Kasıtlı adlandırma: Türkçe edebiyat! (3)

"Türk"ü silmek için mantığı zorluyorlar. İki gündür yazıyoruz. Deliller getiriyoruz.

İlk gün başka ülkeler, mahallî dilleri olduğu hâlde resmî dilleri Arapça olan sonradan Araplaşmış ülkeler de bile "Arapça Edebiyat" değil "Arap edebiyatı" dendiği; İspanya ve Portekiz devletlerinde ve eski sömürgelerinde "İspanyol edebiyatı", "Portekiz Edebiyatı" yanında kendi ülkelerinin adıyla adlandırıldığını veya özel bir ad verildiğini belirtmiştik.

Üstelik bu tür adlandırmaların, Türkiye'deki adlandırmayla alakası yoktur. Türk'e, Türkiye'nin bütünlüğüne kastedenler; bir başka dünyadan, bir başka kültürden gelmiş gibi, "Türk edebiyatı"na, "Türkçe edebiyat" diyerek kendilerini ayrı bir dünyaya ait göstermek istemişlerdir. Dün, bu meselenin üzerine giden yazar, şair Özdemir İnce'nin ortaya koyduğu delilleri vermiştik. Tartışmanın ana dayanağı PKK'nın tezleridir!

Türk dili sahasının otoritelerinden, eski Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, makalelerini topladığı "Türklük Bilimi Yazıları" kitabında "Türk" ve "Türkçe" üzerinde uzun uzun durur.

Ercilasun Hoca'nın çalışmalarından özetleyeceğiz:

"Türk" sözüne iki anlam verilmiştir: 1. Türkiye Cumhuriye­ti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse. 2. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse.

Şemsettin Sami'nin 1900'de yayınlanan Kamûs-ı Türkî'de Türk maddesini okuduğumuzda, bütün Türklerin anlaşıldığını anlarız.  "Türk" kelimesinin bu geniş anlamı, Cumhuriyet döneminin bir yönlendirmesi değildir.

"Türkçe" sözünün dar anlamına gelirsek... Daha önce II. Abdülhamit'in Türkçe hassasiyetini burada birkaç defa ele almıştık. 1876 Kanun-i Esasîsine (anayasasına). "Türkçe" sözünü koyduran bizzat kendisidir. 18. maddede şöyle deniyor: "Tebaa-ı Osmaniye'nin, hizmet-i devlette istih­dam olunmak için devletin lisan-ı resmîsi olan Türkçeyi bilme­leri şarttır."

Türkler ağırlıklı olarak Sovyetler sahasında yaşamışlar, 1989-1990'dan itibaren Sovyetlerin dağılmasıyla bağımsızlıklarını almışlardır.  Sovyetler, Türk topluluklarını birleştirmemek, ayırmak, "Turancı" anlayıştan uzaklaştırmak için "Türk" ve "Türkçe"yi özellikle Türkiye'ye hasretmek istemişlerdir.

Burada "Türk"ü, "Türkçe"yi ispat etme derdinde değiliz. Bütün dünyada en çok araştırma yapılan dallardan biri Türkolojidir. nasıl yok edecekler?!

Mesut Varlık, uzun yazısında, tartıştığımız meseleye dair "Okurunun politik tavrıyla ilişkili bir konudur." dedikten sonra "Türk Edebiyatı" dememek için bin dereden su getiriyor.  (Mesut Varlık, "'Tartışılmayacak' bir tartışma: Türkçe edebiyat", T24, 29 Ekim 2020) 

DTCF'nin eski hocalarından, Türk dili sahasında çalışmalarıyla tanınan, romanlar da yazmış Kemal Ateş de, bir "bilen" olarak bu tartışmaya dâhil oldu:

"Şu son zamanlarda bazı aklıevveller bu terimleri yanlış buluyorlar. 'Türk edebiyatı' değil, 'Türkçe edebiyat' diyecekmişiz. Biz tam 140 yıldan beri bu sözü yanlış kullanırmışız. / Kırk yıllık Kani'yi değil, yüz kırk yıllık Kani'yi Yani yapmak istiyorlar. Sonunda bunu da gördük. / Bu durumda, 'Fransız ve İngiliz romancılarının Türk romanı üzerindeki etkileri...' gibi bir cümle yanlış, hatta faşistlik... 'Fransız ve İngiliz romancıların Türkçe yazan romancılar üzerindeki etkileri...' diye tuhaflaşacak cümleniz. Fransız romanı, İngiliz romanı, Alman romanı, Yunan romanı denebilir, ancak Türk romanı denmeyecek…" ( "'Türkçe Edebiyat'mış!",   Cumhuriyet, 9 Kasım 2020)

PKK biter, onlar da biter!

 

Yazarın Diğer Yazıları