Johnson mektubu kadar ağır!..

Obama'nın salladığı beyzbol sopasından da beter oldu!.. Saray Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun kasıla kasıla yaptığı ön duyuruya bakınca, Başkan Trump'ın "o aramazsa ben aramam" diye küsen R. Erdoğan'ın gönlünü hoş edeceğini sanmıştık. Beklenen telefon görüşmesinin ardından saraylardan karşılıklı açıklamalar yapıldı. İçerikler arasında dağlar kadar fark vardı. Bizimkilerin ikinci bir defa yapmak zorunda kaldığı açıklamada karşı tarafın açıklaması için ancak, "görüşmenin içeriğini tam olarak yansıtmıyor" denilebildi. "Bizimkiler" ancak alttan alabildi...

Beyaz sarayın açıklaması ne manaya geliyor?.. Madde madde tekrarlamaya gerek yok. Ama en başta açıkça belirtmeliyim ki; bu ünlü Johnson mektubu kadar ağır bir açıklamaydı. Türkiye açıktan tehdit ediliyordu. Öncelikle bir hususun altını itina ile çizmeliyim. Ülkeler arasında yapılan bu tip diplomatik trafikler ardından görüşme tutanakları açıklanmaz. İçeriğin kıyısından diplomatik ve kamuoyunun bilmesi kadarıyla geçilir. O yazılı açıklamalar da görüşmelerden sonra yapılan iç değerlendirmeler sonucunda mesaj trafiğine de devam edilir. Yani "bizimkilerin" "görüşmede konuşulmadı" savunması boştu. Belki içeriyi kandırırsınız ama karşı taraftakiler çok güler!.. Beyaz Saray açıklamasına bakılırsa, Trump adeta talimat verir gibi konuşmuş  tehditler de var... Trump, "Türk ve Amerikan güçleri arasında çatışma riskine yol açabilecek her türlü eylemden kaçınılması çağrısında bulundu" ifadesi diplomatik lisanla da olsa çok ağır bir tehdit.. . Ağır uyarıları da devam ettirmiş.

Zeytin Dalı Harekatı'nın hemen arifesinde uyarı mahiyetinde bir yazı kaleme almıştım. Dikkatinizi çekmiştir, harekatın başlaması ile birlikte saha ile ilgili tek satır yazmıyorum. O konuda bir süre yazmama hakkımı kullanacağım. Kimseden korkumdan falan değil, söz konusu vatan ve Mehmetçik ise kanımı içime akıtırım. Ancak tek bir soru yöneltip sonra başka bir noktaya yöneleceğim;

Eğer gerçekten, Suriye'deki terör koridorunu ve terör devletini bitirmek istiyorsanız Afrin ve Menbiç'e operasyon aynı anda eş zamanlı neden yapılmadı?.. Bölgede El Bab'a kılıç gibi girmişiz. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu eş zamanlı operasyonu yapabileceğinden ve zafere ulaşacağından da zerre kadar şüphemiz yok. Eş zamanlı  harekat yapıp, bu saha avantajından yararlanıp Fırat'ın batısını ilk aşamada neden tamamen temizlemiyorsunuz?.. Neden komple temizlik yapıp ikinci aşamada Fırat'ın doğusuna yönelmiyorsunuz?.. Elinizi kolunuzu Zarrab mı tutuyor?..

***

Şimdi gelelim diğer noktaya... Saray Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun duyurduğu,"ABD bize Suriye sınırı boyunca 30 kilometrelik güvenli hat oluşturma önerisine." Hatırladınız mı?.. Başbakan Binali Yıldırım da Afrin'e yönelik Zeytin Dalı operasyonunun ikinci gününde, "30 kilometre derinlikte güvenli alan oluşturulacak" demişti. Adamlar, reddettikleri, bizim yıllar önce gündeme getirdiğimiz öneriyi bugün bizim önümüze getiriyorlar. Ne kadar da manidar!.. O zamanki askeri-politikle bugün arasında dağlar kadar fark olduğunu söylemek için herhalde TV kanallarına çıkan "uzman" olmak gerekmiyor!.. İsterseniz burada, bir stratejistin, Cahit Armağan Dilek'in analizleri ile devam edelim:

"Şimdi ABD ön ayak olduğu güvenli bölge uygulamasında işbirliğinin gereği destek vaad edecek, vaad edeceği destek askeri olacak, güvenli bölgenin korunması, denetlenmesi vs için. Böylece askeri olarak da Fırat'ın batısını kullanma imkanı elde edecek. Güvenli bölge ilan ettiğiniz de yabancı güçlerin karadan ve havadan bu bölgeye girmesi önlenmesi gerekecek. Peki kim bu yabancı güçler? Tabi ki Rusya ve Suriye. Onların böyle bir şeyi kabul etmesi mümkün mü? Tabi ki değil. Öyleyse ABD ile Türkiye'nin böyle bir güvenli bölge işbirliği girişimi Türkiye-Rusya ilişkilerine vurulacak darbe olacaktır. Şam yönetimiyle de yeniden ilişki kurma düşüncesi de tamamen hayal olacaktır.

Daha da önemlisi, eğer ABD'nin Suriye'de federal bir yönetim kurma planını dikkate alırsanız bu güvenli bölge sadece Afrin'le sınırlı olmayacaktır. Büyük ihtimalle Fırat Kalkanı bölgesini de kapsayacaktır. Hatta İdlib'in kuzeyinde gözlem noktaları kurduğumuz ve güneyindeki Suriye operasyonlarından kaçan El Nusra militanlarının bulunduğu Astana süreci kapsamındaki anlaşmalara istinaden sorumluluğu Türkiye'ye verilen bölgeleri de kapsaması büyük ihtimaldir. Çünkü Afrin kuzeyinde 30 km.lik güvenli hat oluşturduğunuzda Fırat Kalkanı bölgesiyle İdlib kuzeyi de coğrafi olarak birleşmiş olacaktır. ABD muhtemelen Türkiye'yi buna razı etmek üzere (FK bölgesi + Afrin + İdlib kuzeyinden) oluşan bölgeyi Sünni bölge adıyla Türkiye'nin nüfuz alanına bırakmayı teklif edecektir. Türk hükümetinin önceki söylem ve yaklaşımlarına  bakılarak ABD'nin üzerinde çalıştığı kazan-kazan tipinde bir plan olduğunu söyleyebiliriz.

Peki, ABD bunu neyin karşılığında yapacak? ABD muhtemelen böyle bir teklifler Türkiye'nin Afrin başta olmak üzere İdlib ve hatta FK bölgesindeki faaliyetlerini kontrol altına almayı, yavaşlatmayı hesap ediyor. Daha da önemlisi bunun karşılığında (Menbic + Fırat'ın doğusu)ndaki mevcut durumun kabullenilmesini isteyecektir... Yani ABD bir takas projesine hazırlanıyor. Fırat'ın doğusu ve Menbic'e yönelik muhtemel Türkiye'nin yapabileceği bir operasyon girişimini de şimdiden boşa çıkarmak daha doğrusu gündemden çıkarmayı hedefliyor.

Böylece Fırat doğusunda PKK bölgesi, batısında Sünni bölge, geri kalan topraklarda Esad yönetimine bırakılmış olacak, belki Suriye güneyinde İsrail-Ürdün sınırları bölgesine de ayrı bir Sünni bölge tesis edilir. Böylece yeni Suriye anayasası hazırlıklarına giderken federal yapıya bürünecek Suriye'nin bölgeleri çoktan oluşmuş bile olacak..."

"Bizimkiler" de  bir seçim zaferi kazanacak!.. Ya sonra?..

Yazarın Diğer Yazıları