KADIN

İçinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal şartları en iyi anlatan iki haberden yola çıkarak söze başlayalım. İkisinin temel figürü kadın.

Birincisi açlıkla ilgili.

Bir genç kadın, "Artık sabrım kalmadı. Kiramı, doğal gaz borcumu ve elektrik faturalarımı ödeyemiyorum. İşsizim.. İntihar noktasına geldim…" diyor.

Ekonominin insana yansıyan yüzü bu. Tıpkı, ortalığın buz kestiği, insanın bir dakikasını bile o soğukta geçirmek istemeyeceği bir ortamda, ucuz elma kuyruğunun hikâyesi gibi.

Ne bahtsız bir milletiz.

Sanki acı çekmek kaderimizmiş gibi.

Her çağda, her dönemde mutlaka bir ekonomik krizle dibe çöküyor, sonra yeni bir iktidar arayışına girerek tekrar ayağa kalkıyor ve azıcık rahatladık derken  gene dibe vuruyoruz.

"intihar noktasına geldim… İş istiyorum iş" diyen bu genç kadın gibi kaç kişi var acaba?  Onun yüreğinin taşıdığı yükü içinde hissedecek kaç siyasetçi var? Kaç sorumluluk sahibi yönetici var?

Yarın bir gün gerçekten canına kıyarsa kimin vicdanı sızlayacak?

Ülkeyi bu hale getirenler, onlara canhıraş destek verenler, yeme içme düzeni kuranlar, bunu savunanlar, üstüne üstlük bir de devam ettirmek için var gücüyle çaba sarf edenler için bu kadın ve benzerleri ne ifade ediyor.

Söyleyeyim: Hiçbir şey ifade etmiyor. Bu sebepledir ki, yoksulluk iktidar ve ortaklarının umurunda değil. Yoksullaşmayı ortadan kaldırmak gibi bir düşünceleri de yok.

Hâlbuki ne dindarlık ve ne de milliyetçilik bunu gerektirmiyor.

Her ikisi de mümini mutlu,  milleti dirlik düzen içinde görmeyi arzu ediyor. Lakin takipçileri olduğunu söyleyenler tam tersini yapıyor.

İkinci olay Mardin'den.

Habere göre, gurbetçi amca yeğenine tecavüz ediyor ve DNA  örnekleriyle durum tespit ediliyor. Buraya kadar şaşılacak bir şey yok. Ancak bundan sonrası oldukça ilginç.

Neresi ilginç?

Şurası: Tecavüzle suçlanan amca, mahkeme tarafından tahliye ediliyor ve bilin bakalım bundan sonra olay nasıl gelişiyor?

Adamı, davul zurna ile zılgıt çekerek karşılıyorlar.

Sanki Purut Zaferini kazandı.

Bir ayrıntı daha vereyim. Bu olayda mağdur edilen kızcağızın babası, kızına inanmamış.  Diyeceksiniz ki DNA ile belgelenmiş. Haklısınız ama inanmak ayrı bir konu.

Sakatlık da burada.

Her toplumda yahut topluluklarda  kadına yönelik şiddete, cinsel şiddete ve ensest olaylarına yüklenen bir anlam (içerik bilgisi) vardır.  Kısacası kültürün, bütün bu olayları anlama, kavrama ve anlamlandırma özellikleri vardır.

Mardin örneği bunun küçük bir göstergesidir.

Baba kızına inanmıyor.

Acaba sahiden inanmıyor mu, yoksa toplumsal karşılık olarak mı inanmıyor? Yani demem o ki baba,  ensest ilişkinin aile bireyi olarak toplumda temsil edilmekten mi koruyor? Sosyal çevre kendisini, kötüsü olmayan, ailenin tertemiz bireyi olarak mı görsün istiyor?

Sosyal olaylar kültürden bağımsız değildir. Bu sebeple o küçük toplumun kültürel davranış kalıplarını, değer sistemlerini bilmek ve öyle analiz etmek gerekir.

Ülkemizde kadın dernekleri meselesini hukukla çözüleceğini sanıyor.

Elbette şiddetin ve tecavüzün önlenmesinde hukukun önemli bir rolü vardır. Lakin asıl mesele, kültürün sosyal olayları nasıl tanımladığı ve bunlara nasıl anlam yüklediğidir.  Dolayısı ile kültürün değiştirilmesi gerekir. Bunun yolu da iyi bir ana-baba  eğitimidir.

Yazarın Diğer Yazıları