Kent arşivi ve Zile Müzesi

Kent arşivi ve Zile Müzesi

Her kentin kendine özgü bir kültürü vardır. Kent arşivi, kentlilik kültürünü koruyup arşivlemek için kent bünyesinde oluşan birikim merkezi olup kente değer katan en önemli unsurdur.

Bir kentteki tarihî birikim ve kent kültürünün getirileri, ''Kent Arşivi''nin temel kaynağını oluşturur. Her türlü bilgi, belge, müzelik malzemeler, arkeolojik kazılardan çıkarılan eserler o kentin kültürel değerleri olup yaşamın aynası konumunda kültürel motifler olarak kent arşivinde yerini almalıdır. Kadın el sanatlarından motiflerin dili olan oyalar, halı ve kilimler mutlaka arşivlenmelidir. 

Tarih içinde sistemli olarak toplanan belgeler ve materyaller paha biçilemeyen hazinelerdir. Bir kentte bulunan çeşme, mezar taşı, kale ve cami kitabeleri, yatır, türbe, zaviye üzerine belgelenen halk anlatıları, âşıkların doğaçlama söyledikleri deyişlerin kaydedildiği cönkler ve toprak altından çıkarılan herhangi bir kaynak o kentin kimliğini temsil için önemli değerlerdir.

Kent kimliğini oluşturma ve kentli bilinci yaratabilme açısından, çevresiyle birlikte kentin hafızası olan arşivlerin kurulması, son derece önemlidir. Yalnız bu birikim sadece depo olarak algılanmamalı iyi sergilenip araştırmacıların incelemelerine açılmalıdır.

Kent arşivi, kaynaklarını kentin özünden almaktadır. Bu kaynaklar, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla derlenip kent bilgi merkezlerinde hizmete sunulmalıdır. Kent arşivlerinin güzel örnekleri İzmir Ahmet Priştina Kent Müzesi ve Arşivi, İstanbul''da Vitali Hakko Güzel Sanatlar Kütüphanesi, Bursa''da açılan kent müzesi ve arşivi, Koç Vakfı Ankara Arşivi (VEKAM), Balıkesir ve Karabük Kent Arşivleridir. Bir de takdirle karşıladığım Türkiye''nin ilk özel kent arşiv merkezi olan bugüne kadar yayımlanmış Sivas ve ilçelerine dair Sivas kitaplarının tamamına yakınının bulunduğu Sivas Kent Arşiv Merkezi''dir.

Kentli kimliği ve kentli bilinci yaratmanın önkoşulu, kenti ''o kent'' yapan tarihsel serüveni tarihsel dokusuyla, mekânlarıyla, âdap erkânıyla canlı tutmaktır.

Birbirinden bağımsız ama birbirleriyle de sıkı ilişki içinde olan müze, arşiv ve kütüphaneler, yaşantılarla ortaya konmuş, bir amaç doğrultusunda üretilmiş her türden kültür ve sanat ürünlerini toplayan, düzenleyen ve gelecek kuşaklara aktarmada köprü işlevi üstlenen kurumlardır.

Zile Anadolu kentleri arasında en önde gelenlerinden biridir.

Yıllardır Zile etnoğrafya müzesinin açılacağını duyar, bu habere sevinir ama hep sükutu hayale uğrardım. Zile''de müzelik nice küpün küpeciğin toplanıp kamyon kamyon götürülüşüne bakar içim yanardı. Nihayet Facebook paylaşımlarında Zile Müzesi dizaynının son aşamaya geldiğini görünce  Zile adına çok sevindim. Başta Zile Belediye Başkanı Sayın Şükrü Sargın olmak üzere, Kültür Müdürü Necmettin  Eryılmaz ve Müze oluşumu için çaba gösteren önceki belediye başkanlarıyla tüm emeği geçenleri yürekten kutlarım.

Zile Etnoğrafya Müzesi''nde bir köşenin 16 Yüzyılda yaşamış Muharrem Efendi (Muallim Dede)''nin ağabeyi Şemseddin Sivasî adı ile ünlenen Zileli Şemsî ile başlayıp, 18. Yüzyılda yaşamış;

                Hüseyin''im eydür kemal isterler

                Ne rızk isterler ne mal isterler

                Sorgu sual var diye amel isterler

Varınca Zile''de kabir yerine

diyen Âşık Hüseyin''den, 18. Yüzyıl âşıklarından;

                Niçin beğenmezsin şehri Zile''yi

                Şeyh Ethem Çelebi burada yatmaz mı

                Velilerin hocasının ulusu

Koca Kayser Sultan burada yatmaz mı

diyen Seyid Derviş''ten, 18. Yüzyılın usta âşığı;

                Varlığını verse ağalar beyler

                Yine yarin bir telinden vaz geçmem

diyen  Kul Yusuf''tan, 18. Yüzyıl sonu, 19. Yüzyıl başında yaşamış ve mezar taşında:

                Ben garip başım garip

                Sılada eşim garip

                Ölsem mezara girsem

                Mezarda taşım garip

yazan ve:

