Kapatmayı, kapatmak!

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt çok değerli bir eski diplomat; diplomaside ülkemizin çıkarlarını nasıl cesaret ve dirayetle koruduğunu, Bağdat Büyük Elçiliği’nde en güç şartlarda gösterdi.  Emekli olunca Anayasa Mahkemesi Yargıçlığına seçildiğinde, çok mutlu oldum, gurur duydum! 
Bunun için özel sebebim var. Önce çok değer verdiğim bir kişinin, rahmetli Emin Paksüt’ün oğlu... Annesi İstiklal  Hanımefendi, babalarımızın yakın arkadaşlığı dolayısıyla, gençlik arkadaşım... Onun babası, Osman Paksüt’ün dedesi, babamın da üyesi olduğu Ankara İstiklal Mahkemesi’nin Başkanı rahmetli Ali Çetinkaya, benim de  “Ali Bey amcam!”  
Birkaç gün önce  fotoğraf arşivimi tararken rahmetli Ali Bey  “amcamın”  ve İstiklal’in eski fotoğraflarını buldum ve Paksüt’e ona göndermek için telefon ettim, muhakkak dinleniyoruz diye çekinerek!  Aileyi, anasını, kız kardeşini konuştuk... Kapatma davasından, özenle hiç söz etmedim, sadece  “sana Allah kuvvet versin” demekle yetindim!   
Osman Paksüt’ün ve diğerlerinin iktidar tarafından  takip edildiklerinden, dinlendiklerinden zerre kadar şüphem yok. AKP işgüzarları Kapatma Davasında yargıçların kararına gölge düşürecek ve davayı battal edecek bir şeyler bulmayı isterler. Sıkıştıkları için her dala sarılmaktalar; üyeleri manevi baskı altında bırakmak ve şantaj dâhil!
Kısacası, bu konularda tecrübeli olan Paksüt’ün evhamı değil bu!  Gerçek muhakkak ortaya çıkacak ve olay AKP İktidarının ve işgüzarlarının yüzlerinde patlayacak, aksi sonuç verecektir.
Siz, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in bu konudaki şu sözlerine bakın:  “Asıl Paksüt’ü şüpheye iten nedenler araştırılmalı.”  Hazret demek ister ki,  “bir sebebi, yarası var ki gocunuyor!”  Ama asıl  “suçüstü yakalandıkları”  için işkillenenler onlar!
 Sadece Osman Paksüt değil bütün üyeler manevi baskı altındalar,  “diken üstündeler.”  Bu koşullarda  ülkenin ve rejimin yüksek çıkarları için en doğru kararı vermek hem Anayasa Mahkemesinin, hem de teker teker üyelerin ateşle imtihanı olacak! 

...ve Köksal Toptan
Bu sırada Türkiye bir şeytan üçgenine sıkıştırılmış durumda: Güya ’Erklerin ayrılığı’ilkesi var. Ama gerçekte ,  “Yürütme erki, yasama erki”  tümüyle AKP çoğunluğunun  “istibdadı”  altında. Yargıyı da sindirmek, ele geçirmek isterler! Cumhurbaşkanının, TBMM Başkanının, partilerin, günlük siyasetin dışında ve üstünde olmaları gerekir... Siyasi partilere mensup olsalar bile! Ama fiiliyatta öyle mi? Öyle olmadığını, TBMM Başkanı Köksal Toptan Kapatma Davasında açıkça tavır gösterek, “ihsası rey” de bulunarak Anayasa Mahkemesi’nin kararını etkilemeye çalışıyor, “bilge adam” tavrıyla mahkemeye yol gösteriyor, AKP’yi kapatmayalım ama kapatmış gibi gösterelim demeye getiriydr... Demişler ki; “Anayasa Mahkemesi (kapatmak dışında) ’üçüncü yol’düşünebilir... Anayasa Mahkemesi klasik olarak bilinen, açılan davanın kabulü veya reddi yönünde karar vermek yerine, dava açılmasını değerlendiren ama istikrarın bozulmasına da engel olacak, herkesin düşünüp, tartışıp, kendi eksikliklerini herkesin bir ’oh’diyebileceği, kendi endişelerinin giderildiğini hissedebileceği bir Anayasa Mahkemesi içtihadı ortaya çıkabilir.”  
 Bu,  “dâhiyane formül”  ne olabilir? Bu muğlâk öneri Anayasa Mahkemesi üyelerini etkilemekten, onların kafalarını ve bilcümle kafaları karıştırmaktan öte ne işe yarar?
TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın bunları söylemesi, söyleyebilmesi  nasıl bir  “şeytan üçgeni”  içinde olduğumuzu bir defa daha gösterdi!  Allah, Mahkeme üyelerine en adil kararı vermeleri için kuvvet ve cesaret versin!
Yüce Mahkemeyi etkilemek gücüm ve hakkım yok, ama benim  “oh” diyeceğim karar AKP’yi kapatmak ve bir daha böylesine partilerin kurulmasına ve iktidara gelmelerine mani olacak  “bir karar”  olacaktır!

Yazarın Diğer Yazıları