Kılıçdaroğlu-dürüstlük

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bir aradaydık. Sadece gazetemizin yazarlarıyla yemekli toplantıda buluşunca, daha özele inme, daha ayrıntılı konuşma ve aklımızdan geçeni sorma şansımız oldu.

İlk intibaınız size "dürüst bir lider." dedirtiyor. Şu sıra en ihtiyaç duyduğumuz bir kavram "dürüstlük".  

Ayrı fikir dünyasından gelmememiz hakikatleri örtmüyor. Aynı toprakta belendik, aynı sularda yunduk. Memleketimiz bir, mayamız bir...

Hedef ne? Müreffeh bir Türkiye, barışçı bir Türkiye, cezbeden bir Türkiye... Teferruata saplanıp kalamayız. 

Yeri değildi, orada bunu sormadım... CHP'nin, HDP'ye oy veren kesimlerini Türkiye bütünlüğü içinde eritmede çok ama çok mühim bir rolü var, diyemeyeceğim daha; olmalı diyeceğim. HDP'yi kavralayacak ("kavrayacak" demiyorum!) bir pozisyonu belirlemelidir.  

Önce CHP'nin kurucusu Mustafa Kemal'i iyi tahlil etmek, hiçbir tarafa çekmeden, çağının içindeki problemleri nasıl çözdüğünü, nasıl bir vaziyet aldığını idrak etmek şart. Ve hiçbir yöne sapmadan neden "Türk" deyişini anlamak için muhakkak ama muhakkak devrinin öncesini ve kendi devrini yorumlayabilecek temel bilgileri kesinlikle edinmeliyiz. İnanışı, tasavvuru ne olursa olsun, dönemini, yetişme kademelerini bilmeden kimse hakkında bir hükme varamayız. M. Kemal Atatürk'ü anlamanın yolu budur. Temel fikriyat bir oraya, bir buraya öyle çekildi ki, o hepsini kendi hizasına sokma becerisini gösterdi. Türkiye bütünlüğü esastır; Türkiye'de yaşayan herkesi Anayasa'nın 66. maddesi çerçevesinde ifade etmeye odaklanılmalıdır.

İnce çizgi; HDP'nin dilini kullanmamak, ama anlamak... Sonra M. Kemal'i mutlaka göz önünde tutarak bir "çözümleme"ye gitmek.

Düşmanlık güdenlerin, HDP/PKK ile bütünleştirici göstermesine fırsat verilmemeliyiz.

HDP'ye oy atanları katı ideolojik tavırlarından vazgeçirip "Türkiye sınırları" içine çekebilmeliyiz. Göz dışarıda... Göz Kandil'de... Göz Washington'da... Gözü Moskova'da... Gözü başka yerde olanları itebildiğimiz kadar itmek; söz konusu partiye oy verenleri bünyeye almak, insanlarımızı birbirine kenetlemek için önce "kendimiz" olabilmeliyiz. 

Kemal Bey'in tespitleri bana bu umudu verdi. Beni dürüstlüğü cezbetti; samimiyeti, gıllıgışsız, pazarlıksız fikirleri cezbetti... Yakın görüşünce, çocuksu, masum yönünü de keşfediyorsunuz.

CHP ve sol... Elbette partinin kurucu M. Kemal Atatürk'te "sol" ve türevleri yok. "Atatürk'ün partisiyiz.", diyenler "sol" sınırlamasına gidebilirler mi? 

Buluşmamızda solculuk meselesi soruldu. Kılıçdaroğlu'nun aynen şunu söyledi:

"Ben sağ-sol kavramlarının 18.yy. kavramları olduğunu, 21.yy. sorunlarının 18 yy. kavramları ile çözülemeyeceğini düşünüyorum. O dönem solun öngördüğü pek çok şeyi sağ yapıyor, o dönem sağın öngördüğü şeyleri sol yapıyor. Birbirine taban tabana zıt dönem son bulmuş. Bunun en güzel örneği sosyal demokrasidir... Bugün sağ olarak tanımlanan partilerin programına baktığınızda sosyal demokrat partinin programından farklı bir şey görmezsiniz. Yargı bağımsızlığı, özgür medya, şeffaflık, etik ilkeler, devlette liyakat... Bu kavramlar artık demokrasiyi savunan tüm ülkelerin kabul ettiği kavramlar. Biz sosyal demokratlar olarak, düşünen insanlar olarak kendi ülkemizin sorunlarını, kendi değerlerimizle çözmek zorundayız... Ben 21 yy.'da tanımın sağcı solcu ekseninde değil; tanımın demokrasiden yana olanlar ya da otoriteden yana olanlar diye ikiye ayrılması gerektiğini düşünüyorum."

Yeterli bir cevap değil mi?

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları