"Kıbrıs Kıbrıslılarındır"

28 Ocak 2011 tarihinde  “ekonomik durum nedeniyle” tertiplendiği söylenen ve muhalefet partilerinin iktidara yüklenmek aracı olarak kullanılacağı bilinen büyük miting, üç-beş kendini bilmezin taşıdığı pankartlar nedeniyle Ankara’da  “Kıbrıs Türkleri Türkiye’den kurtulmak istiyor;  nankör beslemeler”  şeklinde yorumlanınca, yıllardır Rum’un ve yandaşlarının  elde edemedikleri siyasi bir platformla karşılaştık. İçimizde, Rum’a hizmet edercesine, ABD ve AB’nin desteğine mazhar olarak bu densizliği ve terbiyesizliği yıllardır icra etmekte olan bu zavallıların varlığı ve performansları KKTC’DE OLDUĞU KADAR Ankara’da da bilinmekteydi.  Hatta Ankara, Annan Planı devrinde bunlardan desteğini esirgememişti. Şimdi, bu densizlerin ve kendini bilmezlerin son mitingde, korsan bir eylemle sergiledikleri kabul edilmez çirkinlik karşısında, halkımızın büyük bir çoğunluğu, basın yolu ile, bunlara hadlerini bildirdikleri bir zamanda Ankara’nın öne geçerek, dünyaya  “Beslediğim bu insanların nankörlüğüne bakınız” dercesine seslenmesi Rumlara büyük bir propaganda malzemesi vermiştir. “İşgale hayır diyen Türk kardeşleri destekleme” mitingleri planlamaktadırlar.
Bunun arkasından, yangına petrol dökercesine, altı ay önce atanan bir Büyükelçinin görevden alınması da “Ankara’nın, KKTC liderliğini dize getirme eylemi” olarak değerlendirilmiştir. Bunun nedenini de Rum basını yaymaya çalışıyor: Limanlar konusunda verilecek tavizler karşısında dize getirilmiş olan liderliğin ses çıkaramaması ve yeni bir Annan Planı için yapılacak bir referandumda Kıbrıs Türklerinin hizada tutulmaları!
Biz, bunları geçiyoruz. Cumhurbaşkanı sayın Eroğlu, Büyükelçi atamalarında Ankara’nın niyeti ne olursa olsun, gereğini yapmış ve Ankara ile KKTC arasında yeni bir krizin oluşmasına fırsat vermemiştir. Ancak şurası muhakkaktır ki, değerli bir Büyükelçinin geri alınış şekli ne kadar üzücü olmuşsa, yeni atanan Büyükelçiye de huzur içinde görev yapma açısından hak ettiği imkân verilmemiştir. Temennimiz bu konuda söylentilerin ve spekülasyonun son bulmasıdır.
28 Ocakta taşınan yüz kızartıcı pankartlar arasında “Kıbrıs Kıbrıslılarındır”  pankartı da vardı. Rumların esas siyasetini terennüm eden bu sözleri, bizim  sözde “barışçı”, kendini bilmezler de benimsemişlerdir; her fırsatta bu sloganla karşımıza çıkmaktadırlar. Beyinleri yıkanmış gençlerimiz Rum tarafının “Kıbrıslı” görüşünde gizlenen maksadı göremiyorlar. Rum dediğimiz karşı tarafın literatüründe “Kıbrıslı” deyimi “Ellino Kipriyo” yu, -yani Yunan Kıbrıslıları- kapsamaktadır ve bu açıdan “Kıbrıs Kıbrıslılarındır”.  Bizim buna razı olmamızın sonucu Kıbrıs’ın kaderini bu “Kıbrıslıların”  yani tek halkın oy çoğunluğu ile tayin edebileceğidir. Rumun istediği gibi tek halk, tek devlet, tek egemenlik, tek vatandaşlık ilkesinin kabulü, %80 oy ile Rumların, Yunan toprağı addettikleri Kıbıs’ın kaderini tayin etme haklarının tanınmasına yol açar. 1960 Antlaşmasında  “Kıbrıslılar iki ayrı ve eşit milli topluluklardan oluşur” dendiği içindir ki Rum liderliği ve Yunanistan elli yıla yakındır Kıbrıs’ı, kendi anladıkları şekilde “Kıbrıslıların yapma” eylemlerini devam ettirmektedirler. Kıbrıs’ın Yunanlıları (Ellino Kipriyolar) Kıbrıs meselesinin, liderleri tarafından Yunanistan ile birlikte koordineli bir şekilde yürütülmesinden şikâyetçi değillerdir. Onların  şikâyetleri bizim Türkiye ile işbirliği içinde ve Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki haklarını da koruyarak koordineli bir şekilde hareket etmemizdendir. Garanti Anlaşmasından kurtulmak istemeleri bundandır. Yunanistan’ın her fırsatta garantörlükten vazgeçmeye hazır olduğunu açıklaması da bundandır. Rumlar, %20 Türk halkı ile Yunanistansız da başa çıkabilir görüşündedir; halbuki biz Türkiye’siz kaldığımız takdirde (Güvenlik ve ekonomi açılarından) kendimizi yalnız başımıza koruyabilecek durumda değiliz. Kıbrıslılık iddiası da bizi Girit Türklerinin akibetinden kurtulmaya yeterli olmayacaktır.
Rum liderliğinin hayranı bir sendika ağası “Kıbrıslı olmakla iftihar ettiğini; kendisinin Türkçe konuşan bir Kıbrıslı olduğunu” açıkladı. Rum tarafında Ellino Kipriyo’lar arasında “Ben Rumca konuşan Kıbrıslıyım, Yunan Kıbrıslı değilim” diyen tek bir sorumlu kişi bulamazsınız. Rum halkı kahir bir çoğunlukla Kıbrıs’ın bir Yunan adası olduğunu, davalarının  Helenizmin haklarını savunmak olduğunu gururla savunurken bizde, en hassas, en onurlu öğretmen sendikalarının başında Kıbrıs’ın bir Türk adası olduğunu söyleyenlere saldıran, Kıbrıslılığı öne çıkararak, Türk olduklarını söylemekten kaçınan ağalar bulunmaktadır. Ve öğretmen camiasından  “Size, Türkiye ile Türklüğümüz ile uğraşmak hakkını vermedik”  diyen bir ses henüz yok.
Temennimiz, son üzücü gelişmelerin hem KKTC’de, hem de Ankara’da
sağlıklı bir değerlendirmeye yol açması ve bu utanç verici olayın bir an önce unutulmasıdır.

Yazarın Diğer Yazıları