                Tâlibî''yim kurtulmadım çileden

                Mültezimler öşür alır kileden

gibi yeri geldiğinde düzen eleştirisi yapan Tâlibî''nin,

                Dediler mevlidin olur nereden

                Dedim ki aslımız olur Zile''den

                Dediler Tâlibî n''oldu oradan

                Dedim bir Fâtiha ihsan İstanbul

diyerek ustası Tâlibî''nin vefatını İstanbul âşıklar kahvesinde doğaçlama söylediği bir destanla duyuran ve:

Sağ olur da ben  Zile''ye varırsam

Kömür gözlüm mah cemalin görürsem

Bunca  yıllık ah ü zârım alırsam

Artar ömür  imanımız  yeniler

biçiminde özgün deyişleri olan Zileli Fedaî''nin;

                Düştü nasibimiz gurbet ellere

                Gözle yollarımı yar dertli dertli

gibi türkü formunda deyişleriyle 19. Yüzyılın usta âşığı Zileli Sıtkı''dan, 18.Yüzyıl sonu ile 19. Yüzyıl başlarında yaşayan ve;

                Dostum beni niçin zarıncıdırsın

                Verdiğim ikrardan dönen değilim

                biçiminde türkü formunda deyişleri olan Zileli Ârifî''nin, Sadık Doğanay''ın dedesi olup;

Gökyüzünde turnaların sesi var

Eşinden ayrılmış yaz havası var

Şu garip gönlünüm bir davası var

Turnam böyle niyetiniz neredir

diyen 1841-1921 yılları arasında yaşamış Kemterî''den, 1882-1942 yılları arasında Zile''nin Çiftlik köyünde yaşayıp;

Pazarlık eylersen ustayla eyle

Dükkânı boş çürük hanı ne eylersin

Eylersen iyinin methini eyle

Çerçinin sattığı pulu neylersin

biçiminde olgun söyleyişleri olan Nurettin Seyfi ve 1835-1912 yılları arasında yaşamış Zile''nin en tanınmış âşıklarından olup Zileli âşıklar içinde Türk Halk Şiirine en kalıcı mührünü vuran;

Kadir mevlam hikmetinden sorulmaz

Kimi kullarını azîz eyledin

Kiminin sözleri zehirden acı

Kimini şekerden lezîz eyledin

biçimindeki söyleyişlerle adı belleklerde kalan Ceyhunî''nin, Yaşamının büyük bir bölümünü Maşatova''da geçiren;

                Feryâd u figânım âh ü  zâr oldu

                Saz oldu vücudum tel ne ilâzım

biçimindeki deyişleriyle Zefil Necmî''den ve sazıyla, sözüyle Zile''nin iftihar kaynağı Sadık Doğanay''ın;

                Bu ilimin yazanıyım

                Bozuk değil düzeniyim

                Ben  halkımın ozanıyım

                Şu Zile''nin ellerinde

biçiminde birer dörtlüğünün yanı sıra, en azından Şemsi, Nurî, Seferoğlu, Çakerî, Sıtkı, Perverî, Raşit, Sofoğlu, Âşık Mümin, Kâmilî, Sezaî, Ceyhunî, İsmail, Şermi, Himmetî, Ali, Fehmi, Kâmil. Halil, Gulam Haydar, Fikrî, Sırrı Baba, Rıfat, Hulusî, Remzî, Hubbî, Recaî, Nurettin Seyfî, Elhadmdü Zikriye, Âşık Fânî, Talat, Ahmet Hurremî, Vâsıf, Yiğit, Sabri, Sadık, Mevci, Katibî, Büryan Ana, İbrahim, Fevzî, Hamdi, Sûzî, Dabak Hürremi, Zileli Hulusi, Lütfi, İlhamî, Ebuzer Doğanay (Sefil Ednâ), Sadık Karadağ, Tayyip, Abdullah Şankaynağı, Hüseyih Ceylan, Lütfi Gerçek, Otman Baba, Gulamî, İskânî, Âşık Aydın Ali, Ali Kurt, Nevruz Bacı, Şehriban İşler, Rıza Hasgül, Sadık Doğanay, Kaynarî, Remzanî, Fakir Köroğlu, Aziz Koçak, Âşık Kul Aşur, Cemal Çelebi, Güvencî, Emin Düştü, Söylerî, Ali Bayar, Rahmetî, Tayyarî, Tufan, Dermanî, Ferruzî, Bahattin Avcu, Hakiroğlu, Kemal Doğanay, Haydar Güpür, İkrarî, Gül Ali, Haydar Tezel, İsmail Çelebi, Hatır Tunç, Kul Arif, Mustafa Sancar, Kuldanî''nin sadece adlarının yazılarak 16. Yüzyıldan günümüze âşıklık geleneğini sürdüren saz ve söz ustalarına vefa borcumuzu ödemiş olur, sanata saygı ve sevgimizi kanıtlamış oluruz düşüncesindeyim.

Kirampalı Davulcuoğlu Bin Memed tarafından tutulan ve üzerinde "Padişah fermanı gelse bu defteri kimseye vermem" ifadesi olan  arşivimdeki orijinal cöngü de bu müzeye hediye edeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları