Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a İdlib tepkisi

Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a İdlib tepkisi
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, AKP iktidarının Suriye politikasını eleştirerek; ‘Türkiye Erdoğan’ın politikasıyla adeta, terör örgütlerini himaye eden bir ülke durumuna geldi. Bu güzel ülkeyi, bir terör örgütünün korucusu olma pozisyonuna getirmeyi Erdoğan nasıl hazmedebiliyor?’ dedi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in gündeme dair sorularını yanıtladı.

İdlib kriziyle ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tepki gösteren Kılıçdaroğlu; “Erdoğan, neredeyse Türkiye’yi HTŞ’nin hamisi durumuna getirdi. Dış politikada egemen güçlerin taşeronluğuna soyunursanız başınız beladan kurtulmaz.” dedi.

İktidar çevrelerinin çıkardığı darbe tartışmalarına da değinen Kılıçdaroğlu; “Ne darbesi Allah aşkına. AKP yeni bir mağduriyet alanı yaratmak istiyor” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları şöyle:

- İdlib ile başlayalım: Tam savaş çıktı çıkıyor derken 5 Mart’ta da Putin, Merkel ve Macron ile liderler zirvesi yapılacağı haberi geldi. Bir yandan Soçi Mutabakatı’na dönüş sinyalleri veriliyor, bir yandan bu ay sonuna kadar süre tanınıyor... Türkiye Suriye’de sıkıştı mı?

Bizim orada gözlem noktalarımız var, bunların bir kısmı Suriye’nin kontrolüne geçen bölgeler içinde kaldı. Rejim kendi topraklarından teröristleri ayıklamak istiyor. Bütün dünya da bunların terörist olduğunu kabul ediyor. Türkiye ise Erdoğan’ın politikasıyla adeta, terör örgütlerini himaye eden bir ülke durumuna geldi. Bu güzel ülkeyi, bir terör örgütünün korucusu olma pozisyonuna getirmeyi Erdoğan nasıl hazmedebiliyor? Erdoğan, neredeyse Türkiye’yi HTŞ’nin hamisi durumuna getirdi. Dış politikada egemen güçlerin taşeronluğuna soyunursanız başınız beladan kurtulmaz. Erdoğan, bazen ABD’nin bazen Rusya’nın bölgedeki taşeronluğuna soyundu. Amerika, kendi askerinin ölmesini istemez ama bizim askerlerimiz ölüyor, şehit oluyor. Siyasi iktidarın, Suriye’deki iç savaşın başladığı tarihten günümüze, sürdürdüğü yanlış politikanın sonucu evlatlarımız şehit düşüyor. Acı olan bir başka gerçek ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, İdlib’de tam olarak ne yaşanıyor, bilmiyor. Askerlerimizin dahi nasıl şehit düştüğünü Rus kaynaklarından öğreniyoruz. Oysa tek bir Mehmetçiğimizin tırnağı dahi, Suriye’nin tamamından daha değerli.

- Erdoğan geçen hafta yaşananlar için ‘savaş’ dedi...

Yaşananlar savaş ise bundan milletimizin, milletimizin egemenliğini temsil eden TBMM’nin neden haberi yok? “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız” diyoruz, bunu kalkıp açıklıyoruz, sonra da “HTŞ orada kalacak” diyoruz. Niye kalacak? Niye savaşıyoruz, hangi gerekçeyle savaşıyoruz? Türk ordusu ve Suriye ordusunun, Rus ordusunun savaşmasının mantıklı gerekçesi var mı? Ben Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor ve oradan göç istemiyorsam konuşacağım kişi bellidir. Suriye sınırı içinde kalmak koşuluyla siviller için olanakları yüksek kamplar yapılır. Bu kamplar için AB’den de destek alınır. Suriye ve Rusya’nın cihatçı gruplara yönelik saldırılarında neden taraf oluyorsun? Siyasi iktidarın acilen TBMM’ye bilgi vermesi gerekiyor.

GEZİ BİR DİKTATÖRE DİZ ÇÖKTÜRDÜ

- Osman Kavala’nın Gezi davasından beraat edip 15 Temmuz davasıyla yeniden tutuklanmasına ne diyorsunuz?

AK Parti iktidarda 17 yılı bitirdi, 15 Temmuz’dan sonra yapılan Yenikapı toplantısında “Camiye, adliyeye, kışlaya siyaset girmesin” dedim. Bu üç yere siyaset girerse beka sorunu çıkar, gerilim olur. 20 Temmuz darbesinden sonra üç yeri de siyasallaştırdılar, hâlâ devam ediyorlar. AK Parti’nin il, ilçe başkanlarını hatta AK Parti yönetimlerinde görev alan avukatları hâkim diye tayin ettiler. Gezi, Türkiye’nin yetişmiş genç kuşağının kendi ülkesine, doğasına, yaşadığı kente sahip çıkma mücadelesidir. Bir aydınlanma mücadelesidir. Gezi’nin bir başka özelliği de baskıcı rejime, diktatöre boyun eğdiren, diz çöktüren bir eylemdir. Osman Kavala ve benzerleri üzerinden intikam almaya çalışıyorlar. FETÖ’cülerin mağduru olmuş kişileri, bugün FETÖ ile ilişkili göstermek, kendi ayıplarının, yanlışlarının, “siyasi ayak” olma durumlarının üstünü örtmek için suçluyorlar. Fakat bunlar geçecek, Türkiye ilk seçimlerin ardından büyük bir hızla gerçek anlamda yargı bağımsızlığına kavuşacak. Kimse umutsuz olmasın.

- Yargının içinde bir kavga olduğunu düşünüyor musunuz?

Yargıda kavga yok. Yargıda, hukukun üstünlüğüne inanan ve buna göre karar vermek isteyen yargıçlar var, bir de siyasi otoritenin emrinde olan yargıçlar... Yargı böyle akıl almaz bir sürecin içinde… Yargının içinde hâlâ bugün gerçekten de yargıçlık, savcılık yapmak isteyen düzgün, ahlaklı insanlar var. Hukuk nedir, hukukun üstünlüğü nedir, bütün bunları içselleştiren, bu konuda eğitim alan, bu konuda dünyayı gözleyen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararlarını düşünen, bu çerçevede bakan, demokrasi, özgürlükler penceresinden dünyaya bakan bir yargı camiası var. Bir de tümüyle Sarayın emrinde olan bir yargı camiası var. Zaten Türkiye ikiye bölünmüş durumda. Bir Sarayın Türkiyesi bir de halkın Türkiyesi diye. Sarayın hâkimleri var, bir de halkın hâkimleri. Sarayın işadamları var, bir de gerçekten alın teri döküp mücadele edip üreten, ihracat yapan ülkesine döviz kazandıran işadamları var.

- Darbe tartışmaları yeniden tedavüle sokuldu ve tartışma yine Kemalistler üzerinden yürütülmeye çalışıldı. Darbe tartışmalarını değerlendirir misiniz?

Ekonomi perişan vaziyette. Mutfaklarda gerçekten yangın var. İşsizlik almış başını gidiyor, Türkiye’nin gerçek gündemi bu. Darbe falan filan… Ne darbesi Allah aşkına? Bana kim çıkıp da darbeler bu ülke için yarar getirmiştir diyebilir? Tartışma tamamen AK Parti’nin gündemi saptırmak, yeni bir mağduriyet alanı yaratmak istemesiyle ilgili.

- Erdoğan grup toplantılarını sizden sonraya aldı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Uzun süredir değişmiş olan pozisyonumuz son iki haftada iyiden iyiye somutlaştı. Son iki haftaya baktığınızda görülen budur: son iki haftadır Erdoğan’la pozisyonumuz değişti. Eskiden o söylerdi biz cevap verirdik. Şimdi biz söylüyoruz o cevap veriyor. Grup toplantılarını dahi bu yeni gerçekliğe uygun olarak planlıyor. Ancak buna karşın söyleyebileceği yeni bir şey de yok. Sabah akşam “Acaba Kılıçdaroğlu ne diyecek, ben arkadan ne diyeceğim” diye düşünüyor. Peki, ne söylüyor? Hiçbir şey!

ÇÖPTEN BESLENENLERİN YÜZDE 90’I GEÇMİŞTE AKP’YE OY VERENLER

- CHP’nin her kesime ulaşması için epey zamandır çalıştığınız biliniyor... Ulaşabildiniz mi?

