İyi ki TRT var

Avrupa Kupaları'nda böyle bir dönem yaşamadık. İki takım UEFA'da gruplara kalma savaşı veriyor, kimsenin naklen yayına niyeti yok. Katar sermayesine geçen BeIN Sports'tan çıt çıkmıyor. D Smart'a da istenen para fazla gelince üç maymunu oynadılar. Aynı şeyi Burnley-Başakşehir maçında da yaşadık. Ortaya çıkan vurdum duymazlık  ayıptan da öte.

Her fırsatta "vurun abalıya" politikası uyguladığımız TRT'nin  devreye girdiğini öğrenmemiz epeyi zaman aldı. Neticede dışarıda gerekli bağlantı ve bizim bürokrasideki pazarlıklardan sonra yayın bedeli 30 bin dolara çekildi. Sonuçta Linz-Beşiktaş maçını "biraz gecikmeli de olsa" TRT-1'den yani kurumun majör kanalından izledik.

Bu işi yoktan var eden Genel Müdür İbrahim Eren, Spordan Sorumlu Yardımcısı Erkan Dudu ve Spor Koordinatörü Mehmet Buğra Şahin'i kutluyorum. Şahin yine her tarafı ateşleyen isimdi. Taktığım sıfatıyla "atom karınca"lığı bir kez daha  hak etti.

Görüntüler Avusturya'dan, anlatım monitör başından Levent Özçelik tarafından olmak üzere mutlu sona ulaştık. İtiraf etmek gerekirse son anda gelen Alvaro Negredo'nun son dakika golü olmasa şimdi daha farklı şeyler yazmış olacaktık.

Bir yerde Şenol Güneş'in itiraf ettiği gibi "kötü oynadık". Tolgay Arslan'ın açık yüreklilikle söylediği  şekilde Linzer Stadı'ndan "şansımızla kurtulduk". Sahanın en kötülerinden olan Tolgay'ın "kazaya uğrayabilirdik" lafını önce kendisi uzun uzun düşünmeli.

Takım analizi

Kimi çok bilmişler, "Kaleci transferine gerek yok. Tolga Zengin yeter" dese de Kartal'ın kalesi S.O.S veriyor. Yediğimiz gollerde yeni transfer Şilili Roco'nun pozisyon hataları oldu. Buna tamam, fakat Tolga'nın da  en az onun kadar suçu vardı. İlk golde top 30 derecelik açıyla geldi. Bıraktık iyi bir kaleciyi, vasat biri bile bu topu çıkarabilirdi. İkinci golde de nerede duracağını şaşırdı. Beşiktaş taraftarıyla aynı düşüncedeyim; Tolga bu işi götüremez.

Başkan Fikret Orman olağanüstü kongreden önce transfer işlerini halletmek zorunda. Aksi halde Beşiktaş bu hâliyle Partizan önünde elenir gider. Sırp futbolunun eski Yugoslavya ekolü olduğunu unutmamalı.  Hele destekleyicileri "Türk düşmanlığı" ile... Hazırlıklarda; teknik, taktik, kondisyonun yanı sıra "sinirleri sağlam tutma" motivasyonu önemli. Burada benim önerim. Prof. Dr. Nevzat Tarhan liderliğinde hemen bir ekip oluşturulması.

Hep aynı laflar

İngiltere'den elenip dönen Başakşehir cephesi eski tas eski hamam. En çok sinirime dokunan Abdullah Avcı. Her sene aynı şeyleri işitmekten gına geldi. "Şöyle iyi oynadık, böyle güzel oynadık, çok başarılıydık" laflarından bıktık. Kaç yıldır bir adım ileriye geçemedi. Size söylemeliyim ki Avcı'nın çapı Kapıkule'den öteye geçmiyor. A Millî Takım görevine de bu yüzden çabuk veda etti. Başakşehir'in hocasına önerim; mazeret değil, başarı üretmesidir. Dua etsin Göksel Gümüşdağ gibi başkanı var. Başka biri olsa çoktan kapı önüne konulmuştu.

***

Spor tarihi

Bu defa Orhan Ayhan'la programı için "Tarihte bu hafta" başlığı atabiliriz. 1936 Berlin Olimpiyatları konusu ana temaydı. Bu oyunlara ilk defa kalabalık bir kafileyle katılmıştık. Güreşte Mersinli Ahmet'in bronz madalyası ilk olimpiyat kürsümüzdü. Mersinli daha sonra Londra'da altın elde etmişti. Berlin'de Yaşar Erkan'ın kazandığı altın ise büyük sevinç yaratmıştı. Grekoromen ekibimizi çalıştıran Polinen'in, altını garantileyen Yaşar Erkan'a vatandaşı Finlandiyalı'ya yenilme emri de işlendi. Bu tarihi skandalın iç yüzünü merhum Ali Gümüş'ün 2011 yılındaki kayıtlarından izledik.

Hitlerin savını bozan zenci

Führer ve yardımcısı Himler'in "Alman ırkı üstündür"ü ispatlama çabalarını olimpiyat stadına gömen Jesse Owens'ın 4 ayrı dalda şampiyonluğu da  bir kez daha tekrarlandı. Ne acıdır ki Owens Amerika'da hep 2. sınıf muamelesi gördü. 20 yıl boykota uğradı. "Aç kalmamak için" sirklerde atlarla yarıştı. Eisenhower başkan  seçilene kadar ambargo sürdürüldü. 2. Dünya Savaşı kahramanı İKE, Melburne Olimpiyatları'na temsilci olarak Owens'ı yolladı ve itibarını iade etti. Ancak biraz geç kalınmıştı. Tıpkı Muhammed Ali'nin Roma'daki şampiyonluğuna rağmen "zenciler giremez" denilerek restoranların kapısından çevrilmesinin  ilk örneklerinden biri olarak tarihe geçti.

GÜNÜN SÖZÜ

Yanlış yapma fırsatı hergün bin defa, doğru yapma imkânı senede bir  kez gelir. Onun için bu şans kaçırılmamalıdır. Voltaire

Yazarın Diğer Yazıları