Kadından korkan "muhafazakâr"lar!

İktidar medyasında, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla 14 Mart 2012 tarihinde Avrupa Konseyi ülkeleri arasında imzalanan İstanbul Sözleşmesi üzerinde bir kaşık suda fırtına koparılıyor. Öyle ki, Yenişafak'ta Yusuf Kaplan, İstanbul Sözleşmesi'nin çıkış noktasının cinsiyetsizlik fikri olduğunu, kurulmak istenen yeni dünya düzeninde cinsiyetlerin de yok edilmek istendiğini, dolayısıyla Tayyip Erdoğan tarafından çöpe atılması gerektiğini, aksi halde bunun siyasi sonu olacağını dair yazılar yazdı.

***

"Cinsiyetsiz toplum" projesi hazırlığı içinde olanlar vardır ama yazar, sözleşmeden böyle bir fikri nasıl çıkardığını açıklamıyor ve "Müslüman-muhafazakâr bir iktidar" sırasında aileyi çökerteceğini iddia ediyor.

Peki sözleşmede gerçekten böyle bir niyet var mı? Varsa, "Müslüman ve muhafazakâr AKP iktidarı"nın yetkilileri, bu sözleşmenin İstanbul'da imzalanmasından önce metni hiç okumamış mı? Veya okuduklarını anlamıyorlar mı?

Muhafazakâr çevreler, bu sözleşmeyi yeni mi duydu? Sekiz yıl önce neden itiraz etmediler?

Hem dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, sözleşmenin imzalanmasından sonra, neden "Kadına yönelik şiddet artık insan hakları ihlali… Sözleşme, Türkiye'nin öncülüğünde hazırlandı" dedi?

Resmi Gazete'de yayınlanan metinde de belirtildiği gibi sözleşmeyi imzalayan ilk ülke neden Türkiye oldu?

***

Sözleşme Türkiye'nin öncülüğünde hazırlandığına ve İstanbul'da imzalandığına göre, kadın ve erkek cinsiyetlerini yok etmek isteyen Müslüman ve muhafazakâr AKP iktidarı mıdır?

Tabii ki sözleşmenin bu şekilde algılanması mümkün değil. Zira bütün maddelerinde kadın, erkek ve çocuktan bahsediyor… Sözleşme kadın erkek eşitliğini esas alıyor.

Sözleşmede kullanılan "toplumsal cinsiyet" kavramı da "Herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler…" olarak tanımlanıyor.

Hemen ardından "Taraflar bu sözleşmenin uygulanmasına ve sözleşme hükümlerinin etkilerinin değerlendirilmesine bir toplumsal cinsiyet bakış açısı katacak ve kadınlarla erkekler arasında eşitliğe ve kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikalarını yaygınlaştıracak ve etkili bir biçimde uygulayacaklardır." deniliyor.

Sözleşmenin dış denetim getirdiği iddiası da kuvvetli değil. Sözleşmenin uygulanmasını takip için 15 kişilik, kısaca GREVIO adı verilen "Kadınlara yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle mücadele konusunda uzmanlar grubu" kuruluyor. Bir ülkenin birden fazla üyesi olamıyor…

***

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Uluslararası Af Örgütü Kadın Hakları Araştırmacısı Anna Blus da Türk yetkililerin ülkenin en tanınan, sembolik kentlerinden İstanbul'un adını taşıyan bu sözleşmeden geri çekilmeyi düşünmelerinin "üzücü bir ironi yarattığını" söyledi.

Türkiye'de son yıllarda artan kadına yönelik şiddetin özellikle pandemi sürecinde daha da göze çarpmaya başladığına dikkat çeken Blus, "Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilen ilk Avrupa Konseyi üye devleti olmak yerine, sözleşmenin eksiksiz uygulanmasını sağlamalı ve kadınların ve kız çocukların haklarını daha iyi korumak ve geliştirmek için acilen harekete geçmelidir" dedi.

***

Peki öyleyse bu tartışmanın, bu gerçek dışı algıların sebebi nedir? Herkes "gündem değiştirmek, ekonomik krizin etkilerini unutturmak" diyebilir ama iş, AKP içinde bir krize dönüştüğüne göre başka bir sebep de olmalı. Bence AKP'nin çekirdeğini oluşturan tarikat grupları, kadın erkek eşitliği istemiyor.

Sözleşme imzalanırken kimse ciddi bir itirazda bulunmadı. Üstelik kadın cinayetleri artmaya başladı. MuhafazakÂr çevreler, kadın cinayetlerini, çocuk tecavüzlerini, zorla evlendirmeleri önlemek için neden kıllarını bile kıpırdatmıyor da kadın erkek eşitliğinden bu kadar korkuyor?

Yazarın Diğer Yazıları