Üzerinden daha 7-8 gün anca geçti.
Kılıçlarımızla kazandığımız büyük bir zaferin yıldönümüydü.
Gerçekten çok büyük bir zafer!
Öyle ki, bu müthiş zaferi getiren kılıçlarımızın parıltıları arasından yeni bir Türk Devleti doğdu.
Eğer ki bugün, gölgesine sığındığımız bir bayrak ve aynı dağ gibi sırtımızı dayadığımız bir devletimiz varsa bunu, Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, canları ve kanları pahasına mücadele ederek Anadolu’yu yeniden ve ebediyete kadar Türk vatanı yapan Mustafa Kemal’in askerlerine borçluyuz.
O gün günlerden Cuma olmasına rağmen, adları anılmasa da, ruhlarına Fatihalar okunmasa da, o parlak zaferi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına borçluyuz. Aziz ruhları şad olsun.
İşte bu kutlu günün onuruna, Ordumuzdaki terfiler ve rütbe takma törenleri bugüne denk getirilir. Bu büyük zaferin yıldönümünde, daha nice büyük zaferleri kazanmaya namzet subay ve astsubaylarımıza yeni rütbeleriyle birlikte yeni ve çok daha ağır görev ve sorumlulukları verilerek görev yerlerine yollanırlar.
İşte 7-8 gün önceki yaşananlar da böyle bir törende yaşananlardı.
Yıllarca dirsek çürütmüş, emek vermiş ve ter dökmüş genç Harbiyeli evlatlarımız o gün yapılan güzel bir törenle hak ettikleri rütbelerini omuzlarına takarak birer teğmen oldular.
İlk rütbelerini omuzlarına, ilk kılıçlarını da bellerine takar takmaz, aynı onlardan beklendiği gibi, aynı onlardan önce mezun olan ağabeylerinin yıllardır yapageldikleri gibi, dosta güven düşmana korku veren bir kılıç çatma töreni yaparak vatana, millete, devlete, cumhuriyete ve cumhuriyetimizin banisi ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılıklarını dile getirdiler.
Ne dediler?
“Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Yüce Türk Ulus’unun namus ve şerefine, Aziz Vatan’ın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır…
Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız…
Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız ve şerefimizle öleceğiz.
Ne mutlu Türk’üm diyene!” dediler.
Bir de “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dediler.
Ortalık toz duman oldu, neredeyse bir kaşık suda kıyametler koptu, ellerinden gelse bu genç vatan evlatlarını aynı birer yamyam gibi çiğ çiğ yiyecekler.
Oysaki ortada ne bir suç, ne de bir suçlu var.
Ne var?
Güçlü bir irade var:
“- Mustafa Kemal'in Askerleriyiz..."
İşte zurnanın zırt dediği yer ve birileri için dananın kuyruğunun koptuğu tek cümle burası.
Neden mi?
Nedenine sonra geleceğim.
Fakat düşünün bir kere, bu memlekette son 22 yılda neler yaşanmadı ki, ne suçlar işlenmedi ki?
Mustafa Kemal’in kurduğu Diyanet İşleri’nin başındaki zat elinde kılıçla hutbeye çıkarak bu ülkenin kurucusuna lanet okumadı mı?
Bu bir suç değil miydi?
Ne yapıldı?
Koca bir hiç!
Hani “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen fesli bir müptezel vardı ya…
Onun yaptıkları ve bunu bile bile ona kol kanat gerenler, adam yerine koyanlar ve hatta yüceltenler vardı ya…
Onların yaptığı suç değil miydi?
Hani ülkenin en büyük camilerinden birine sözüm ona imam yapılan boynu kalın bir arkadaş vardı ya…
Hani bir mabedin içinde Mustafa Kemal’e “kâfir” ve “zalim” diyebilecek kadar azgınlaşan Mustafa Demirkan vardı ya…
Bunların yaptığı suç değil miydi?
Ne garip değil mi?
İnsan düşündükçe aklına geliyor. Hani bir cübbeli amiral vardı ya…
Ya onun yaptığı neydi? Tamamen yasal mıydı yani?
Ona ne yapıldı?
O zat, hâlâ devletten emekli maaşı almıyor mu?
Daha neler var neler…
Cayır cayır yakılan ormanlar var! Filo filo saltanat uçakları kurarken, bu yangınlar karşısında bir türlü adam gibi yerli ve millî güçlü bir yangın söndürme filosunu kurmayan/kuramayan ve yanan alanları imara açanlar var!
Kapatılan kışlalarla ilgili verilen sözlere rağmen yandaş ve kandaşın rantına açanlar var!
Cumhuriyetin birer üretim kalesi gibi yükselen fabrikalarını fütursuzca kapatan ve haraç mezat satanlar var!
Onurlu Türk vatandaşlığını işportaya çıkaranlar ve aziz vatan topraklarını sanki babalarının malıymış gibi satarak yabancılara peşkeş çekenler var!
Mevzu yandaş ve kandaş olunca borçlarını silenler, vergilerini sıfırlayanlar var!
Kaybolan bir damat ve kaybolan bir 128 milyar dolar var!
Başka hiçbir gün yokmuş gibi bir 10 Kasım günü başlatılan Kürt Açılımı var!
