Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Kazakistan ve Nazarbayev'in farkı!

Bilindiği gibi tarihin her çağında geçiş dönemleri, toplumların istikamet belirlemesinde en fazla sıkıntı çektikleri dönemler olmuştur. Hele hele bu toplumlar sömürge döneminin kalıntılarını tam anlamıyla temizlemeden bağımsız olmuşlarsa, işleri çok daha zor olmuştur. Böyle toplumlarda daima iç çatışmalar ve ülkeyi ana istikametinden ayırarak başka yönlere çekmeye çalışan özlemciler daima çıkmıştır. Kaldı ki totaliter sistemden demokratik sisteme; planlı ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçiş son derece farklı ve 1991 sonrasına özgü yeni bir durumdur. Daha önce dünyada benzer bir örneği de yoktur. Kazakistan’ı bu farklılıklardan daha da farklı kılan başka bir özelliği daha vardır. O da bu kadar geniş arazisine, inanılmaz yer altı/üstü zenginliğine ve bu kadar da az nüfusuna rağmen nasıl olup da Kazak halkının SSCB döneminde bu denli geri ve aç bırakılabildiği hususudur. Kuşkusuz bu sorunun cevabını ancak SSCB’nin bütünsel konsepti içinde vermek ve anlamak ancak mümkündür. Fakat bizim konumuz bu değil. Sonuçta hem adalet hem de insani olmayan bir baskı rejiminin ardından bağımsızlığını ilan eden Kazakistan’ın, kısa süre içerisinde gösterdiği ekonomik, siyasi ve sosyal gelişme ve ilerlemeler bugün için gerçekten göz kamaştırıcıdır. Kazakistan’ı on yıldır dikkatle izleyen birisi olarak, hemen her yıl bir öncekinden daha büyük bir ivme ile Kazakistan’da müthiş diye ifade edilecek bir gelişme ve ilerleme gösterdiğini söyleyebilirim. Yalnız ekonomide değil aynı zamanda siyasi, sosyal ve insan hakları konusunda da Kazakistan’da ciddi ilerlemeler olmuştur. Kazakistan; ekonomiden demokrasiye, özgürlüklerden insan haklarına kadar bütün alanlarda sistemli, planlı ve dengeli bir geçiş süreci yaşıyor.
Kazakistan, SSCB’den bağımsızlıklarını kazanan diğer ülkelerin hiç birisiyle mukayese kabul etmez bir durumdadır. Bunun da iki önemli nedeni vardır: Birincisi müthiş petrol doğal kaynak zengini olması, ikincisi de Devlet Başkanları Nursultan Nazarbayev’dir. Ülkenin bu müthiş hamlesindeki en önemli görevi aynı zamanda devletin kurucu cumhurbaşkanı da olan Nursultan Nazarbayev üstlenmiş gibidir.
Nazarbayev’in, SSCB’nin dağılması sırasında Kazakistan’ın krize ve çözülmeye değil de Avrasya’nın parlayan bir yıldızı haline gelmeye yönelmesinde rolü inkâr edilemez bir gerçektir. Nazarbayev’in SSCB’nin kansız kavgasız bir biçimde dağılmasının gerçekleşmesine çok önemli katkılar sağladığı da bilinmektedir. Bu amaçla Bağımsız Devletler Topluluğunun (BDT) kuruluşunun savunuculuğunu da yapmıştır. ABD’nin büyük bir iştahla Avrasya coğrafyasına üşüşmesi üzerine Nazarbayev önce “Avrasyacılık” görüşünü yeniden bir çıkış yolu olarak önermiştir. Avrasya Ekonomik Topluluğu’nun kurulmasını sağlamıştır. Ardından “Şanghay İşbirliği Örgütü” ne dönüşerek kurumsallaşacak olan “Şanghay Beşlisi” toplantılarının önemli bir aktörü olmuştur. Devam eden süreçte Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev “Orta Asya Devletler Birliği” görüşünü ortaya atarak, bölge ülkeleri olan “Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan” arasında yeni bir yapılanmaya gidilmesinin sömürge olmaktan kurtulmak için başvurulacak tek çıkar yol olduğunu resmen ilan etmiştir. Nazarbayev, kurucu bir devlet başkanı olmanın ötesinde tarihi bir şahsiyet olarak Kazakistan’ın tarihine, bölgenin geleceğine tam anlamıyla damgasını vurmuştur. Bugün Kazakistan baştan başa dünyanın en büyük şantiyesi görünümündedir. Yeni başkent Astana, eski başkent Almatı ve diğer kentler dünyanın her yanındaki en önemli inşaat firmaları (önemli bir kısmı Türkiye’den gitmiştir) tarafından adeta yeniden inşa edilmektedir. O, “Kazakistan’da demokratik kurumlar sürekli geliştirilmektedir; düzenli olarak demokratik ve serbest seçimler yapılmaktadır; karşılıklı dengeler esasına istinat eden güçler ayrılığı prensibine riayet edilmektedir” demektedir. Yeni demokratik açılımların, halk tarafından hazmedilmesi durumu esas alınarak, aşamalı bir özümseme içinde uygulamaya süreklilik kazandırmak düşüncesinde olduğu görülmektedir.
 Malum, demokrasinin ne ithali olur, ne de gökten zembille ineni! Toplumlar demokrasiyi kendi dinamiklerini dönüştürerek yaşam biçimi haline getirdiklerinde demokrasi kökleşir. Aksi takdirde “Dimyat’a beyaz pirince giderken evdeki kara bulgurdan olma” gibi bir durumla ülkelerin karşı karşıya kalmaları söz konusu olabilir. Nazarbayev’in stratejisi, bu Türk Atasözü’ne çok benziyor. Seçimleri yarın yazacağız.

Yazarın Diğer Yazıları