Kıbrıs'ın kaderi

“Kadermiş; ne yapalım!”  deyip geçmez  ve Kıbrıs’ın geleceği konusunda  bize düşeni -1955-58 ve 1963-1974 yıllarında olduğu gibi- yaparsak Kıbrıs’ı Yunan toprağı yapmak için 1800’lerden bu yana uğraşanların yolunu yine kesmiş oluruz. “Yine kesmiş oluruz” diyorum çünkü Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak veya Rum idaresi ile ikinci Yunan adası haline getirmek siyasetinin devam ettiği bu ortamda “müzakere yolu ile” herhangi bir anlaşma yapılırsa yapılsın, akıbetin, 1960 antlaşmalarının akıbeti olacağına inanmaktayım. Nerede kaldı ki, işin içinde AB üyeliği de olunca, 1960 Antlaşması kadar sağlam, dengeli ve garantilenmiş bir anlaşma yapmak ihtimali de sıfırdır meğer ki bu anlaşma iki ayrı devletin AB şemsiyesi altında birleşmesini öngören bir anlaşma olsun. Buradaki püf noktası da böyle bir anlaşmanın, 1960 anlaşmalarına ters bir şekilde, Türkiye tam üye olmaksızın uygulanmaya konması ve böylelikle hem Türkiye’yi hem de Kıbrıs Türklerini hayati bir güvenceden mahrum etmesi ve Rum-Yunan ikilisinin 1960 antlaşmalarının koruduğu Lozan dengesini AB üyeliği ile bozma eylemini desteklemiş olacağımız düşüncesidir. Bu nedenle iki devlete dayalı sağlam ve kalıcı bir anlaşma dahi “Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki tüm haklarının baki kalması” kaydıyla yapılabilir düşüncesindeyim.
Bir ABD’li diplomat çıkmış “Kıbrıs Türkleri Türkiye’ye ilhak’ı mı, yoksa ayrı devletin devamını mı istiyor? Referandum yapsınlar” diyor, ABD önce “Kıbrıs’ta kendi kaderini tayin hakkı olan iki HALK vardır; bunlardan biri diğerinin hükümeti değildir ve olamaz; biz her iki hükümete ve Halk’a eşit davranacağız” demelidir.
ABD’nin bunu söyleyip uygulamaya geçmeden önce Kıbrıs Türkü’ne bu soruyu sormak hakkı yoktur çünkü 44 yıldır Kıbrıs Türkünü self-determinasyon hakkı olan iki halktan biri olarak algılamamış, Kıbrıs’ta, 1960 antlaşmaları altında var olan iki ayrı demokrasiyi de göz ardı ederek Rumların seçtiği Rum idarelerini -bunların kanlı geçmişlerine ve Enosis siyasetlerine bakmaksızın- Kıbrıs’ın meşru hükümeti mertebesine çıkararak Kıbrıs Türklerinin kaderi ile oynamıştır!
Halen bu gün ABD, Türkiye’ye “mükellefiyetlerini yerine getir, önerilerini Rumların kabul edebilecekleri bir şekle sok” diyecek kadar gözü kara bir Rum-Yunan dostluğu gütmektedir.
O halde, Kıbrıs’ın kaderini bu sabit fikirli sözde dostların yardımları ile değil, 24 yaşına getirdiğimiz devletimize dört elle sarılarak, Kıbrıs Türkleri tayin edeceklerdir. Garantör Anavatan’ın bu kararlığımızı, Anadolu’nun kararlılığı ile desteklemeye devam etmesi, geleceğimizin güvencesi olacaktır!

Yazarın Diğer Yazıları