Karadeniz'in "gıda ambarı" alarm veriyor

Bütün bu "korku salma" politikalarına rağmen insanların hâlâ "susmuyor" olmaları ne kadar umut verici ise, seslerini yükseltmelerine yol açan gerekçelerin her geçen gün daha da artıyor, daha da çeşitleniyor olması, aynı derecede endişe sebebi.

Feryat bu defa Gümüşhane'den…

Yaşadığı şehrin, ilçenin sesini Niksar Danişmend Gazetesi'ndeki yazılarıyla da duyurmaya çalışan Ali Berke, "Türkiye'nin ikinci Çukuroava"sı, "Karadeniz'in gıda ambarı" sayılan Kelkit Havzası'nın karşı karşıya olduğu tehlikeyi paylaşmış.

Bizatihi maruz kalandan daha doğru aktaracak halimiz yok; olduğu gibi paylaşıyorum yazdıklarını;

"Memleketimizin her yöresi bir başka güzeldir elbet. Ama, doğup büyüdüğüm, sokaklarında düşüp kalktığım, yeşille anılan bu şehir, Niksar'ımızda yatan Cahit Külebi'nin dediği gibi , benim için  'Öpüp, başıma koyduğum' ekmek gibidir.

Niksar Ovası, Büyük Ova Koruma Alanı ilan edilmiştir. İkinci Çukurova kabilinden, adeta Karadeniz'in gıda ambarı gibidir Kelkit Havzası.

Bu günlerde bir gaile var başında.

Ovaya çok yakın Sakarat Dağları eteklerinde, maden arama ruhsatı verilmiş bazı özel şirketlere…

Niksar'da maden sahası olarak gözüken yerler, Niksar Ovası'na dayanmaktadır.

Türkiye'de çeşitli yörelerde maden arama yöntemlerinin, o coğrafyaya nasıl zarar verdiklerini, insan sağlığını ve faunayı nasıl olumsuz etkilediğini gördük, görüyoruz.

Yakınımızda bulunan ve 2013'ten beri maden felaketine maruz kalan Fatsa örneği var

Bu iş daha başında, yani ruhsat aşamasında engellenemezse, biz biliyoruz ki başlayınca biter.

Sadece maden arama işi değil bitecek olan. Niksar biter! Niksar Ovası biter. Bu iş Niksar ile sınırlı değil; Kelkit Havzası'nda bulunan, Amasya'nın Taşova, Tokat'ın Erbaa, Niksar  ve Reşadiye ilçeleri için de aynı tehlike söz konusu. Oralarda da maden arama için ruhsat verilmiş.

Topraklarımız, ovalarımız, yaylarımız hatta tarım alanlarımız, siyanürlü maden arama felaketiyle karşı karşıya.

Bergama köylülerinin neden bu kadar çırpındığını ve mücadele ettiğini şimdi daha iyi anlıyorum.

Kıyılmasın ovamıza,

Kıyılmasın yaylamıza,

Zehirli kimyasallarla bozulmasın toprağımız,

Canlı canlı derisi yüzülmesin.

Zehirlenmesin sularımız.

Yani "Kelkit Havzası Çöl Olmasın" istiyoruz.

Sesimiz olun. Feryadımızı duyurun istiyoruz…"

***

Biz duyurmak için elimizden geleni yapıyoruz, yine de yaparız da…

Sesimizin duyulabilmesi için,  Afrikalıların, tarihi bir ibret vesikası olan "Beyaz adam geldiğinde bizim topraklarımız, onların ise İncilleri vardı. Bize gözlerimizi kapayıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların ellerinde topraklarımız kalmıştı" son pişmanlığı gibi, "Türkiyeliler(!)"in de,  "İmtiyazlı şirketler geldiğinde bizim verimli ovalarımız, meralarımız, yaylalarımız, şifalı sularımız, ekmeğimiz, envai çeşit meyvemiz, sebzemiz vardı, kazma vurduğumuz yerden bereket fışkırırdı. Bize siyanürle maden çıkarmayı öğrettiler. Gittiklerinde onların elinde topraklarımızdan çıkardıkları altın, gümüş vs. Bizim elimizde çoraklaşmış topraklarımız, zehirlenmiş sularımız ve telef olan hayvanlarımızın kemikleri kaldı; bir kuru ekmeğe, bir yudum suya muhtaç hale geldik"  diyecek hale gelmesi mi gerekiyor illa!

Ekmek kavgası

Bugüne kadar bu soruya akla, mantığa, vicdana sığar hiçbir cevap alamamış olsak da, ekmeğini, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin mobil Halk Ekmek büfelerinden, "yarı fiyatına" alan insanların yüzündeki buruk ifadeyi gördükten sonra bir kere daha sormak elzem hale geldi;

Nasıl bir siyasi vizyon, gerekçe, hedef, niyet, endişe, temel besini "ekmek" olan insanların ekmeğe erişimine engel olmayı gerektirebilir ki?

Malum, yoksulluk artışıyla orantılı olarak Halk Ekmek'e olan talep artıp da, büfelerin önünde uzun kuyruklar ulaşmaya başlayınca, İBB'nin 142 yeni büfe açması gündeme gelmiş ama bu talep Cumhur İttifakı üyelerinin çoğunlukta olduğu belediye meclisine takılmıştı.

***

Neydi dersiniz kaygı?

İBB, İstanbullulara, içine, "yiyeni PKK'lılaştıran bakteri" katılmış ekmek mi satacaktı?

"Teröristleştiren ekmek" mi satacaktı?

"Muhalifleştiren ekmek" mi satacaktı?

Hâşâ "dinden çıkaran ekmek" mi satacaktı?

"Çipli ekmek" mi satacaktı?

Siyaseten "İmamoğlu'na yazar" hesabı mı yapıldı?

***

Şimdi kime yazdı?

Evdeki hesap çarşıya uymadı.

Ekmekten artıracağı 1 liralarla o ekmeğin yanına katık da alabilmeyi, belki bir faturasını ödeyebilmeyi umut eden, çürük soğan eşeleyen o insanların çaresizliğinin farkında olarak ,"Destekliyoruz, 142 de yetmez, bizden size destek 200 büfe açın" denebilmiş olsaydı, İstanbullulardan "Ekmeğimize engel oldunuz" tepkisi yerine en azından bir "Helal olsun" alsalar daha iyi olmaz mıydı?

Yazarın Diğer Yazıları