Kerkük asla "Kürt" değil!

Bu arada, yıllar yılı ihmale uğramış, adeta unutulmuş, acılar içinde kıvranmış Türkmen soydaşlarımızdan da bahsetmek icap ediyor.

Türkmenler, Irak Devleti içinde Araplar, Kürtler ile birlikte üç "asli unsur"dan biri sayılıyor.

Türkmenler, en eğitimli, kültürel düzeyi en yüksek ve en şehirli olan unsur olarak varlığını sürdürüyor.

Buna rağmen önce "Araplaştırılma", şimdilerde de "Kürtleştirme" politikaları ile Türkmen varlığı ortadan kaldırılmaya ve Kerkük'ün kimliği yok edilmeye çalışılıyor.

Ali Kerküklü'nün belirttiği gibi:

 "Bir kentin aidiyeti ve kimliği, o şehrin tarihi mimari eserleri, sosyal ve kültürel yapısıyla da yakından ilgilidir.

Kerkük Kalesi, Gök Kümbet'i, Nakışlı Minare ve Camisi, Aziziye Kışlası, 16 gözlü Taşköprü gibi 60'tan fazla Türk eserine Kerkük'ün her noktasında rastlamak mümkün.

Kerkük'te yaşayan Türkmenlerin dışındaki milletlerin buna benzer acaba kaç tane tarihi eseri vardır? Yok.

Ama en güçlü delil sayılabilecek cami, tekke, medrese, han ve hamam gibi sivil yapılar oldukça önemlidir.

Bunların sahipleri kimse, o kentin sahipleri de onlardır.

Yapıların dili yoksa da kimlikleri vardır.

Kerkük, bütün bunları tamamlayan; okullar, kütüphaneler, hamamlar, ticaret hanları, folklor, şairleri, edipleri, basın ve yayın hayatı, halk müziği, ses ustaları, tiyatrosu, ressamları, spor hayatı gibi bütün diğer kültür unsurları açısından da tamamıyla bir Türkmen şehridir.

Aslında, Kerkük'ün Türklüğünü tartışmak, hem tarihe, hem coğrafyaya aykırı bulunuyor.

Ne var ki, petrol çılgınlığı çoğu kez insanlığı körleştiriyor.

Telafer'e gelince...

400 bin nüfuslu Telafer, Musul'un çevresinde bulunan onlarca yerleşim yeri,  köyler kasabalar, Erbil, Kerkük ve çevresinde bulunan kasabalar, 3 milyon Türkün yaşadığı topraklardı.

1913 yılında Mahmut Şevket Paşa sadrazamdır, durup dururken o zaman küçük bir emirlik olan ve daha henüz petrol yatakları işletilmemiş iken, Kuveyt'i karşılıksız olarak İngilizlere veriyor.

Sonra Basra Körfezi'nde ve Umman Denizi'nde bulunan İngiliz donanması bu limana yerleşecek ve 1. Dünya Harbi'nde Irak'ın işgal girişimini oradan başlatacaktır.

İngilizler Kuveyt'te yerleştikten, hazırlıklarını yaptıktan bir yıl sonra 1. Dünya Savaşı başlar, tarih 1 Ağustos 1914'tür. 5 Kasım 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu savaşa girer.

Hiçbir mukavemetle karşılaşmayan İngiliz kuvvetleri 22 Kasım'da Basra'ya bağlı Fav Kasabası'nın Kurna limanını işgal ediyor ve oradan Irak'ın içlerine ilerliyor.

19 Mayıs-2 Haziran 1924'te yapılan Haliç Konferansı toplantısında İngilizlerle Musul konusunda bir antlaşmaya varılamaz, İngilizler ısrarla Musul'u vermemekte direniyor.

Konferans dağılır ve konu İngilizler tarafından BM'ye götürülür, isyanlar kışkırtmalar devam ederken Musul'a gidecek tahkikat komisyonu kuruluyor. 

7. Ağustos 1924'te Kürtlerin de içinde bulundukları Nesturi isyanı başlıyor.

Ne tesadüftür ki aynı tarihlerde Kerkük'te de ilk Türk katliamı vuku buluyor.

Ve arkasından 5 Şubat 1925'te Musul'un kaybına sebep olan Şeyh Sait isyanı başlıyor.

Amaç; Kürt devleti kurmak ve sınırda hazırlık yapan Türk askerinin Musul'a girmesine mani olmaktı.

Şeyh Sait isyanı Musul'un kaybının en önemli nedenlerinden başlıcası sayılıyor.

Barzani yalan üstüne yalan söylüyor!

1958 yılında, Irak'ta Abdülkerim Kasım tarafından gerçekleştirilen kanlı askeri darbe, Kral ve Nuri Sait gibi şahsiyetleri ortadan kaldırırken dünyada eşine az rastlanan bir Kerkük soykırımı tarihe geçiyor.

Molla Mustafa Barzani'nin silahlarla donatıp hazırladığı Türk düşmanlığının, Türk kanının döküldüğü Şum katliamı, 14 Temmuz 1959'da yapılıyor.

