Kırılma noktaları üzerinde deneyler!

"Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu", 8 Mayıs'ta "Cumhurbaşkanının yüzde 50'den fazla oyla seçilmesinin bazı anlamları üzerine" başlıklı bir metin yayınladı. Türk Ocakları Genel Merkezi, Milli Düşünce Merkezi ve Aydınlar Ocağı söz konusu metne tepki gösterdi. Bu arada İYİ Parti Grup Başkanvekili ve Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, metinde kullanılan "Türkiye toplumu" ifadesinin "yeni bir çözüm sürecinin ısınma turları" olduğunu belirterek bütün anayasalarda bulunan kimlik tanımını hatırlattı ve "Beştepe'nin kurulları, muhalefeti toplum mühendisliğiyle suçlarken dikkatli olsun" ifadelerini kullandı. İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ümit Beyaz da, söz konusu yazıya sert tepki gösterdi.

***

"Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu"nun metninde "Türkiye Toplumu çok kimlikli bir toplumdur… Bizim toplumumuz farklı kimlik gruplarının bir bileşkesidir. Türkiye toplumu ve onu oluşturan bireyler çok kimlikli olmakla birlikte başat aidiyetini tek kimlik üzerinden ifade edilmesi ihtiyacı doğduğunda hiçbir kimlik grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturmamaktadır. Yani hiçbir kimlik grubu gerek halk kesimi olarak gerekse seçmen olarak yüzde elliden fazla bir sosyolojik güce sahip değildir. Hepsinin sosyal tabanı yüzde ellinin altındadır. Bu durum âdeta maruf ve meşhur bir vakıadır." denildi!

Türk Ocağı ve Milli Düşünce Merkezi açıklamasında ise şu ifadeler kullanıldı:

"Türkiye'de yaşayan toplum 'çok kimlikli bir toplum' değildir. Bizim toplumumuz, 'farklı kimlik gruplarının bir bileşkesi' de değildir. Türkiye'de yaşayan toplumun tek kimliği vardır; bu kimliğin adı da 'Türk'tür. Bu husus 1876, 1924, 1961 anayasalarında olduğu gibi 1982 anayasamızın 66. maddesinde de açık olarak belirtilmiştir: 'Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür.'

Adı 'hukuk' olan ve üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından seçilen bir kurulun Anayasayı tanımamak anlamına gelen ifadeleri asla kabul edilemez.

Kurul, her seçimde değişen 'seçmen' ile halkın sahip olduğu kimliği karıştırmış görünüyor. Eğer bu karıştırma bilerek yapılmış ise her partinin seçmeni, ayrı bir kimliğe sahip kabul edilmiş demektir. Bu kabul bize, son zamanlarda sık dile getirilen bütün muhalefeti hain sayma ifadelerini hatırlatıyor. Hayır sayın üyeler, seçmen ayrı, halkın taşıdığı sosyolojik kimlik ayrıdır. Seçmen aidiyeti, siyasi parti üyeliğidir; halkın taşıdığı kimlik ise millî kimliktir, o da Türklüktür.

Bu konuda en güvenilir araştırma nüfus sayımıdır. 1965 nüfus sayımında vatandaşlara anadilleri sorulmuştur. Türkçeden başka anadil beyan edenlerin oranı sadece yüzde 9,90'dır. Avrupa Birliği için 2005'te yapılan araştırmada da  halkın yüzde 93'ü 'anadilim Türkçe' demiştir.

Türkiye'nin gerçeği bu kadar açık ve inkârı mümkün olmayacak kadar kesindir.

Bölücü terör örgütüne karşı verilen mücadele milletimize binlerce şehide mal olurken, 'Türk kimliği' üzerinde tereddüt uyandırmak hiç kimsenin işine yaramaz. Türklük ile oynamaya kalkmayınız; zira gerçeklerin cevabı sert olur."

***

Medyada Atatürk ve Türkçülüğe yönelik sistemli saldırılara yol verilmesini, kız çocukları hakkındaki kötü niyet beyanlarını, halkı birbiri aleyhinde kin ve düşmanlığa tahrik eden ortadan kaldırma mesajlarını ve minarelerin bağlı olduğu ortak yayın frekansından müzik yayını yapılarak bir kışkırtma ve çatışma mühendisliği denemesine girişilmesini, bu tabloyla birlikte düşünün!   

Ne görüyorsunuz?

Üstelik bütün bu denemeler, herkesin eve hapsedildiği bir salgın sürecinde ve Ramazan'da yaşanıyor! Dayanışma destekleneceğine, kırılma noktaları üzerinden yeni bir çözüm sürecini de aşan "deney"ler ve yoklamalar yapılıyor!

 

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları