"Kime" itaat ettiğinize dikkat edin

İktidar kavramı yıllarca tek yönlü ele alındıktan sonra araştırmalar göstermiş ki, aslında üzerinde iktidar uygulanan kişi de iktidar uygulayanı etkileyebilmekte; bu da iktidarın çift yönlü olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden bugün tek başına iktidar kavramından değil, iktidar ilişkilerinden bahsedeceğim size.

Siyasal iktidarın süreklilik arz edebilmesi, "rıza ve itaat" i bir arada barındırmasına bağlı. Rıza ve itaati birlikte barındıran siyasal iktidar ise, "otorite" olarak adlandırılıyor.

Burada iktidar ve otoritenin farklı kavramlar olduğunu belirtmek gerekir. İktidar, kişiyi normalde yapmak istemeyeceği şeylere zorlayabilme gücünü ifade ederken; otorite, üzerinde güç uygulanan kişinin, bu gücü kabul etmesi halinde mevcuttur. Yani otoritenin, yönetilenlerce meşru görünen iktidar olduğunu söyleyebiliriz.

Peki, insanlar iktidara neden rıza gösterir ve neden itaat ederler? Bu itaatin sınırı nedir?

Mesela, masum bir adama sırf otorite figürü bunu sizden istedi diye, elektrik verebilir misiniz? Yale Üniversitesi Psikoloji Bölümünde çalışan  Stanley Milgram tarafından yapılan araştırma sonuçları büyük olasılıkla vereceğinizi söylüyor!

"İnsanların çoğunun muhakeme yeteneğinin olmaması, muktedirler için ne büyük bir nimettir'' diyen Hitler de ne yazık ki bu gerçeğin farkındaydı.

Hitler iktidara gelmeden önce Almanya'dan ayrılan Musevi bir anne babanın çocuğu olan Milgram, 1960'lı yıllarda özellikle de Hitler döneminde Almanların nasıl iktidara uyum gösterdikleri noktasında bir araştırma yapıyor. Ve deneyinde "Nazi Almanyası' nda yaşanan soykırıma aktif olarak katılanlar bu kötülükleri bilerek, isteyerek ve farkında olarak mı yapmışlardı, yoksa otoritenin isteği doğrultusunda sadece emirleri mi uyguladılar?" sorusuna cevap arıyor.

Deney yapılırken gönüllülere, deneyin amacının "öğrenmede şiddetin rolü" olduğu söyleniyor ve bir odaya öğretmen rolünde bir gönüllü, diğer odaya da öğrenci rolü ile aktör konuyor. Ancak gönüllüler, öğrenci rolündeki kimselerin de kendileri gibi gönüllü katılımcı olduğunu sanıyorlar.

Öğretmen, öğrenciye sorular soruyor ve yanlış cevaplaması durumunda, on beş volttan başlayarak dört yüz elli volta kadar yükselen şiddette elektrik veriyor. Öğretmenin yanındaki uzman (otorite) da öğretmene voltajı sürekli arttırması yönünde etki ediyor. Tabi gerçekte elektrik verilmiyor. Neticede öğrenci rolündekiler aslında aktör!

Burada sınanan, öğrenmede şiddetin rolü değil, öğretmen rolündeki sıradan kimsenin, günlük hayatlarında yapmayı reddettiği davranışları, otoritenin (uzmanın) emirleri doğrultusunda yapıp yapmayacağı yani voltajı ne kadar yükselteceği.

Deneye başlamadan önce yapılan ankette, gönüllülerin yüzde kaçının en yüksek volta kadar elektrik vereceği sorusuna çıkan sonuç: %1. Bu da zaten toplumdaki sadist oranı. Ancak deney yapıldıktan sonra gözlemleniyor ki gönüllülerin %60'ı hiç tanımadıkları, kendilerine hiç zararı dokunmamış insanlara dört yüz elli voltluk elektrik verebilmişler!

İşin ilginci gönüllülerin hiçbiri, deney sonrasında bu deneyi şikayet etme girişiminde bulunmamış! Veya deney tamamlanınca yan odaya geçip öğrenci rolündeki kimsenin sağlığı iyi mi diye kontrol etmemiş.

Deney, ABD'den sonra, İngiltere'de ve Avustralya'da tekrarlandığında gözlemleniyor ki buralarda "itaat" oranı daha düşük ancak yine de yüksek oranda otoriteye itaat mevcut. İspanya'da, Avusturya'da ve Almanya'da oranlar daha yüksek. Örneğin Almanya'da bu oran, yüzde seksen beş çıkmış. Batılı ülkelerin dışında ise, sonuçlar daha da yüksek.

Bu deney emre itaat, otoriteye sadakat, disiplin gibi özelliklerin, yanlış yönlendirildiğinde nasıl yıkıcı olabileceğini gösteriyor.

Milgram yaptığı çalışmalar sonucunda şöyle diyor:  "Bizler, ipleri toplum tarafından yönetilen birer kukla olabiliriz. Ama en azından, çevresini algılayabilen, irdeleyebilen kuklalarız. Özgürleşmemizin ilk adımı da bu farkındalık olacaktır."

***

İktidar üzerine yapılan diğer bir deney de 1971 yılında Stanford Üniversitesinde Philip Zimbardo tarafından, 'kişilerin kendilerine biçilen rolden ne kadar etkilendiği ve kendi davranışlarının bulundukları rolü nasıl şekillendirdiğini incelemek amacıyla' yapılmış. 24 gönüllünün bir kısmı gardiyan, bir kısmı mahkum olarak ayrılmış ve bir hapishane ortamı oluşturulmuş. Ancak gardiyan rolünü oynayanlar, öylesine vahşileşmişler ki, iki hafta sürmesi planlanan deneye altıncı günde son verilmiş!

Bu deneyde ilginç olan şu ki, mahkumların daha iyi şartlara sahip olmasını gerektiğini savunarak gardiyanların acımasız davranışlarına karşı sesini çıkaran bir mahkum, kahraman olması gerekirken, diğer mahkumlar tarafından adeta "baş belası" olarak görülmüş!

***

Evet, otorite toplumların temel bir gereksinimi ve otoritenin olmadığı yerde kaos olur. Ancak unutulmaması gereken şu ki hem otoritenin kendisinin hem de ona kayıtsız şartsız itaat edenlerin akıl almaz işler yapabilme ihtimali vardır.

Elias Canetti, "Kitle ve İktidar" adlı kitabında insanın iktidar isteği ile öldürücü bir kimliğe kavuştuğundan bahsediyor.

İşte bu sebeple uyarıyorum, neye itaat ettiğimiz, neye rıza gösterdiğimiz konusunda şüpheci olmalıyız. Yoksa son derece acımasız uygulamaların parçası olabiliriz!

Yazarın Diğer Yazıları