akif, Türk milletine:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

biçiminde seslenir. Türk milletinin büyük tehlikeler karşısında bile inanılmaz başarılar kazanacağına inanan Akif, o günlerde endişe içinde olan Türk halkına manevi kuvvet telkin için söze “Korkma” diye başlamıştır. İlk dörtlükte söz konusu, Türk milletinin sembolü olan al sancaktır.

Vatan tehlikededir ama, milletinin moralinin yüksek olması gerekmektedir. Bağımsızlığımızın, vatan bütünlüğümüzün tehlikede olduğu bu dönemde milletçe inancımız tam ve morallerimiz yüksek olmalıdır. Vatan üzerinde en son ocak tütene kadar, yani son fert bile hayatta kaldığı müddetçe Türk milleti bağımsızlık adına mücadele edecektir. Ve bağımsızlığımızın simgesi olan bayrak, Türk milletinin sonsuza kadar üzerinde dalgalanmaya devam edecektir.

İkinci dörtlükte bayrağı kişileştiren Âkif, Ey nazlı hilâl, uğruna canımı vereyim, yeter ki kaşlarını çatma, kahraman ırkıma bir kez gülümse, bağımsızlık ve bayrak uğrunda çok şehit verdik. Egemenliğin, mutlaka Allah’a iman eden ve tapan Türk milletinin hakkı olacağını haykırıp duygularını:

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!

Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl!

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

biçiminde dile getirmiştir.

Akif, Türk milletinin vatanına ve bağımsızlığına göz diken tüm düşman güçlerine:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

diyerek, Türk milletinin tarih boyunca bağımsız olduğunu, kimsenin egemenliği altına girmediğini söylemekte, ben tarihin ilk devirlerinden beri bağımsız olarak yaşamış bir milletim, bundan sonra da bağımsız olarak yaşamağa devam edeceğim, kükremiş coşkun bir sel gibiyim, önüme çıkacak engelleri yıkar geçerim diye haykırmaktadır.

Sömürgeci batı medeniyetini tek dişi kalmış canavara benzeten Akif:

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar?

diyerek milletimizin o günkü ve gelecekteki nesillerine moral vermekte, Bağımsızlığımıza kasteden düşmanlar zamanın en modern silahlarıyla üzerimize gelseler de batının büyük gücüne karşı Türk milletinin buna üstün gelecek bir imana sahip olduğunu belirtmektedir. Batı, tek dişi kalmış, zayıflamış bir canavara benzetilmekte; bunun bir köpek gibi ulumasının korkulacak bir şey olmadığını belirtmektedir.

Şair Türk askerine:

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

biçiminde seslenerek alçakça saldırılarına karşı yılmadan mücadele etmesini istemektedir. Çünkü Allah’a iman eden Türk milletine zafer, er geç gelecektir.

Milletine:

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

biçiminde seslenen Mehmet Akif, üzerinde dolaştığın yerleri alelade bir topraktır diyerek geçme, iyice tanı, altında kefensiz yatmakta olan binlerce şehiti düşün. Bu toprakların düşmanlar tarafından çiğnenmesi, şehitlerimizin ruhunu incitecektir. Sen de dini,vatanı ve namusu için ölenlerin oğlusun, yazktır, atalarını incitme. Karşılığında sana dünyaları verseler de bu cennet vatanı başkalarına verme ona sahip çık demektedir.

Tarih boyunca vatanlarını tehlikeye karşı müdafaa eden milletine seslenerek:

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!

Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hûda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

biçiminde vatan sevgisini dile getiren Mehmet Akif, Vatanın toprağı şehit kanlarıyla doludur. Vatanı anlamlı kılan da budur. Allah, canımı da sevdiğimi de benden alsın ama beni vatanımdan ayrı kılmasın sözleriyle vatan sevgisini dile getirmektedir.

Mehmet Akif’in Allah’a yakardığı bu dörtlükte:

Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.

Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

sözleriyle, Allah’tan isteğinin, vatanın kutsal mabedlerine yabancıların, düşmanların kirli ellerinin değmemesi, İslam dinine şahitlik eden ezanlar ebediyen yurdumuzda okunmasıdır.

İslâm dinine göre şehitler doğrudan doğruya cennete giderler. Bu nedenle:

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.

Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;

O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

diyerek ruhunun bu dileği yerine getirdiğinde, yani vatan bağımsız olduğunda mezarımın

başında bir taş halâ duruyorsa bu taş sana bin kez şükür secdesi yapacaktır.

Eğer bir şehit olarak ölmüşsem, yaralarımdan sevinçle kanlı yaşlar boşanır. Bu sevinçle, huzurla ruhum yükselir ve belki başım manevi göklerin en yüce katı olan arşa değer.

İstiklâl Marşının son kıtası şiirde ortaya konulan fikir ve inançların bir nevi özetidir. Özün özüdür. Burada Akif, Türk bayrağına seslenerek:

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

deyip bağımsızlığın kazanıldığını vatanın düşman işgâlinden kurtarıldığını muştulamaktadır.

Bayrak yine eskisi gibi tüm şanıyla dalgalanmaya devam edecektir. Bayrağımızın uğrunda döktüğümüz kanlar helaldir. Özgürlük, hür yaşamış bayrağımın, Allah’a iman eden Türk milletinin hakkıdır.

Yazarın Diğer Yazıları