Kıbrıs müşterek milli dava mı?

Annan Planına  “evet”  dememizi sağlayarak Kıbrıs meselesinden kurtulmak isteyenler Papadopullos’un  “hayır” kampanyasının kurbanı oldular. Şimdi Hristofyas’ın Rum tarafında sahte  “Kıbrıs Cumhurbaşkanı”  unvanı adı altında iktidara gelmiş olması bunların ümitlerini yeniden canlandırdı.  “Talat ile Hristofyas eski yoldaşlar; iyi dostturlar; Talat’ın partisi ile Hristofyas’ın partisi arasında eskiden antant kaldıkları ilkeler var; uzlaşmaları çok mümkün. O halde Türkiye bu ikiliyi serbest bıraksın; iç meselelerde anlaştıkları takdirde Türkiye’nin de kabulü olsun. Garantiler Türkiye ile Yunanistan arasında ileride ele alınabilir” diyorlar. Hristofyas da  “Türkiye bizi serbest bıraksın”  dememiş miydi? Hem de Atina’da Karamanlis ile  “her gün her konuda temas etmek ve Yunanistan’a rağmen oldu bittiler yaratmamak”  anlaşmasından sonra?

Bu iyi niyetli (!) barışseverlere(!) ve Türkiye’nin AB yolunda önünü açmak meraklılarına göre Kıbrıs’ta 200 bine yakın nüfusun, yüzde şu kadarı Hristofyas ile Talat’ın mutabık kalacakları bir anlaşmayı desteklediği takdirde Türkiye bunu onaylamalı ve işimize karışmamalıdır. Böyle bir anlaşma Kıbrıs Türklerinin, kısa zamanda, sonunu getirecek olsa da Türkiye karışmamalıdır.
Bu senaryoya göre Talat ile Hritofyas görüşürken Cumhurbaşkanı Talat Garanti Antlaşmalarının devamından bahsetmemeli ki görüşmeler devam edebilsin, çünkü Hristofyas Garantilere gerek yok demektedir. Bu şartlarda  “Türkiye AB üyesi olmadan üye olacak olan Kıbrıs’ın içindeki Türk azınlığı veya Türkiye”  AB bünyesinde hangi Garantiyi savunabilecektir? Bu senaryo, teslimiyetin,  “ver kurtulun”  senaryosudur. İleride Türkiye olarak Türk ulusuna  “biz vermedik, ancak şu Kıbrıslı Türkler nankör çıktılar” demenin hazırlığı var bu düşüncenin içinde.

Kıbrıs Türklerine 1950’lerden bu yana  “Kıbrıs Türkiye için milli bir meseledir; siz vatan müdafaasında Türklersiniz; siz olmasanız da Türkiye Kıbrıs’ı Rum’a Yunan’a bırakmaz; Türkiye Kıbrıs’tan elini ayağını çekerse denizlere açık bir ülke olmaktan çıkar; stratejik açıdan Kıbrıs’tan elimizi çekemeyiz; Garanti Antlaşmaları ile Türk-Yunan dengesi (Lozan dengesi) kurulmuştur bunu deldirmeyiz” diyerek  “müşterek milli davayı”  savunmak demek ki hataymış; Barış Harekâtı da gereksizmiş. O zaman da içimizde  “üç ayda Rumlarla anlaşırız”  diyen CTP liderleri vardı ve Türkiye’nin karışmamasını istiyorlardı. Müşterek milli dava bunlara rağmen korundu ve KKTC’nin ilânı ile sonuçlandı. Her görüşmede  “Garantilerin fiili ve etkin bir şekilde devam edeceği var sayımı ile hareket edildi” . Şimdi ne olmuştur ki Anavatan Türkiye, Kıbrıs meselesinin hallini iki eski yoldaşa teslim edecek ve stratejik açıdan hayati önem taşıyan bir adada yaşayan Türklerin hür yaşayıp yaşamayacağı ile ilgilenmeyecek? Talat ile Hristofyas’ın yapacağı bir anlaşma, birkaç yıl sonra, 1963’de olduğu gibi, Türklerin kıyımına yol açarsa Türkiye  “ne yapalım, bunu siz istediniz” diyerek adanın Yunanistan’a mal edilmesine göz mü yumacak?

Dikkatli olalım! Annan Planı sürecinde halkımızı şaşırtmak, yanıltmak ve aldatmak için faaliyette olanlar birdenbire yeniden canlanmış bulunuyorlar. Bunları tanıyalım ve yeniden aldanmayalım. Müşterek milli davamızı, Hristofyas’a ve Yunan’a feda edecek saflıktan korunalım. Devletimize ve Garantilere sahip çıkmadığımız takdirde sonumuzun TOPLU GÖÇ ve TOPLU MEZARLAR olacağını bilelim.

Yazarın Diğer Yazıları