Kıraathanelerden kahvehanelere oradan da ‘cafe’ye...

Kendi değerlerimizi olduğu gibi, toplumsal, geleneksel örf ve âdetlerimizi, kurumlarımızı bol keseden harcayan, unutan bir toplum  olduk. Güzelim kıraathane, kahvehane yerini  “cafeterya” , o da kırpılarak “cafe” ye bıraktı. Cafenin sözlük anlamına baktığımızda karşımıza, ’içecek ve hafif yiyeceklerin satıldığı, bazılarında kapı önlerinde oturacak yerlerin bulunduğu ayaküstü yiyecek yerleri, pastane, kahvehane, bar’olarak çıkıyor.
Cafenin, yabancı kelime olmasını bir yana bırakın, bu mekânların -  “kahvehanelerimizin”  yerini almasıdır asıl garip olan... Hele “Türk” kahvesini ve  “kahvehaneleri” Batı’ya veren Türkler olunca!  

 

***

 

Bildiğim kadar,  “aşçı dükkânlarını”  da Batı’ya Türkler vermiştir. Orada, İtalya’da, isimleri  “lokanta”  sonra da  “restaurant” ve de kebapçılar  “gril”  olmuş. Bizde de  “aşçı”  dükkânı, çok az kalmış, “lokanta”  adı yayılmış, yerleşmiş ama son zamanlarda hepsi de  “restorant” olmuş!  “Kebapçı-Ocakbaşı” hâlâ bizim ve bunlar Almanya’ya bizden gitti! Orada namını sürdürüyor!..

 

Okuma yerleri

 

Kahvehanelere, eskiden “kıraathane”  yani  “okuma evleri”  denirdi. İnsanlar bu mekânlarda gazete, dergi vb. okur, günün haberleri, politika üzerinde hasbıhal ederken kahve, çay içerler... Sonraları “kıraat -okuma”  kalktı, sadece  “kahvehaneler”  kaldı.
Mesela İstanbul’un en önemli ve tarihte de ayrı bir yeri olan Meserret Kıraathanesi vardı. Babıali, basının merkezi iken, “Meserret Kıraathanesi” Sirkeci’deydi vardı... İstanbul’da Adliye, Bozkurt Kıraathaneleri, İzmir’de ve diğer şehirlerde de benzer “Kıraathaneler” vardı. Meserret Kıraathanesi ve oteli ünlü idi; Yakup Cemil ve arkadaşları 1913’te  “Babıali baskını” nı burada planlamışlar.
Sonraları, biz gazeteciler-muhabirler, akşamları bu kıraathaneye gider, simit ve çaya talim eder, haber alışverişi yapar ara sıra birbirimize oyunlar oynar, toy stajyerlere asparagas haberler  “yuttururduk...”

 

Mahalle kahveleri

 

“Kıraathanelerin”  yerini, “mahalle kahveleri” aldı. Bunların müdavimleri vardı. Eskiden bu kahvelere pijama ile gelenler de olurdu. Müdavimler, tesadüfen gelenlere bir tuhaf bakarlardı. Şimdilerde, burada gazete filan okunmuyor ama bazen sonu kavgaya dönüşen politika sohbetleri yapılıyor. 
Kahvehane işletenler müşterilerinin, kaç kahve, kaç çay içtiklerin vb.. bir kara tahtaya tebeşirle çizgi atarak kaydeder sonra da buna göre hafta veya ay sonlarında hesap çıkarırlardı. Derler ki bazı kahveciler, bazen karatahtalarına ilaveten bir çizgi çeker “içseydi kerata” derlermiş...

Yazarın Diğer Yazıları