Köklü değişim krizden çıkarır

Köklü değişim krizden çıkarır
Ülke ekonomisinin içinde bulunduğu krizden çıkışı için köklü değişime ihtiyaç olduğunu söyleyen ekonomist Erman Dinçel, "İsrafı tereddütsüz bitirecek, tasarrufu ciddiyetle uygulandığı bir irade şart" dedi.

Varlık Fonu'nun içinde kalan kurumlar ile borçlanma veya bunları özelleştirme yolu ile satma gibi nakit bulma girişimlerinin yeri ve zamanının geçtiğini savunan, ekonomist eğitimci Erman Dinçel, "İsraf son bulmadıkça ek varlık satışı ile sağlanacak kaynak ile ek ve ilave borçlanmalar, Türk ekonomisini tüketir ve geleceğimizi emperyalizm karşısında ipotek altına alınmasına neden olur" uyarısında bulundu.

Ülkenin ve Türk insanının geleceği açısından yeniden Serv şartlarına dönüşün kabul edilemez olduğunu vurgulayan Erman Dinçel, "Korkmayalım, bir arada olalım, kesinlikle ayrışmayalım, her problemin veya musibetin çaresi var, devlet de sürekli evlatlarını döven ve ayıran bir baba rolünden, otoriter ama kalender ve mutlaka sevgi dolu baba rolüne geri dönmesi, gelecek için umut yaratması lazım" dedi.

Ekonomideki son gelişmelerini değerlendiren Erman Dinçel, YENİÇAĞ'ın sorularını cevaplandırdı:

Sayın Dincel, Merkez Bankası Başkanı KHK ile görevden alındı bu konudaki düşüncenizi alalım.

- 2001 krizinden beri TCMB ilk ve öncelikli görevi "fiyat istikrarının sağlanması" diğer anlatımı ile "enflasyonla mücadele" olarak görünmektedir. Bu sebeple merkez bankasının hep bir yıllık enflasyon hedefi olmuştur, bu hedef uzun yıllardır % 5 seviyesindedir. Bu hedef bir türlü bu hedef gerçekleşmemiştir, buna rağmen bu hedef başkanın performans kriteri olarak da hiçbir zaman kullanılmamıştır. Performans kriteri nasıl verilir? Nasıl ölçülür? Bunlar da belirsizlikler. Diğer tarafta ülkede ekonomi yönetimini yapan hükümetlerin de orta vadeli ekonomi programı-planı kapsamında enflasyon hedefleri vardır ve şu andaki ekonomi programının hedefi 2019 yılı için %14 kabul edilmiştir. Kısacası TCMB'nin hedefi ayrı, ekonomi yönetiminin hedefi ayrı ayrı ele alınır. Hükümetin beklenen enflasyonu ile gerçekleşen enflasyon uzun yıllardır tutmadığı bilinen bir gerçektir. Merkez Bankası'nın çalışma biçimine gelince hükümet ile hedefini tespit etmek ve bu hedefi gerçekleştirmek için özerk yani kendi iradesi ile karar vermektir. Peki bu kurala uyulabildi mi? Hayır uyulmamış ve TCMB üzerinde uzun süredir "faizi düşür" baskısı uygulanmıştır.

Faizin düşürülmesi baskısı konusu iyice siyasi polemik haline getirilmiş, faizlerin artması ve düşmemesi dış güçlere, ülkenin kalkınmasını istemeyen güçlere atıfla faiz düşürme baskısı gayet yüksek ve popülist biçimde uygulanmıştır. Hiçbir siyasi danışman ve ekonomi danışmanı geçinen kişi de çıkıp "Bu işin kuralı var efendim, kanunu, ritüeli ve tüm piyasa ekonomisine inanan toplumlarda bu kurallar ciddiyetle uygulanır" dememiştir. "Efendim, bir merkez bankası başkanı talimatla iş yapmaz, kararname ile görevden alınmaz alınırsa sonuçları ağır olur" dememiştir. Bu sebeple bu görevden alma ile başkanlık döneminin ilk yılının sonunda Merkez Bankası başkanlarının "guvernör" olma yetkileri sınırlandırılmış ve hatta bu tanımlama kalkmış, yerine devletin bürokratı-memuru zihniyetinde çalışacak bir kişi için atama yapılmıştır. Kısacası başkan kamu kökenli bankaların genel müdürleri gibi siyasetin etkisinde kalabilme olasılığı belirmiştir.

Kısaca ülkemizde hem merkez bankacılığı hem de serbest piyasa kavramı bu kararlar ile veda etmiş bulunuyoruz, artık guvernör de yok, fiyat istikrarının (enflasyonla mücadele) inandırıcılığı da yok. Gerçi giden başkan da gelen başkan da guvernör değillerdi bana soracak olursanız onu da burada belirtmek isterim.

Bu "görevden alma" işleminin muhtemel etkileri neler olabilir?

Merkez Bankamızın alacağı kararlar ve bu finansal riski yönetme biçimi TL'nin değerini belirleyecektir. Tabii ki kesinlikle hiçbir vatansever faizin yükselmesini, döviz kurunun artmasını ve enflasyonun kontrolden çıkmasını istemez, aklına bile getirmek istemez, böyle bir sonuç olmasın diye dikkatli davranır ve bunun için tecrübe ve ekonomi bilgisini kullanır. TL'nin değerini belirleyen 3 unsur bulunur; faiz, döviz kuru ve enflasyonun 3 değişkenin birden düşmesi TL ve Türkiye lehine olacaktır. Tam tersi bu değişkenlerin yükselmesi TL nin değer kaybı anlamına gelir. Faizleri talimatla düşürmediği ifade edilerek görevden alınan Merkez Bankası Başkanı'nın, yerine gelen yeni başkanın görevi faizleri düşürmek üzere çalışmak olacaktır. Tüm bunların sonucu olarak ülkede belirsizlik artmış ve risk algısı değişmiştir.