Türkiye yine bihaber, dünya yine suskun kalıyor.

Kerküklüler yani hayatta kalabilenler, bu kanlı günü hiçbir zaman unutmadılar ve unutamıyor.

1990, Saddam Kuveyt'i işgal ediyor.

Ve olaylar, ondan sonra biri birini takip ediyor.

BOP'un Irak'ın işgali ile fiili uygulamasına geçiliyor.

1. Körfez Savaşı'nda, yapay olarak göç yaratılıyor.

Yapay Irak muhalefeti destekleniyor.

Kürtlere yarayan şekilde silahlandırılıyor, arkasından güvenli bölge, İncirlik'ten kalkan uçaklarla korunuyor.

ABD'nin sevk ve idaresinde Çekiç Güç kuvvetleri ve ABD'nin Wilson prensiplerinde istediği, Sevr'de senatosundan geçirilen Kürdistan'ın temelleri atılmış oluyor.

25 Nisan 1995 tarihinde diğer siyasi kuruluşların da tek çatı altında hizmet etmeleri amacı ile merkezi Erbil'de ITC. (Irak Türkmen Cephesi) kuruluyor.

2003 yılında İkinci Körfez Savaşı'nda, tamamen yalnız kalan soydaşlarımızın inanışına göre 1 Mart Tezkeresi'nin ret edilmemesi gerekiyordu.

Zaten, ABD ve Kürtler, Türk askerinin Irak'ın Kuzeyinde olmasını istemiyordu.

Türk askerini dört gözle bekleyen Türkmenler, böylece bir kere daha yalnızlığa itilmiş oluyor. 

Irak 9 Nisan'da, Bağdat 10 Nisan'da, Kerkük de Kürtler tarafından işgal ediliyordu.

 Hazırlıklı olan Kürtler Kerkük'ün bütün resmi dairelerine el koyup, tapu, nüfus dairelerini yakıp yağmalıyor. Yerel yönetim seçimlerinde de Kürtler çoğunluk sağlarken, Türkmenler azınlıkta kalıyor. 

Son genel seçimlerde, kendi kimlikleri yerine başka partilerden aday olup bir anlamda Türkmen toplumu kendi kimliğinin zafiyetini kabullenmiş oluyor.

2003 yılından bu yana Türkmenlere hiç bir siyasi hak verilmediği gibi, Türkmen bölgelerinde de güvenlik sağlanamıyor.

İş yok, aş yok, ölüm her an, her yerde kol geziyor.

Merkezî hükümet ortada yok, halkın şikayetlerini duymaz, Irak'ın Kuzey yönetimi bu olup bitenler karşısında yüzünü çevirip gülmekte, Türkiye, Türk varlığını ticaret zihniyetine bağlamış bulunuyor.

Zira, Barzani'nin şimdiye kadar verdiği hiçbir "stratejik" sözünü tutmadığı artık biliniyor.

Yıllardır, terör örgütü PKK'yı himaye eden, topraklarında kalmasını sağlayan bir Peşmerge başından "dostluk" beklemek, hayalden öte değer taşımıyor.

 

"Kürdistan'a evet" dediğinizin resmidir

 

 Peşmergebaşı Barzani'nin çılgınca giriştiği maceranın sonu nereye varır şimdilik pek bilinmiyor.

Çünkü ABD'nin, bağımsızlık referandumuna karşı gelmesine rağmen aslında bölgede bir "Kürdistan"ı kurma projesi çoktan biliniyor.

Üstelik Almanya, İngiltere ve İsrail gibi ülkelerin bu hain planda yer aldığı da kabul ediliyor.

 Yani Barzani'nin hal ve gidişatı sanki Orta Doğu'nun belirsizliğini kopyalıyor.

Buna rağmen her gün yeni yeni gelişmelere tanık olunuyor.

Arkadaşımız Selcan Taşçı Hamşioğlu'nun geçtiğimiz günlerde Yeniçağ'da yayınlanan nefis bir yazısı son durumu adeta özetliyor:

"Graham Fuller'in, "Üniter Irak, ABD'nin bölgedeki çıkarlarına aykırı, Irak parçalanmalı. ABD'nin planı Türkiye'deki Kürtlerin özerkliğe kavuşturulması. Bu sayede Irak'ın kuzeyiyle bütünleşme sağlanabilir, Kürdistan kurulabilir" raporu gereği miydi, orasını bilemem...

Lakin;

- Barzani'nin 20 Haziran 2004'te "Türkiye, federal statümüze karşı değil, Türk Dışişleri ile anlaştık" açıklamasıyla başlayan,

- 2005'te, dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner'in, "Türkiye Cumhuriyetini temsilen" Barzani ile masaya oturduğu ve "Türkiye sınırlarına taşmamak kaydıyla Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunun tanınması, Türkiye ve Irak Kürtleri arasındaki akrabalıktan dolayı 'iki ülke vatandaşları'na çifte vatandaşlık verilmesi, Türk-Kürt üniversiteleri arasında öğrenci değişimi yapılarak Kuzey Irak'taki üniversitelere giden öğrencilerin durumuna resmiyet kazandırılması ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'ta bir 'Harp Akademisi' kurması" konularında anlaştığı iddialarıyla devam eden,

- 2009'da, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile dönemin Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın "Barzani kontrolündeki Erbil'e bakan düzeyindeki ilk resmi ziyareti gerçekleştirmeleri" ve Berham Salih'in "Cumhurbaşkanı Özal ile 1991'de ektiğimiz tohumları biçiyoruz. Yukarıdan mutlulukla bizi seyrediyor olmalı" mesajıyla pekişen,

- Yine 2009'da, Neçirvan Barzani'nin "Gül, Kürdistan'ı tanıdı" açıklamasıyla karşılığını bulan,

- 14 Temmuz 2010'da, Davutoğlu'nun, Süleymaniye'deki yangında ölenler için yolladığı başsağlığı mesajında, resmi yazışma evrakında "Irak Kürdistan Bölgesel Başkanı Sayın Mesud Barzani" ifadesini kullanmasıyla resmiyet kazanan "Kürdistan açılımı" devam ediyor!

Ve bu nedenledir ki;

İktidara gözünün üzerinde kaşın var demeye ödü kopan kanallardan birinde konuşan kadrolu uçak gazetecisi kadın gevrek gevrek "Türkiye Kürtlerin devletleşmesine niye karşı olsun?" diyebiliyor! "PKK devleti"ne tabii karşı olunurmuş ama "Barzani devleti" Türkiye için niye tehdit olsunmuş!

Biri sizi çok fena kandırıyor!

Biri sizden, "Barzani açılımı"nın, 7 Haziran seçimlerinden sonra "rafa, buzdolabına vs. kaldırıldığı" söylenen "PKK açılımı"nın önkoşullarından biri olduğu gerçeğini özenle gizliyor!

Hafızanızı zorlayın...

"PKK Açılımı"nın yol haritası sayılan ve Atlantik Konseyi'nden David L. Phillips'in hazırladığı "PKK'nın Silahsızlandırılması, Dağıtılması ve Yeniden Entegre Edilmesi" raporunun maddelerinden biri neydi?

Söyleyeyim:

" -Türkiye Barzani'yle her alanda iş birliğine gitmeli ve Kerkük'ün  "Kürdistan"a katılımına rıza göstermeli!"

Kaldı ki, aralarında ideolojik bir uçurum ve tarihi bir rekabet her daim olmakla birlikte;

PKK, kanlı saldırılarını yapmak üzere Irak-Türkiye geçişine Barzani sayesinde kavuşmadı mı 1980'lerde? "Dayanışma protokolü" imzalanmadı mı iki terör örgütü arasında?

Velev ki yolları ayrıldı...

Bir dönem, Barzani'nin, Madeleine Albright gözetiminde Talabani'yle anlaştırıldığı gibi PKK'yla da yeniden anlaştırılmayacağının garantisi var mı?

Sonra hangi akla hizmet "tehdit kabul etmiyor" iktidar ve yağdanlıkları Barzani'yi?

Daha düne kadar, "ABD öncülüğündeki bir koalisyonun parçası olarak bile gelseler Kuzey Irak'ta Türk askeri varlığına itiraz edeceğini" söyleyen o değil miydi?

Washington Post'a, "ABD'nin, Irak Kürdistanı'nı Türkiye'den korumasını" talep eden ilanlar bile vermedi mi? Akabinde de Bush, "Türk askeri Irak'a girerse karşısında Amerikan askerini bulur" diye Türkiye'yi tehdit etmedi mi?

PKK'lıları istediğimizdeki küstahlığını anımsayın:

"Türkiye bizden PKK yetkililerini istiyor. Kürt yetkililerin yakalanması ve teslim edilmesi gerçekleşmeyecek bir rüyadır. Biz, değil bir Kürt'ü bir Kürt kedisini bile teslim edemeyiz."

 Barzani'nin "işgali" altındaki Türkmen şehri Musul'da, dört kere peşmerge kontrolünden geçip, üste üste iki pusuya düşürülen beş Özel Harekât polisimizin katili Barzani değil mi?

Ya binlerce Türkmen'in?

Hepsini geçin...

"Barzani Devleti"nin hedefini ilan ederken Türkiye'yi işaret etmemiş miydi Molla Mustafa Barzani?

Keza, oğlunun sahibi olduğu televizyon kanalında her gün yayınlanan haritada Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir bölümü de "Kürdistan"a dahil değil mi?

Anladınız mı şimdi Barzani'nin referandumu neden canhıraş desteklediğini; anladınız mı o "özerkleştirebilme yetkisi"nin nereden icap ettiğini."

Denilebilir ki; Peşmergebaşı büyük desteklerle referandumu yapıp devletçiği gerçekleştirme yolunda ilerlese bile, karşısında PKK'yı ve benzer terör örgütlerini bulacağı şimdiden hesap ediliyor.

Yani ilerde; Kürt'ün Kürt'e karşı çatışması mümkün görünüyor.

Yazarın Diğer Yazıları