Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantısında konuştu

Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantısında konuştu
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında açıklamalar yaptı. KIlıçdaroğlu, 1999 depreminden sonra toplanan vergilerin akıbetini sordu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. 1999 depreminden sonra toplanan vergilerin akıbetini soran Kılıçdaorğlu, "2004 yılında depremden dolayı gelen ek vergiler kalktı, özel iletişim vergisi kalıcı hale getirildi. 2004-2019 arası vatandaştan toplanan deprem vergisi 65 milyar lira, dolarla 34 milyar dolar para deprem yaralarını sarmak, kentleri depremi dayanıklı hale getirmek için bizim ödediğimiz vergi. Herkesin ödediği vergi bu" dedi.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

"Zor şartlardan geçiyoruz ama kimse umutsuzluğu kapılmasın, Türkiye güzel ülkedir. Bütün sorunları büyük bir kararlılıkla aşacağız. Bu milletin tasada ve kıvançta birlik olmak gibi bir hasreti var. Elazığ ve Malatya'da depreminde hayatını kaybeden bütün yurttaşlara Allah'tan rahmet diliyorum. CHP'li belediyeler de deprem bölgesine büyük katkılarda bulundu. Bütün belediye başkanlarımızı bu vesileyle kutluyorum. İtfaiye araçları, ambulanslar, arama kurtarma ekipleri, sıcak yemek, çadır hemen hemen bütün katkılarını sundular."

"DEVLET TOPLUMA HİZMET ETMELİDİR"

"Devlet sürekli ve bakidir. Hepimiz bir devlette yaşıyoruz, devletimizin bayrağı var, vatanımızın sınırı var ve bizim tasada ve kıvançta beraber olmamızı sağlayan, adaleti öngören bir anayasa var. Anayasa devletin omurgasını belirliyor. Dolayısıyla devleti yönetmek üzere siyasi partilere halk yetki verir ve iktidar olurlar. Bu, 1921’den böyledir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletinse, padişahın değil milletinse o zaman demokrasiyi güçlendirmek ve bu bağlamda devleti topluma hizmet eder hale getirmek gerekiyor. Devlet baskı aracı değil, devlet topluma hizmet etmelidir."

"GELECEKTE KAYGILAR DEĞİL, İDEALLER OLMALI"

"Malatya ve Elazığ’da yaşanan depremden sonra farklı kimliklerden pek çok insan tasada ve kıvançta birlikte yaşamanın önemini verdiler. Beraber bu güzel ülkede birlikte yaşamak istiyoruz. Peki talebimiz ne? Birlikte huzur, barış içinde yaşamak istiyoruz. Huzurlu bir Türkiye istiyoruz. Gelecek kaygısı yaşamayan bir ülke olmak istiyoruz. Gelecekte kaygılar değil idealler olmalı. Gelecek umudu olmalı ve bunun için demokrasiyi inşa etmeliyiz. Adalet olsun istiyoruz. Devletin dini adalettir. Adaleti sağlamak bütün siyasi partilerin STK’ların ortak görüşü olmak zorundadır. Adaletsiz bir toplum kendi içinde barışı sağlayamaz. O yüzden adaleti sağlamak zorundayız. Herkesin aşı ve işi olsun istiyoruz. El aleme muhtaç olmasın istiyoruz. Ve çalışan herkes alın terinin karşılığını almalı bunu istiyoruz.

Soğan üreticileri çok dertli, ektik ve soğanı aldık diyor. Geçen yıl yurtdışından getirmiştik, şimdi tarlada çürümeye terkedildi. Bu konuya da parantez açarak değinmek istedik. Mutfaklarda bereket olsun istiyoruz. Biz ne istiyoruz, katma değeri yüksek ürün üretsin üniversiteler. Üniversiteler bilgi üretsin ki sanayici onu elle tutulan metaya dönüştürsün. Bilgimiz ve birikimimizle söz sahibi olmalıyız, biz bunu istiyoruz. Kimse inancından, yaşantısından, kimliğinden ötekileştirilmesin istiyoruz. Herkes huzur içinde yaşasın. Herkesin, kimliği, yaşantısı, inancı başımın üstüne. Siyasetin konusu kimsenin kimliğinde uğraşmak değildir, siyasetin konusu vatandaşın karnı aç mı tok mu ona bakmaktır. Bizim siyaset anlayışımız insanın mutluluğu üzerine inşa edilen bir siyaset anlayışıdır."

“DÜŞÜNCEYİ ÖDÜLLENDİRMEK GEREKİYOR”

“Farklı düşündü diye kimse cezalandırılmasın, farklı düşünmek insanlığın gelişmesine kapı aralamak demektir. Orta çağa kadar bütün insanlık dünyanın düz olduğunu düşünüyor. Bir kişi çıkıyor, diyor ki “dünya düz değil yuvarlaktır”. Hemen yakalıyorlar doğru mahkemeye. Diyorlar ki “dünya düzdür sen nasıl yuvarlak dersin”. Kim haklı çıktı? Bir kişinin gözlemi ve düşüncesi bugün dünyada tartışılmaz hale geldi. Her düşünceye saygı göstermek insanlığın önünü açar. Kişileri düşündükleri doğrusuyla suçlamak değil, düşünceyi ödüllendirmek gerekiyor. Düşünce şiddete başvurmadığı sürece herkese saygı duymak gerekiyor.

Böyle bir toplumu inşa etmek için neler yapıyoruz. 3 önemli unsuru yerine getiriyoruz. Askere gidiyoruz, askerlik bir ülkenin geleceğini güven altına almak demektir. Savaşmak için değil bakanlığın adı savaşma bakanlığı değil. Milli Savunma Bakanlığı. Kendi ülkemizin çıkarlarıyla oynanmadıkça kendi ülkemizin güvenliğini sağlamak zorundayız. Bu yüzden askere gidiyoruz. Devlet adaletle yönetilsin istiyoruz. Siyasetçiler bunu yapar, siyasetçi halkın oylarıyla geliyor ve devleti adaletle yönetmek zorundadır. Bir diğer nokta hepimiz vergi veriyoruz. Fakire bir şeyler vermesi lazım, adaletle yönetilecek elektrik sorunu çözülecek. Kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanılacak. Adalet sıradan bir mahkeme kavramı değildir. Adalet herkesin sorununa eğilmek demektir. Devleti yönetirken vatandaştan zor alıma dayalı vergi alıyorsunuz. Verginin hakça yerinde kullanılması, çocuğun altına bez alırsın vergi ödersin, kefen bezi alırsınız vergi verirsiniz, hayatın her yerinde vergi vardır. Biz vergiyi niye ödüyoruz? Daha güzel bir Türkiye’yi inşa etmek için, fakirliği fukaralığı yok etmek için, dünyada söz sahibi olmak için, bilime önem vermek için, yolsuz bir yerimiz kalmasın, yol götürelim. Diye vergi veriyoruz. Bizim ödediğimiz vergiler.. Öldükten sonra da vergi veriyoruz. Eğer bir servet bırakıyorsanız sizin çocuklarınız bıraktığınız mirasın vergisini de ödüyorlar. Ne için vergi veriyoruz. Güzel şartlarda yaşayalım diye vergi veriyoruz. Hiçbir siyasetçi kendi cebinden para harcamaz, bizim vergimizi paramızı harcar. Dolayısıyla siyasi iktidar her kuruşun hesabını millete vermek zorundadır. Benim, sizin parasını harcıyorsa millete hesabını vermek zorundadır. Demokrasinin çıkış kaynağı da budur. Buna devlette saydamlık diyoruz."

“Her vatandaşın şu soruyu sorma hakkı vardır. “Ben vergi veriyorum paramı nereye harcadın” Bunu herkesin sorma hakkı vardır. Benden sürekli alıyorsun, vermesem zorla alıyorsun, vermezsem geciktirirsem hem vergiyi hem cezasını alıyorsun. Ben bu paranın nereye gittiğini öğrenmek istiyorum. Benim vergimi benim vatanım ve benim insanım için kullanacaksın. Bu sorunun sorulmadığı yerde, bu soruyu sorarsam benim başım tehlikeye girer dediğin yerde, hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur arkadaşlar. Bütün demokrasilerde bu sorunun cevabını herkes verir.”

"34 MİLYAR DOLAR NEREDE? "

"2004 yılında depremden dolayı gelen ek vergiler kalktı, özel iletişim vergisi kalıcı hale getirildi. 2004-2019 arası vatandaştan toplanan deprem vergisi 65 milyar lira, dolarla 34 milyar dolar para deprem yaralarını sarmak, kentleri depremi dayanıklı hale getirmek için bizim ödediğimiz vergi. Herkesin ödediği vergi bu. Malatya ve Elazığ’da bir olayla karşılaştık, yaşadıkları evler depreme dayanıklı değildi. Vatandaş haklı olarak şu soruyu soruyor 17 yıldır iktidarsınız, deprem vergisi alıyorsunuz. Vatandaş bunu soruyor. Vay sen misin bunu soran “bunu nasıl sorarsın”. Vatandaşın bunu sorma hakkı var. Çık de ki “biz Elazığ’da şu yatırımı yapıp bu önlemi aldık, biz vatandaştan toplanan her kuruşun hesabını vermeyi namuslu bir görev kabul ediyoruz desene”. Bunu söylemiyorlar, şimdi bu soru sorulur mu? Ne zaman soracağım.

"Olay yaşanıyor Elazığ’da Sayın Erdoğan “depremi durdurma şansımız var mı” diyor. Soru bu değil soru şu “34 milyar dolar para aldın, para topladın, vatandaşın evini depreme neden dayanıklı hale getirmedin” soru bu. Japonya örneği var bizden daha fazla daha şiddetli deprem oluyor bir kişinin burnu bile kanamıyor. Bizde deprem oluyor bir sürü insan ölüyor, bunlar bizim insanımız. Bu ülkenin her görüşten insanı 34 milyar dolar para verdi. Bugün deprem oluyor insanlar ölüyor. Bu para nereye gitti, vicdanı olan herkesin bu soruyu sorması gerekiyor."

"TÜRKİYE'Yİ BORÇ BATAĞINA SÜRÜKLEDİNİZ"

"Dünyanın borcunu aldınız Türkiye’yi borç batağına sürüklediniz. Nereye gitti bu paralar? Hem Elazığlılar hem Malatyalılar ve diğer illerdeki tüm vatandaşların bu soruyu sorması lazım. Deprem geliyorum demez, fay hattı kırılır ve karşılaşılırsınız kalırsınız. Bütün depreme karşı önlem almaktır. Bir deprem oluyor, yüzlerce insan ölüyor, suçu da Allah'a yükleriz. Yok öyle bir şey, Allah bize akıl verdi. Ne diyor yüce yaradan “Aklınızı kullanmıyor musunuz? Japonya önlem alıyor da biz niye almıyoruz? Sorumlusu siyaset kurumudur, kaynağın yerinde kullanılmamasıdır. Önlemin nasıl alınacağı belli. Depreme dayanıklı konutlar yap. Hala İstanbul'da 1999'dan beri el atılmamış okullar var."