Önümüzdeki günlerde vatandaşa ve yatırımcılara ne önerirsiniz?

- Faiz ve kurda aşırı oynaklık (volatilite) olasılığı da artmıştır. İşini yapmasını bilen finansçılar hâlâ risk alacak güçleri kaldı ise de bence, döviz riski almamaya ve mümkünse borçlanmamaya özen göstermeli. Firmanın finansman gücüne göre bilançosunda potansiyel zarara göre karşılık ayırmalı veya riskten korunma yöntemlerini uygulamalıdır. Bu durumda bizim tavsiyemiz "likit kalmak" yani nakitte durmaktır. "Benim varlığım-sermayem var sorun olmaz" diyen tabii ki risk almak isteyebilirler ve alabilirler, burada kesinlikle sorun yok, basiretli tüccar her zaman fırsatı görür ve hatta riski sever.

Üst üste gelen ve giderek derinleşen bu kriz ortamından sizce nasıl çıkılır, çıkış umudundan ve yönteminden kısaca bahseder misiniz?

- Ekonomik krizden, büyüyememe veya durgunluk ve TL'nin değer kaybı riskinden çıkış artık ince (finetune) veya uzun (tek başına yapısal değişiklik) ayarlamaları ile kurtulmak mümkün değil. Kısacası Merkez Bankası çalışma biçiminin değiştiği varsayımı ile bu tarz düzenlemeler ile makro ekonomik göstergelerin yani işsizlik, üretim, enflasyon, gelir dağılımı, kalkınma gibi unsurlarda ayar tutacağını zannetmiyorum.

İdeolojik veya siyasi tartışmaları tamamen kenara bırakarak, toplumu bir araya getiren, israfın tereddütsüz sona erdiği, tasarrufu ciddiyetle uygulandığı ve yapıldığı, bütçe açıklarının kontrol altına alındığı, aşırı finansal borçlanma ve aşırı borçlanma ile yaratan 224 adet yap- işlet-devret (KÖİ) projesinin tümünün yeniden yapılandırıldığı bir irade ve bir değişim gücüne ihtiyaç var.

Bu arada hem devlette hem de özel sektörde "Likidite yönetimi ve borç geri ödeme düzeni" üzerine çok ama çok ciddi çalışılması lazım. 2918 bütçe açığı 70 milyar TL, 2019 ilk 5 ay bütçe açığı 67 Milyar TL, 2019 yıl sonuna muhtemel bütçe açığı 100 milyar TL seviyesinde olacak. Bu açığın şimdilik finansmanı için TCMB'nin erken temettü dağıtımı, SWAP'lar kaynak yaratma, ihtiyat akçesinin kullanımı için yönetmelik değişimi, gerekirse bundan sonra para basımı yöntemlerinin kullanılacağı da çok açık tüm bunların enflasyon üzerinde olumsuz etkisi olacağını da hatırlatmakta fayda var. Tek ama gerçek tek çıkış yolu sanayi ve tarım üretimini artırmaktır, bu zaman alacak bir eylemdir ve bunun için toplumsal ayrışma değil toplumsal mutabakat gereklidir. Bu kapsamda sanayi ve tarım üretiminin ciddi ele alınıp bu alana yatırım yapılması ve bu süreçte tüm borçların (reel sektör ve finans kesimi) devlet eli ile silme-yapılandırma süreçlerine girilmesi lazım. Kesinlikle, verimsiz tüm kamu özel iş birliği projelerinden vazgeçilmesi gerekecek, TÜİK, BDDK, Sayıştay ve SPK nın ve tüm bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması gerekecek. İmkansız değil ama kolay da değil, ben sorun yaratan yönetimlerin kendi yarattıkları sorunları görmede ve anlamada körlük yaşadıklarını ve değişimin zamanının geldiğini görmekteyim. Adına yapısal reform, reform, düzenleme, değişim veya devrim ne derseniz deyin hukuka ve iyi eğitilmiş ve eğitilecek insan gücüne ihtiyaç duyacağını eğitim ve hukukun eksiklerinizde aynı zamanda düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Varlık fonunun içinde kalan kurumlar ile borçlanma veya bunları özelleştirme yolu ile satma gibi nakit bulma girişimlerinin yeri ve zamanı geçti, israf son bulmadıkça ek varlık satışı ile sağlanacak kaynak ile ek ve ilave borçlanmalar, Türk ekonomisini tüketir ve geleceğimizi emperyalizm karşısında ipotek altına alınmasına neden olur, yeniden SERV şartları istemiyorum, ülkem için ve Türk insanının geleceği açısından. Korkmayalım, bir arada olalım, kesinlikle ayrışmayalım, her problemin veya musibetin çaresi var, Devlet de sürekli evlatlarını döven ve ayıran bir baba rolünden, otoriter ama kalender ve mutlaka sevgi dolu baba rolüne geri dönmesi, gelecek için umut yaratması lazım.