Kemal Kılıçdaroğlu: 'Baba sen git' dediğinde anladım

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve gazetemizin yazarları İstanbul'da bir akşam yemeği yedik. Yeniçağ İmtiyaz Sahibi Ahmet Çelik'in organizasyonuyla gerçekleştirilen etkinlik son derece sıcak bir atmosferde geçti.

Yaklaşık 3 saat süren organizasyonun sonunda bu sohbetlerin düzenli bir hale getirilmesi gerektiğini konusunda her iki taraf da hemfikirdi.

Protokol bakımından rahat ve samimi bir ortam vardı. Kemal Bey'in çevresini saran korumalar ve kalabalıklar yoktu. Güvenlik tedbirleri son derece sessiz ve nazik bir şekilde alınmıştı. Yemek yediğimiz salonda sadece bir koruma vardı.

Toplantıda gündeme ve Türkiye'nin geleceğine dair birçok konu konuşuldu, istişareler yapıldı.

Kemal Bey, Yeniçağ'ı düzenli olarak takip ettiğini ve özgür yayınlarından ötürü kutladığını ifade etti.

İnsani yönden oldukça kibar, alçakgönüllü ve nazik birini gördüm.

Yazarlarımızdan gelen soru bombardımanı karşısında yemeğini bile bitiremedi.

"Bu soruyu geçelim, bunları sonra konuşuruz, bu konuya girmeyelim" diye bir tek kelime etmedi. Sorulan her soruyu yanıtladı.

Siyasi anlamda söylediği en can alıcı kısımlardan birisi "Erdoğan'ın BOP eş başkanlığı görevinin hâlâ sürdürdüğünü düşünüyorum. Yoksa bu yaşadıklarımızın başka izahı yapılamaz" cümlesi oldu.

Türkiye'nin öngörülemez bir dış politika izlediğini vurgulayıp, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un siyasi ayak çıkışını yakından takip ettiğini ifade etti. Parlamenter sistemin geri getirilmesi gerektiğini belirtirken, ilk seçimde buna uygun bir sonucun doğacağından umutlu olduğunu söyledi.

Aile ve sosyal yardımların Türkiye'nin en önemli meselelerinden biri olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, AK Parti'nin bu konuyu bir propaganda malzemesi haline getirmesini eleştirirken, iktidara gelmeleri durumunda sosyal yardımların katlanacağını ifade etti.  Bu konuyu nasıl yapacaklarını sorduğumuzda "Türkiye'nin kaynakları yeterli. Vergilerden toplanan onca para var ve bunlar doğru değerlendirilmiyor. Bizim hesaplamalarımıza göre sosyal yardımları iki katına çıkarmak mümkün" dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu'nu CHP'de siyaset yapan eski bir bürokrat, CHP Genel Başkanı sıfatlarıyla tanıdık. Siyaset dışı yaşantısını pek bilemiyoruz.

Gecenin sonunda kapanışı da "Kemal Bey, sizi hep CHP Genel Başkanı sıfatıyla tanıdık. Genel başkan olduktan sonra hayatınız nasıl değişti, ailenize vakit ayırabiliyor musunuz, nasıl besleniyorsunuz, kafanızı boşaltmak ve stresinizi azaltmak için nasıl bir yöntem izliyorsunuz, özel bir beslenme programınız var mı?" sorusuyla yaptık.

Kemal Bey gülümseyerek "Genel başkan olduktan sonra herhangi bir özgürlük alanım kalmadı" dedi ve anlatmaya başladı:

"Ben, CHP Genel Başkanı olduktan sonra özgürlük alanım kesinlikle kısıtlandı. Her cumartesi çocuklarımı alır, kitapçılara giderdim. O kitapçıları gezmek kadar keyifli bir şey yoktur. Yeni çıkan kitap alırsınız, sayfalarına bakarsınız, arkasını okursunuz. Benim hayatımın en büyük lüksüymüş, böyle faaliyetleriniz ortadan kalkıyor zaten. Çocuklar da büyüdü. Çocuklarımın büyüdüğünü de şöyle anladım."

"Baba sen git"

"Kerem, bizim en küçüğümüz. Gerçekten güzel bir film gelmişti. O zaman Genel Müdürdüm. 'Kerem, gel dedim güzel bir film var beraber gidelim' dedim. Kerem, "Baba sen kendin git, ben arkadaşlarımla gideceğim' dedi. Anladık ki, artık çocuklar büyümüş."

Bizim çocuklarımıza hanım baktı tabii, çocuklar üzerindeki emeğim son derece sınırlı. Bürokraside de çok çalışırdım gerçekten. Büyük emeğim vardır."

Günde iki öğün yiyebiliyorum

"Beslenme kısmına geçersek, öğlen yemek yeme şansımız çok olmuyor. İki öğün yemek yiyebiliyoruz. Bazen tabii üç öğün yediğimiz günler de oluyor. Akşam yemek yemediğimiz günler oluyor, sabah ve öğlen yediğimiz yemek ile kalıyoruz. Bulunduğumuz pozisyona bağlı, ortama bağlı değişiyor. Bizim böyle düzenli beslenme, düzenli yemek yeme ortamımız yok. Bu sadece benlik bir durum değil, bütün Genel Başkanlar için geçerli. Diğer Genel Başkanlar için de bu durumun geçerli olduğunu görüyorum, tanığım."

"Güzel film yakalarsam…"

"Kafamızı boşaltmak için eğer güzel bir film yakalarsak ve vaktimiz varsa hani o sırada 1,5 veya 2 saat başka bir faaliyetle meşgul olma durumunuz oluyor. Dolayısıyla o sizin dinlenmenize yol açıyor. Ancak siyasetçinin şöyle bir açmazı da var. Günün 24 saati uyanıksanız ve meşgul olacak başka bir konu yoksa, 24 saat siyaset düşünüyorsunuz. Kim konuştu, siz ne yapacaksınız? Nasıl bir cevap vermeniz gerekiyor? Nasıl bir çalışma yapmanız gerekiyor, bütün bunlar var. Daha sonra, sorunların aşılması için nelerin yapılması gerekiyor? Bunları düşünüyoruz, çalışıyoruz."

"Şöyle bir alışkanlığımız da var. Toplumun bilinen, tanınan akademik dünyadan önemli kişileri ile zaman zaman buluşuyoruz. Onlarla sohbet ediyoruz. Keyifli bir sohbet gerçekleştiriyoruz. Bazen bunlar felsefeciler olur, bazen tarihçiler olur, bazen iktisatçılar olur. Bu hafta çok genç bir kız geldi. Doktorasını yurtdışında tamamlamış, olağanüstü yetenekli bir Türk kızı. O yaşta yazdığı makaleler, yabancı dergilerde yayınlanıyor. Pek çok atıf almış. Tabii, oturdu benimle siyaseti konuştu. Dışarıda yaşıyor, Türkiye siyasetini anlattı."

Siyaset ve medyanın birbirine artık daha sıcak yaklaşması gerekiyor. Kemal Bey'in yaklaşımı bu açıdan çok değerliydi. Darısı tüm siyasetçilerimizin başına.

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları