Katar sermayesinde soru işaretleri...

Katar sermayesi Türkiye'yi karıştırdı. Kimsenin akıl erdiremediği, Tank Palet Fabrikası'nın Katarlılara satılması. Hadi ortak edilmesi diyelim. Ortaklık payı yüzde 49,9. Gelen para ise 50 milyon dolar.

Tank Palet Fabrikası 1975'te, "Sakarya 1. Ana Bakım Fabrikası" adıyla Süleyman Demirel'in başbakanlığı döneminde, Millî Savunma Bakanlığı tarafından kuruldu. Türkiye'nin ilk askerî fabrikasıdır.

Ak Parti zamanında Saray'a yakınlığıyla bilinen bir isme işletme olarak devrediliyor. O da Katar ortağı alıyor. Yerli veya yabancı sermaye, fark etmiyor; "askerî sırlar" bir bakıma özele geçiyor!

Basitçe izah etmeye çalışıyoruz ama çok emek verilen, çok umut bağlanan bir askerî fabrikanın işletmesinin özele verilmesi ve üstelik yerli ortak bulunabilecekken Katar ortak getirtilmesi insanlarımızı ister istemez, bu iş içinde bir iş var, diye düşündürüyor.

Ülkenin idaresinden mesul bir siyasî parti, ilelebet iktidarda kalmayacağına göre ileride başını ağrıtacak, faaliyetlere girmemesi gerekmez mi? (Yeni Rejim tek adam rejimi. Ne yapıp edip kalacağını mı düşünüyor yoksa?!) 

İktidar, Katar'a ne kadar büyük bir "hizmet" verdiyse artık Katar Krallığı Saray'a 500 milyon dolarlık bir uçak hediye ediyor.

 Hiçbir ülkede kabul edilebilecek bir "hediye" değil bu. Millî Görüş çizgisinden gelen, Recep Tayyip Erdoğan'ı eski dava arkadaşı, Ak Parti'nin kurucularından, şimdinin CHP milletvekili Abdüllatif Şener'in şu sözleri düşündürücü:

"Bakın, eğer bu ülkenin cumhurbaşkanı '500 milyon dolarlık bir uçağı Katar bana hediye etti' diyorsa, Katar sermayesine soru işareti koyacaksınız. Savunma sanayiine giriyor, uçak hediye ediyor, bunun adı hediye midir, o ayrı konu... Birçok şey Katar sermayesine satılıyor. Alınan paranın 300 milyon dolar olduğu gibi bir rivayet var. Hediye edilen uçağın değerinden daha az bir parayla bu kadar çok şey nasıl verilmiş, bunu bilmiyorum. İncelenmesi lazım." (Röp. İpek Özbey, Cumhuriyet, 30 Kasım 2020)

Bu sözlerin her bir cümlesini bırakın, her bir kelimesini bir bir açarsanız karşınıza çok ağır ithamlar çıkıyor.

Türkiye salgının da büyük etkisiyle paraya sıkıştı. Yabancı sermaye gelsin istiyor. Katar'a, normalde de hususî bir kapı açıyoruz. İnsan ister istemez işkilleniyor.

Son olarak İstanbul Borsası'nın yüzde 10'un Katar'a satışı ve 10 maddelik antlaşma yeni tartışma başlattı. İktidar kabul etmeli ki, "Katar yakınlığı"nın bu derecesi muhalefete büyük koz verdi.

Satışta alınan paranın açıklanmaması, antlaşmaların mahiyetinin yeteri kadar bilinmemesi neye işaret?!

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın, söz konusu satışla ilgili sözleri büyük gürültü kopardı. "Vay sen ordumuza satılmış diyorsun!" nidaları yeri göğü inletti.

Elbette ordumuz satılmaz. Burada kastedilen satılan fabrikanın ne kadar önemli olduğudur. CHP milletvekillinin sözlerinin açıklığı tartışmanın bütününde görülüyor.

Edebiyatta "mübalağa" sanatı vardır. "Bir sözün etkisini kuvvetlendirmek için bir şeyi olduğundan üstün veya aşağı göster­me­ye denir. Bu aşırılıkta da nükte ve za­ra­fete dikkat edilir." (A. Tekin, "Mübalağa", Edebiyatımızda Terimler.)

Bunu siyasete de teşmil edebiliriz.

İktidar, söz hakkını halkın verdiği muhalefeti dikkate alarak politika yürütmelidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları