Karantinayı otoritelerine vasıta kılmışlardı

Karantinayı otoritelerine vasıta kılmışlardı
Tarihte sık salgınlar oldu, milyonlarca insan hayatını yitirdi. Salgının yayılmaması için karantina uygulaması gidilmiş, yerel yönetimler, karantinayı güç gösterisine dönüştürmüşlerdi.

Salgınlarında ölümlerde; yetersiz beslenme, tifüs, sıtma, çiçek gibi diğer hastalıkların yaygınlığı, yangın, deprem gibi afetler karşısında çaresizlik gibi sebepler sıralandığı gibi, Müslüman ve gayrimüslim halk tarafından Tanrı’dan gelen normalleşmiş felâketlerden biri olarak görülmesi de dikkate alınır.

Osmanlı sahasında, salgınları gözleyen araştırıcılar ve bölgede görevli başka ülkelerin temsilcileri ilgi çekici tespitlerde bulunmuşlar, salgınlarda Müslüman ve gayrimüslim halkların davranışlarını farklı değerlendirmişlerdir.

Müslümanlar, Tanrı’dan gelen bu felâketi kaderlerinin kaçınılmaz sonu ve şehadet mertebesi olarak sabırla, tevekkülle karşılarken gayrimüslim halk salgını Tanrı’nın verdiği bir ceza görmüş, genellikle vebalı bölgeden hızla kaçmaya çalışmıştır. Kaçmaktaki bir sebep de özellikle gayrimüslim tüccarların daha fazla imkanlara sahip olmalarıydı. Gözlemlerde İzmir örneği verilir. İzmir salgınlarında yakın çevrelere ve adalara kaçabilenlerin genellikle Rum, Yahudi ve Ermeni tüccarlardı.

SALGIN ALLAH'TAN

 Müslüman ulemanın Müslüman halk üzerindeki etkisi Müslümanların salgınlar karşısındaki gündelik davranışlarını etkilemiştir.

1814’de Osmanlı sahasında Epir’in Müslüman kasabası Filad’daki veba salgınında olanları Fransız konsolosu şöyle özetler:

“Ben sadece az masraflı bir karantinanın kurulmasını istemekteyken, insanların çektiği acıları her zaman Allah’a dayandıran bu sağduyusuz insanlardan biri konuşmamın ortasında şöyle haykırdı: ‘Kardeşlerim! Bu Hristiyanı dinlemeyin! Bize yeni adetler gerekli değildir, bırakın Frenkleri ne isterlerse yapsınlar. Biz, atalarımızın âdetlerin ve dinimizin prensiplerini koruyalım! Veba ezelden beri dünyada olup bitene karar veren Allah’tandır ve bunu engellemek insanın kısmetine karşı gelmektir. Kardeşlerim veba nedir? Cennetin yıkılan üç yüz altmış kapısından biridir ve her birimiz onu kaldırmak, tamir etmek için acele etmeliyiz. İşte yapılması gereken zor zamanda kendini göstermektir, yoksa Frenkler gibi karantinanın demirleri arkasına sığınmak değil. Zaten veba gelecekse gelir, kaderdir. Fakat bana öyle geliyor ki hiçbir şey olmayacak!’

Dinleyenler adamın konuşmasını alkışladılar ve ben kapı dışarı edildim. Müslümanların güven duygusunu iki kat arttıran bu konuşmadan sonra, salgın Filad’a girdi. Hastaların yardımına koşarak, ölüleri yıkayarak alelacele cennetin kapılarını tamire giriştiler ve bir hafta bile dolmadan salgın şehrin bütün mahallelerine yayıldı.”

KARANTİNA VE OTORİTE

Salgınlarda iktidarını arttırmak isteyen bazı valiler Osmanlı Devleti’nin başşehri İstanbul’dan bir emir gelmeden daha erken davranarak tedbirler uygulamaya kalkmaları bir otorite gösterisiydi.

Karantina, tecrit gibi tedbirlerin politikalarını sistemli bir şekilde uygulamaya başlayan yetkililer arasında Epir’de Tepedelenli Ali Paşa, Mısır’da Mehmet Ali Paşa ve Lübnan’da Emir Beşir gösterilir. Bu yetkiler bulundukları bölgelerde iktidarlarını arttırmaya çalışan kişilerdir.

Mehmet Ali Paşa Mısır Vali idi. İstanbul’dan önce salgınlar karşısında Mısır’da uygulamaya konulan tecrit tedbirleri, karantina ve diğer sağlık hizmetleri ile kendi otoritesini pekiştirdiği kaydedilir. Tedbirlerden biri de 1831’de, Mehmet Ali Paşa’nın isteğiyle Avrupalı başkonsoloslar tarafından Halk Sağlığı İdaresi kurulmasıdır.  II. Mahmut bile Mısır örneğinden hareketle İstanbul’da 1838’de Meclis-i Tahaffuz-ı Âlî adı verilen karantina nezaretini kurmuştur.