Kış ortasında yaz aşermeleri

Ahmed Mithad Efendi'nin lafını severim. Bu yüzden her yıl en az bir kere yazarım; "Kar, İstanbul'a yağdığı zaman haber olur." Devlet memuru çocuğu olarak epey kar gördüm. Bu yüzden bizim Esat Atalay, arada bir sorar "Sizin oralarda vaziyet nasıl?" Hemen cevaplarım "Fena değil. Ancak ne kar topu oynayacak ne kayacak ortam var."

"Nerede o zemheriler" deyip, ardından Ercan Saatçi'nin şarkısını mırıldanırım "Ben ne kara kışlar gördüm." Gerçekten de düşündüğümde epey anım mevcut. Ankara yıllarımdaki çatır çatır yollar, binalardan sarkan buzlar hâlâ gözümün önünde. Mersin ve hemen peşinden üç yıl yaşadığımız İskenderun'da kar yüzü görmedim. Sadece ünlü "Yarıkkaya Fırtınası" her şeyi uçururdu. İnsanlar da havalanırdı. Teknelerin bir bölümü ters döner, bir kısmı karaya vururdu. İskenderun'da kışa tanık olamadık.

İlle İstanbul

Karagümrük Ortaokulu'ndayım. 10 Kasım töreni var. Herkes bahçede. Kasım ayı İstanbul için kış sayılmaz. Bir kar başladı, o güne kadar görülmeyen cinsten. Merasimin iptali kararı alınıncaya kadar, birer kardan adama dönüştük. İçeri girdiğimizde üstümüzde eriyen karlar her tarafımıza sızmıştı.

Hani şimdilerde diyorlar ya "mevsimler değişiyor" diye, bu iş sanırım o sene başlamıştı.

En kötüsü

Lise yıllarımda Fener-Balat bölgesinde çok sayıda gayrimüslim iş adamı yaşardı. Tamamına yakınının kumar tutkusu vardı. Müdavimi oldukları yerlere ben de takılırdım. Bu yüzden bu işlere epey katıldım. Bizden yaşça büyük olsa da arkadaşım Davut Yürek, epey kaybettiği gecede etrafına baktı. Bana dönüp "Burhan yerime oyna" deyip pokere oturttu. Bütün kaybettiklerini geri aldığım gibi oldukça kazançlı kalktım.

Daha sonra İsrail'e göç edip adını Davit'e dönüştüren arkadaşım beni adeta "kiralık oyuncu"ya dönüştürdü. Sayesinde uzunca bir dönem çok para kazandım. Bu nedenle Tophane'deki Amerikan Pazarı'ndan giyinmeye başladım. Blucinler, özel ve güzel montlar alırdım. Ayakkabılarım da mutlaka loafer (mokasen) olurdu. Yine Tophane'yi ya da Laleli'deki Suna'yı tercih ederdim.

Başıma gelen

Vefa Lisesi yıllarımda bu yüzden müthiş dramatik bir gün geçirdim. Okuldan çıktım Suna'ya uğradım. Bordo renkli bir ayakkabı aldım. Görmemişin oğlu olmuş misali onları ayağıma geçirdim. Çıktığımda kar yağmaya başlamıştı. Dönüş güzergâhım genelde hep aynıydı. Saraçhane'ye doğru yürümeye başladım. Hafif hafif kaymaları hissediyordum. Biraz sonra kar lapa lapaya dönüştü. Yola devam ediyorum. Çarşamba'ya kadar ulaştım. Sıra yolun en zor bölümüne geldi; Camcı Yokuşu. Dik bir yer. En az 60 derece. Başladım mı kaymaya. Ayakta duramıyorum. Yeni ayakkabılarımın altı âdeta ayna. Güm güm düşüyorum. En kötü tarafı ise popom, Arnavut kaldırımı taşlara vurup duruyor. Gerçekten canım yanıyor.

Neden sonra ayakkabılarımı çıkarmak aklıma geldi. Amerikan mokasenleri elime alıp çoraplarla yürümeye başladığımda eve gelmeye çok az mesafe kalmıştı. Yine de zararın neresinden dönsem kârdır diye şükrettim. İçeri adım attığımda Ataninemin mangalının başına koştum. Buzlarım çözülünce kıyafetlerimi değiştirdim. Aşağı mahallemin sızısının dinmesi ise epey zaman aldı. Bu olay ders oldu. Her kışta, daha doğrusu kar yağdığında giydiğim ayakkabıya çok dikkat ederim.

Soğutma aracı

Günümüzün önemli rant alanlarından Gaziosmanpaşa'nın bir zamanlar Kanuni Sultan Süleyman'ın en popüler soğutma aracı olan kar kuyularıyla dolu olduğunu biliyor musunuz? Bugün o yörede muhteşem bir şehir yükseldi. O sıkıştırılmış kar kalıplarını kesen ince dişli testerelerin sesi artık duyulmuyor. Tabii "karcı geldi" diye bağıran at arabalı satıcılar da yok. Şimdilerde bu sesleri Toroslar'da çalışan, genelde Adana ve çevresinde satanlardan duyuyoruz.

Aşerme

Kiraz, erik gibi yaz meyvelerinden de turşu kuruluyorsa, bunun kesinlikle hamilelikle ilgili olduğuna inanıyorum. Hani şu "aşerme olayı." Kimi yüklülerin kara kışın ortasında ağustos meyvesi istemesini biliriz. Hele biraz da kaprisliyse durumu düşünün.

Geçmişten bir öyküyle mavrayı tamamlayalım. Eski Ulaştırma Bakanlarından birinin kendisinden 30 yaş ufak eşi hamile. Tutturmuş "canım kütür kütür can eriği istiyor." Adam genç karısına sırılsıklam âşık, bir de Ulaştırma Bakanı ya. O zamanlar Büyükdere-Brindisi arasında çalışan İtalyan havayolu şirketinin müdürünü arar en süratli şekilde erik talep eder. Ertesi gün bir sepet Sicilya eriği hanımefendiye teslim edilir...

GÜNÜN SÖZÜ

İyilik gibi âlemde sermaye olmaz. Türk Atasözü

 

Yazarın Diğer Yazıları