Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüseyin Macit <br>YUSUF

Hüseyin Macit
YUSUF

Kıbrıs kaynıyor Türkiye sessiz!

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın, göreve gelişinin 3. yılında, 30 Nisan'da yaptığı televizyon konuşmasında Guterres Çerçevesi'ni stratejik bir paket anlaşma olarak önermesine tepkiler dinmek bilmiyor. Önce Guterres Çerçevesi'nin detaylarını paylaşmak istiyorum. Crans Montana'da geçtiğimiz Haziran ayı sonunda toplanan ve 7 Temmuz sabahı çöken Kıbrıs Konferansı'nda, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından taraflara sunulan belge, 6 başlık üzerine kurulu anlaşmazlıkların çözümünde baz alınacak çerçeveyi ihtiva etmektedir. Kısaca bu başlıklardan en hayati olanları garantörlüğü düzenleyen Güvenlik ve Asker konusu ile Guterres'in neyi hedeflediğine bakmamızda fayda vardır.

Güvenlik konusu

Guterres: "Kıbrıs'ta eskinin devamını değil, yeni bir güvenlik sistemine ihtiyacımız olduğunu kabul etmeye başlamalıyız. Müdahale hakkı ve garanti antlaşmasını sonlandırmamız gerektiğine inanıyorum. Bütün Kıbrıslıların kendilerini güvenlikte hissedeceği yeni bir sistem eski sistemin yerini almalıdır. Bir acil uygulama mekanizmasına ihtiyacımız var. Bu mekanizma BM gibi dış faktörleri bünyesinde barındıracağı gibi, çok taraflı ve uluslararası boyutları da olmalı. Mevcut garantörler hem çözümü uygulayıp hem de kendi kendilerini denetleyemezler." diyerek Anavatan Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünün ve askeri varlığının sonlandırılması gerektiğine vurgu yapmıştır.

Asker konusu

Gutteres, çözümün ilk gününden itibaren asker sayısında hızlı bir şekilde indirime gidileceğini ve tarafların kabul edeceği bir takvim temelinde adada kalacak asker sayısının aşamalı olarak İttifak Antlaşması'nda öngörülen sayıya yakın olacağını söylüyor. Bilindiği gibi, İttifak Antlaşması temelinde adada konuşlandırılan asker sayısı 650 Türk, 950 Yunan'dır. Bu askerlerin belli bir süre sonra adadan temelli olarak ayrılmaları veya durumun gözden geçirilmesi, "yüksek düzeyde", örneğin üç garantör ülkenin başbakanları arasına yapılacak görüşmelerde ele alınacaktır.

Her şey bir yana, içinde Kıbrıs Türkünün ve KKTC'nin güvenliğini tehlikeye atacak şekilde Anavatan Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünü ortadan kaldıran, müdahale hakkını ve adadaki askeri varlığını sonlandıran bir çerçevenin bizzat KKTC Cumhurbaşkanı tarafından önerilmesi inanılır gibi değildir. Akıncı, belki de tarihte, kendi halkını tehlikeye atacak, halkının ve başında bulunduğu devletin sonunu getirecek adımları gönüllü bir şekilde atan nadir cumhurbaşkanlarındandır. KKTC halkı ve Türkiye'deki kardeşlerimiz infial halindedir.

Akıncı'nın Türkiye'ye, KKTC Cumhuriyet Meclisi'ne ve hükümete danışmadan kendi kişisel misyon ve hedeflerine göre, adeta kafasına göre aldığı bu karar, bağlayıcı olamaz. Cumhurbaşkanı Akıncı yetkisi olmadan böyle bir açılımda bulunmuştur ve 24 Şubat 2010 tarihinde Meclis'te alınan kararda belirtilen garantilerin olası bir çözüm anlaşmasının hayati ve en temel unsuru olduğu vurgusunu da dikkate almamıştır. Akıncı'nın federasyon hedefi ve hırsı anayasal suç işlemesine neden olmuştur. Akıncı anlaşılacağı üzere Meclis kararını pervasızca çiğnemiş, yetkisini aşmış, halk egemenliğinin temsilcisi Yüce Meclis'imizi aşağılamıştır.

Akıncı'nın istifa etmemesi halinde müzakerecilik görevinden azledilmesi ve Yüce Divan'da yargılanması ihtimali de gözden uzak tutulmamalıdır.

Akıncı'nın, Yüce Meclis'imiz ve Anavatan Türkiye ile istişare etmeden, iki devlete dayalı çözüm ve konfederasyon alternatif çözüm önerileri, iki tarafta da tartışmaya başlandığı bir anda, geri vitese takıp Crans Montana'da cenazesi yapılan 'federasyon' tezine sarılması, ben yaptım oldu mantığı ile bir oldubitti yaratmasını, aklı başında hiçbir Türk kabul edemez.

Akıncı'nın önerisi Rum basınında 'kamikaze manevra' denilerek alay konusu olmuştur. KKTC Cumhuriyet Meclis'inin bir an önce toplanması ve konuyu görüşerek Kıbrıs meselesinin önümüzdeki süreçte izleyeceği yol ve yöntem ile ilgili karar alması gereklidir. Bu kararın muhakkak Anavatan Türkiye ile istişare edilerek alınması şarttır. UBP-HP-DP ve YDP'ye bu hususta önemli görev düşmektedir.

Akıncı'nın kendi kafasına göre, ben yaptım oldu zihniyeti ile yeni yanlışlar yapmasının önüne geçilmelidir. Bu arada Anavatan Hükümeti'nin sessizliğini koruduğu ise dikkat çekmektedir. Seçim sathına girildiği bu dönemde AKP iktidarının Akıncı ile polemiğe girmemeye özen gösterdiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan hemen hemen her konuda açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve bir süre önce KKTC'ye gelerek, federasyon yerine iki devlete dayalı çözümü öneren Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun yakın zamanda millî Kıbrıs siyasetinin geleceği hususunda açıklama yapmaları olasılığı yüksektir.

Yazarın Diğer Yazıları