Kırmızı Çizgimiz?

Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in 9 Mart 2008’de Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Atma Töreninde Yaptığı Beyanat’ı birlikte okuyalım:
“2008 yılı önemli bir yıldır. Kıbrıs sorunu yakın tarihin en uzun süren ihtilaflarından biridir. Bunu halletmek zamanıdır.
Kıbrıs sorununa adil ve barışçıl, iki tarafı da tatmin edecek bir çözüm bulmak, aradan geçen bunca zaman içerisinde bir türlü mümkün olmamıştır. İşin çözümsüz olarak kalmasının sorumlusu hiçbir zaman Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmamıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti her zaman barıştan yana, çözümden yana olmuştur. Ama bunu dünyaya anlatmak maalesef mümkün olmamıştır. Dünyadaki adalet terazisi biraz şaşı tartıyor. Çok da hakkaniyete uygun, tarafların ortaya koyduğu çabaları değerlendirmiyor.
Ama maalesef bugün hâlâ sorun çözülemediyse, bunun sorumlusu aşağıda oturanlardır. Sınırın öbür tarafında olanlardır. (Rumlardır) Ümit ediyoruz ki, aradan geçen süre, 2008 yılının sorunların çözümü noktasında bir fırsat olarak önümüze gelmesine imkan verir. Bunu temenni ediyoruz. Ümit ederiz ki başkaları da buna inanır ve  çözümden yana olanlara karşı ortaya koydukları haksızlıkları, hukuksuzlukları ortadan kaldırır, tecrit ortadan kalkar ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de eşit bir halk olarak kendi yolunda gider.
Çözümden yana olmak demek, bugüne kadar yapılan çabaların göz ardı edilerek, sil baştan anlamına gelmez. Adada iki ayrı devlet, iki ayrı halk vardır. Bu iki toplum birbirine eşittir. Bir çözüm bulunacaksa, bu, eşitlik temelinden bulunacaktır. Türkiye’nin garantisi önemlidir. Bundan vazgeçilmesi de söz konusu olamaz. Biz çözüm istiyoruz, ama bütün bu gerçekleri kabul etmek kaydıyla. Eğer bu gerçekler kabul edilmeden bir çözüm aranacaksa, bu çözüm olmaz, adaya bu manada kalıcı bir çözüm getirmez”.
Yüreğimize su serpen bu sözleri biz Türkiye’nin Kırmızı Çizgisi olarak algılıyoruz ve  “Türkiye, Annan Planından önceki, TBMM’de oy birliği ile kayda geçirilen çizgiye dönmüştür” diyoruz. Bu, Rum-Yunan ikilisinin ve onları 44 yıldır destekleyen dostlarının şaşmayan siyasetleri karşısında gerekli olanı yapmak anlamına gelir. Bu çizgiden asla şaşmamalıyız.
Ancak bir zorluk vardır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümetinin programında  “uzlaşma formülü”, KKTC ilan edilmeden 1977-1979’da yapılan anlaşmalardaki dili kullanmaktadır. Bu anlaşmalar, garanti antlaşmasının devamına bağlı olarak yapılmıştı. O günden bu güne, “toplum” kelimesi, gerçek anlamını almış “kendi kaderini tayin” hakkı olan (ve bu hakkı ikinci kez kullanarak KKTC’yi kuran, üçüncü kez ayrı referandumlarda kullanan) HALK olduğu kanıtlanmıştır. 1968’den bu yana “iki toplumlu federasyon’u” konuşur gibi yapıp da, uzlaşmaktan kaçan Rum tarafı, şimdi yine aynı oyunu ve Hristofyas’ın deyimi ile  “Türk askerinden kurtulmak için” oynamak istemektedir. Bu oyuna gelmemek milli görevimizdir. Türkiye, gidilmesi gereken yolu göstermiştir: İki Devletin ortaklığı! Gerisini Rum tarafı düşünsün!

Yazarın Diğer Yazıları