Kınalı-zade Ali Çelebi'den iki şah beyit

Kınalı-zade Ali Çelebi'den iki şah beyit

"Şah beyit" bir edebiyat terimi olarak herhangi bir manzumenin -özellikle gazel ve kasidenin- en güzel beytine verilen addır. Biz burada "şah beyit" derken elbette bu tabirin terim anlamını kastetmiyoruz. Mânâ ve âhenk bakımından güzel bulduğumuz beyitler için kullanıyoruz bu ifadeyi. Dolayısıyla, "Ahlâk-ı Alâî" müellifi Kınalı-zade Ali Çelebi''nin (ö. 1579) şu beyti de bizim için "şah beyit" hükmündedir:

"Eğerçi hâne-i pür-nakşdır sarây-ı cihân//Velî kitâbeleri küllü men aleyhâ fân".

(Dünya, sayısız nîmetlerle dolu bir evdir. Lâkin kitâbesinde "Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir"[Bkz. Rahman sûresi, âyet:26] yazılı...)

                Ali Çelebi; dünyayı, sayısız nimetlerle dolu bir eve benzetiyor. Evdekiler şüphesiz bu nimetlerden istedikleri şekilde faydalanacaklar, mal-mülk sahibi olacaklar, tek kelime ile dünyaya hükmedeceklerdir. İslâm inancına göre kâinat insan için yaratılmıştır. Dünyada canlı cansız ne varsa hep onun emrine âmâdedir. Yani insan "gâye"dir dünya ise "vâsıtâ"... İnsanoğlu bu vâsıtalardan âzamî ölçüde faydalanacak. Bu onun en tabiî hakkıdır. Dünyâ bir "çilehâne" değildir. Allah''ın yeryüzündeki halîfesine "bir lokma bir hırka" felsefesi yaraşmaz. O çalışacak, ilim irfan sahibi olacak, hatta zengin olacak. Böylece de dînine, milletine ve insanlığa hizmet edecek...

                Bütün bunlar tabîî ve olması gereken şeyler. Ancak, Ali Çelebi''nin işaret ettiği bir başka nokta daha var ki bence çok önemlidir. Aslâ gözden ırak tutulmaması gerekir. Kapımızın üzerindeki kitabeden bahsediyorum: "Yeryüzünde bulunan her şey yok olacaktır." Evimize her girişimizde bu kitâbeyi muhakkak okumalıyız ve ona göre hazırlıklı olmalıyız. Sahip olduğumuz her şeyin bir gün yok olabileceğini bilmek bizi dünyaya kayıtsız şartsız bağlanmaktan alıkoyacak ve yarın için hazırlıklı olmamızı sağlayacaktır.

Ali Çelebi''nin şu beyti de çok anlamlı:

"İmrenme görüp meyve-i bâğın ümerânın//Kim sular anı gözleri yaşı fukarânın."

(Makam-mevki sahiplerinin bahçesindeki göz alıcı meyvelere bakıp da imrenme. Zira o bahçeler fakir-fukaranın gözyaşlarıyla sulanmaktadır.)

Görüldüğü gibi şair, yöneticilerin göz kamaştırıcı mal varlığını "meyve bahçesi" sembolüyle anlatmaktadır. 4-5 yüzyıl öncesine ait bu benzetmeyi güncellersek Ali Çelebi''nin şöyle dediğini söyleyebiliriz:

Yöneticilerin malına mülküne, yatına katına, köşküne sarayına, bindikleri lüks araçlara bakıp da imrenme. Çünkü onların içinde yüzdükleri bu şaşaalı hayatın kaynağı; fakir halkın dişinden tırnağından artırarak ödediği vergilerdir.

Maalesef dün olduğu gibi bugün de üst düzey devlet yöneticiliği; mal-mülk sahibi olmanın, gösteriş budalalığı yapmanın aracı olarak görülmektedir. Oysa Hz. Ömer, devlet işlerini görürken kullandığı mumu, şahsî işlerini yaparken kullanmıyordu.

Ne yazık ki yöneticiler zamanla beytülmale (hazine) el uzatanların er veya geç bir gün muhakkak bedelini ödeyeceklerini unutmuşlar, çalıp çırptıklarının yanlarına kâr kalacağını sanmışlardır. Ne var ki -Nâbî''nin (ö. 1712) ifadesiyle- geçim sıkıntısıyla boğuşan fakir-fukaranın, garip-gurebânın gözyaşları bir gün sel olup onların evlerini de barklarını da, saraylarını da tahtlarını da tarumar edecektir:

"Bir hurûşuyla eder bin hâne-i ikbâli pest//Ehl_i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz"

Hâsılı kelâm; kâinat insanoğlunun emrine verilmiştir. Ondan meşru zeminde istediği şekilde yararlanacaktır. Lakin yanlış yola sapıp gücüne kuvvetine, makamına mevkiine dayanarak özellikle beytülmale el uzatanlar bir gün muhakkak bunun bedelini ödeyeceklerdir. Keşke, yeryüzünde her şeyin fani olduğunu idrak edebilmiş olsaydık. Eminim o zaman bir başka dünya kurulurdu.

ACZİMİN GİRYESİ:

 

ÇALIŞ, ÜRET

İslâm "Bir lokma bir hırka" dini değil; çalış, üret.

Sakın  ha,  beytülmale  el  uzatmaya  etme  cüret. 

                                                      (Li-müellifihî) 

Yazarın Diğer Yazıları