Askeri kışlasına, polisi karakoluna hapsedip; gönderinden indirilen şanlı bayrakların, haince kazılan hendeklerin tünellerin ve düşmanca kurulan bölücü barikatların önlerini açan bir irade var!
Kıbrıs Savaşı’ndan daha fazla şehide mal olan bu icraatlar suç değil miydi?
Kahraman Türk Ordusu’nu dünyada askerî sağlık sistemi olmayan tek ordu haline getiren, ata ve köpeğe layık gördüğü askerî hekimliği Mehmetçiğe layık görmeyen bu zihniyetin yaptığı suç değil mi?
Güzel ülkemize fütursuzca sokulan ve sayıları 13 milyonu bulan Suriyelisi, Afgan’ı, Ezidi'si, Yezidi'si, Süryani'si, Ermeni'si, Keldani'si ve dahi Afrikalısı… Ve dahi bunlarla bozulmakta olan Türk demografik yapısı suç değil mi?
Yazmaya devam edersem bu yazının sonu gelmeyecek.
Bu ülkede eğer kaldıysa, hâlâ daha adil, dürüst ve namuslu savcı ve hâkimlere sesleniyorum. Eğer bir suç ve suçlu aranıyorsa, önce yukarıda sayılanlardan başlanmalıdır.
“- Mustafa Kemal'in Askerleriyiz..."
Yazımın başında demiştim ya, işte zurnanın zırt dediği yer ve birileri için dananın kuyruğunun koptuğu tek cümle burası.
Neden mi?
Çünkü 22 yıllık iktidarları boyunca bütün kurum ve kuruluşlarda olduğu gibi, Şanlı Türk Ordusu’nu da değiştirdiklerini, dönüştürdüklerini düşünüyorlardı…
Değiştirip dönüştüremediklerini de iyice susturduklarını, pusturduklarını ve sindirdiklerini sanıyorlardı…
Mülakatların başına bile yandaş SADAT’çıları koyduklarını, AKP gençlik kollarından yolu geçmeyen ve kendilerine müzahir olmayan hiç kimseye yıllardır yol vermediklerini biliyorlardı.
Ve bekliyorlardı ki artık ektiklerini biçme ve yetiştirdikleri yeni nesille hem rahatlama hem de keyif alarak yollarına devam etme zamanıydı.
Fakat o da ne?
Bütün bunlara rağmen yüzlerce genç teğmen “Ya Allah Bismillah Allahüekber!” diye, ya da “Yaşa reis çok yaşa, sensin en büyük paşa” diyerek kılıç çatmak yerine: “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” diye haykırıyorlar.
İşte bu onlar için tam çeyrek yüzyılın hayal kırıklığıdır!
Ne olduğunu, nasıl olduğunu ve neden olduğunu bir türlü anlayamadılar. Türk evlatlarının damarlarında akan asil kanın nasıl bir kudrete sahip olduğunu ve Türk milletinin tarihî ve millî reflekslerinin derinliğini bir türlü kavrayamadılar.
Tam kazandıklarını zannettikleri anda aslında kaybettiklerini anladıkları için hırçınlaştılar, işte bunun için saldırganlaştılar.
Bugün bu ülkede yaşananlardan sonra herkes bilmelidir ki, Aziz Türk Vatanı’nın genç evlatları da; aynı abileri, aynı anaları babaları ve ataları gibi; Oğuz Kağan’ın, Mete Han’ın, Alparslan’ın, Fatih’in ve Mustafa Kemal’in askerleri olmaya devam edeceklerdir.
Onlara uzanan her düşmanca el, onlara kem bakan her göz, onlar için düşmanca sarf edilen her söz karşısında Türk Milleti’ni bulacaktır.
Atatürkçü teğmenleri temizlemeye kalkanları Atatürk’ün ölümsüz ruhu ve Türk milli refleksi temizlemeye yetecek, Harbiyelilerin havaya kalkan kılıçları dosta güven düşmana korku vermeye devam edecektir.
Teğmenlerimize verilecek cezalar göğüslerinde birer onur madalyası olarak parlamaya devam edecek, bugün değilse bile yarın bu genç vatan evlatlarının önemli bir kesimi ülkenin savunması ve yönetiminde kudretli makamlara geleceklerdir.
Fakat tarih ve millet, bugün yapılmakta olan kaypaklıkları, ihanetleri, rüzgâra göre dönen fırıldakları, omurgasızları, millete değil de adama adamlık yapan menfaat düşkünlerini ve dahi sahte milliyetçileri asla unutmayacaktır. Unutmayacağı, gibi günü geldiğinde hesap sormayı da ihmal etmeyecektir.
Hani bugün diyorlar ya bu kılıçlar kime karşı çekildi?
Aslında çok basit.
Onu da yine teğmenlerimiz kendileri söylediler:
“-Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Yüce Türk Ulus’unun namus ve şerefine, Aziz Vatan’ın bir karış toprağına uzanacak eller, karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır.”
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana sazın sapı bile az.
Unutmayın, askerin düşmanı olanlar; düşmanın askeri olanlardır!
Sevgiyle, umutla ve millî bilinçle kalın.