Toplumun tüm kesimlerine ulaşma hedefiyle başlattığımız çalışmaların miladı 16 Nisan 2017 referandumu kapsamında yürüttüğümüz kampanyadır. Kabul etmek gerekir ki örgütümüz de katılmasını istediğimiz kesimler de bu türden buluşmalara henüz hazır değildi. Fakat bu yeni kampanya tarzımızda ısrarlı davrandık. Örgütümüz de benimsedi, kentin kanaat önderlerinin katılımı da hızla arttı. Düzenlediğimiz toplantıların “CHP’yi rahatlıkla eleştirebildikleri, CHP’ye yönelik düşüncülerini özgürce ifade edebilecekleri toplantılar” olduğunu gördüler. Sanayicilerimiz, iş insanlarımız, muhafazakâr dünyanın önemli isimleri Türkiye’nin temel problemlerine ilişkin CHP’nin çözüm önerilerini bizzat benim ağzımdan dinleme şansı buldular. Öte yandan, 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi sonrasındaki süreçte ortaya çıkan KHK mağduriyetlerini de demokrasi, insan hakları, adalet çerçevesinde değerlendirdik. Demokrasiyi, insan haklarını, adaleti merkeze alan çabalarımız sayesinde CHP’nin kapısından içeri girmemiş kişiler, bize mağduriyetlerini iletmeye başladılar. CHP’li olmayanların tamamına ulaştık dersek doğru değil tabii ki. Ama yanlış algıları büyük ölçüde kırmayı başardık. Hayatı boyunca CHP’nin önünden geçmeyen kişilere bile ulaşmaya çalıştık. Onlara sadece sorunları değil, bunları nasıl çözeceğimizi de anlattık. Dolayısıyla hep eleştiren CHP değil, her soruna çözüm üreten CHP noktasına geldik bu süreçte.

- Oy oranınız arttı mı?

Artıyor tabii, bu bizi mutlu ediyor. Oyu artırmak kolay değil. Yarın seçim olacakmış gibi 24 saat çalışıyoruz. Toplumu sağ-sol diye ayırmanın bugün için doğru olmadığını, demokrasiyi savunanlar ve savunmayanlar olarak ayrıştığımızı düşünüyorum. Demokrasiyi savunuyorsak o zaman tek adam rejiminin doğru olmadığını, bu rejimin Türkiye’ye yarar getirmediğini, tam tersine kaos getirdiğini görmeliyiz. Ekonomide ciddi sorunlar var, dış politikada açmazlarla karşı karşıyayız, eğitim iflas etti, üniversiteler bilgi üretemez noktaya geldi. Yurttaş, bunun faturasının doğrudan doğruya kendisine yansıdığını da gördü. Yoksulluğu, işsizliği gördü. Bir sürü laf ediyorlar, “İşsizliği önleyeceğiz” diye ahkâm kesiyorlar ama yok. Çöp konteynırlarından beslenen on binlerce aile var ve bunların yüzde 90’ı geçmişte AK Parti’ye oy verenler.

- Siz çöp konteynırı diyorsunuz, Diyanet pazara geç saatte gidilmesini öneriyor...

O, akşam saatlerinde pazara giderseniz daha ucuza alışveriş yaparsınız diye ifade etti. Ben o tartışmaya girmek istemiyorum. Hayatın şu gerçeği var, akşam pazar artıklarından geçimini sağlayan on binlerce aile var. Pazarcı tezgâhını akşam saatlerinde topluyor, çürükleri atıyor, ama bu atıklardan beslenen, çoluk çocuğunun rızkını buradan sağlayan on binlerce aile var.

- Şöyle bir algı da var: Öyle bir erozyon söz konusu ki bugün CHP iktidara gelse eli kolu bağlanır...

CHP iktidara geldiği gün itibarıyla ülke rayını oturmaya başlar. Beş yılın sonunda da Türkiye’nin temel problemleri büyük ölçüde çözülmüş olur. Son derece nitelikli kadrolarımızla Türkiye’yi yönetmeye hazırız. Türkiye’yi yönetecek güçlü, donanımlı ekiplere sahibiz. CHP iktidarında Türkiye nefes alacak, buna inanıyorum…

- İlk ne yaparsınız?

Demokrasiyi savunan tüm siyasi partilerle birlikte demokratik parlamenter sistemi yeniden inşa etmemiz lazım. Bu eskiye döneceğiz anlamında değil, darbe hukukundan kesinlikle hukuk sistemimizi temizleyeceğiz. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de askerlerin getirdiği ve toplumu kıskaç içine alan düzenlemeler vardı, o düzenlemeleri kaldıracağız. Parlamentonun daha güçlü hale gelmesi lazım. Yürütme ile parlamento arasında hem sağlıklı bir işbirliği hem sağlıklı bir denetimin olması lazım. Güçler ayrılığı ilkesi bu bağlamda yeniden ele alınmalı. Yargının evrensel standartlarda, hukuk üretmesi, insan haklarına saygı göstermesi lazım. Ve güçlü sosyal devleti inşa etmemiz gerekir."