Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Kaçıncı reform...

Olağanüstü ağrılarımın belimde mi yoksa beynimde mi olduğuna karar verebilmiş değilim. "Konserve" diye tabir edilen "Yedek yazı" alışkanlığım yok. Çiçek-böcek, lay-laylom yazamıyorum. İlla günlük olacak, güncel gelişmelere ışık tutacak. Biz gazetecileri biraz da bu heyecan ayakta tutar. Elbette kendimizi önemseriz. Ama hiç birimiz haşa! Tanrı değiliz! Bizimde yanlışlarımız vardır elbet. Bizlerin teşhisleri de tartışılmalı. Kırılıyorum bazen de alıntılar yapıp hislerime tercüman olan saygı duyduğum kişilerin tesbitlerine yer veriyorum. Bu günde öyle yapacağım: Komutanım Hasan Peker Günal'ın altına imza attığım tesbitlerini paylaşacağım:

Bu kaçıncı reform söylemi?

Gene mi kandırılacağız?

ABD başkanlık seçimini -genelde Türkiye, özelde AKP liderliğine karşı olumsuz yaklaşımı olan- Biden kazanınca, AKP liderliğini;

   * Askıya alınmış olan ağır yaptırım kararlarının uygulanabileceği,

   * Halk Bankası davasının yeniden başlatılabileceği,

   * Servet sorgulaması yapılabileceği,

endişesi sardı. Ayrıca, AB'nin Türkiye'ye yönelik yaptırım kararı toplantısı da yaklaşmış durumda. Üstüne üstlük, yaşanmakta olan ekonomik çöküş, Covid-19 salgının da etkisiyle giderek daha da derinleşmeye başladı.

Bu gelişmeler üzerine, her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmayı bir zorunluluk olarak gören AKP liderliği, reform dalgası müjdesiyle, yeniden ilk yıllarındaki söylemlerine dönüş sinyalleri vermeye başladı. Elbette amaç; kendinden uzaklaşan halkı, liboşları ve eski dostlarını (ABD, AB, Arap Dünyası) yeniden kazanmak.

Ne olup bittiğini anlamak, güncel gelişmelerdeki tuzaklar konusunda ilgilenenleri bilinçlendirmek ve alınması gereken önlemleri belirlemek amaçlarıyla bir beyin fırtınası başlatmakta yarar görüyorum. Sözlerim dinci-kinci AKP fanatiklerine, çıkar çevrelerine ve laylaylomculara değil; muhalefet partilerine, yurtsever STK'lara ve ülkemizin bekasıyla ilgili kaygı duyan insanlarımıza.

Önce, ders alabilmek açısından, AKP'nin 18 yıllık iktidarının çok genel hatlarıyla bir özetini yapmak istiyorum. AKP, ikide bir yinelediği kutsal (!) davasını (Sünni İslam temelli bir din devleti) buzlamak ve arkasına saklamak suretiyle;

   * Dinci-kincilerin coşkulu sevgisini,

   * 2001 ekonomik krizinden bunalmış kitlelerin umudunu,

   * Ordunun vesayetini kırma, katı laiklik baskılara son verme, özgürlük, hukuk, demokrasi vaatleriyle sol/sağ liboşların onayını,

   * Beklentileri doğrultusunda sıcak mesajlar verdiği ABD/AB'nin desteğini kazanarak,

tek başına iktidarı yakaladı; hem de -seçim sisteminin garabeti nedeniyle- % 34,5 oyla.

BOP eşbaşkanlığı pohpohlaması, özelleştirmeler, alınan borçlar, uzun vadeli garantilerle yapılan gösterişli inşaat yatırımları ve AB'ye yönelik bazı reformlarla halkın/liboşların gözünü kamaştıran AKP, halk desteğini arttırdı ve üst üste seçimleri kazandı. Ancak, halk desteği arttıkça da peyderpey liboş safralarını atmaya başladı ve aynı menzile el ele, kol kola yürüdüğü Gülen Cemaati ile birlikte -ABD ve AB'nin de zorladığı- Atatürk'ün çağdaşlık ve uygarlık hedefini özümsemiş Kemalist ordu mensuplarını düzmece belgelerle tasfiye etti.

Artık kutsal (!) dava yolunda pervasızca, cüretle ilerlenebilirdi. Devlet eliyle yaratılan zenginlerin ve ülkeyi ahtapot gibi saran tarikatların desteği ve göbelsvari yoğun propagandalarla, sahte bir bahar havası ülkeye yayıldı. Yönetimde, ABD okşamalı fetih duyguları ve İhvan sevdalı/Osmanlı özentili yayılmacı (emperyal) arzular depreşti. Ancak "oldum artık" değerlendirmesiyle çizme aşılınca, askeri harekatlar ABD, AB ve Arap dünyasında rahatsızlığa neden oldu ve önceleri çatışılan Rusya'ya -özür dilenerek- yanaşıldı. Ardından AB ülkelerine doğrudan, ABD'ye dolaylı olarak meydanlarda yapılan atarlamalar, şerefli(!) yalnızlığı getirdi.

Devreye, CİA beslemesi Gülen Cemaati sokuldu. Cemaat, kaymağını elde ettiği bürokrasinin yanı sıra siyasette de daha yüksek pay ve makamlar isteyince AKP ile aralarında sürtüşme başladı. Bu sürtüşme, anılan cemaatin önce yolsuzlukları dışa vurma, ardından darbe girişimine kadar vardı. CIA'nın "tavşana kaç, tazıya tut" mantığıyla yaptırılan bu darbe girişimi -beklenildiği gibi- bastırıldı. Bundan yararlanılarak demokrasi treninden inilerek AKP vesayeti kuruldu. Ani bir U dönüşü yapan MHP'nin desteğiyle "Partili Cumhurbaşkanlığı" denen ucube bir sistem yaratılarak hukuk düzeni de ele geçirildi ve giderek otoriteşleşilerek tüm muhalifler yoğun ve ürkütücü bir baskı altına alındı.

 

Yazarın Diğer Yazıları