Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mustafa Hakan ÜNSER
Mustafa Hakan ÜNSER

Koltuk için

Bir açılım oyunu oynanıyor. Sürece dahil olanlar dahi sürecin yol haritasını bilmiyorlar. Yani Türkiye'nin kaderini değiştirecek projeyi İmralı’daki bebek katili biliyor, yabancı ülkeler biliyor, Kandil’deki teröristler biliyor, Barzani biliyor ama Türk halkı bilmiyor. Görünen o ki, Anayasa değişecek, cumhurbaşkanı seçilme şartları değişecek, vatandaşlık tanımı değişecek, milletin egemenlik hakkı Türklerden alınacak. Peki karşılığında ne kazanılacak? Çok şey değişecek, daha doğrusu feda edilecek ama koltukta oturan/lar aynı olacak.

Koltuk dediğim için küçümsüyor değilim. Bana göre hali hazırda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı dünyadaki en önemli ve en üst makamdır. Korunmalı, geliştirilmeli ve büyütülmelidir. Fakat niteliği değiştirilmemelidir. Bölünme korkusu yıllardır o kadar işleniyor ki bir o kadar sakıncalı olan “dönüşüm” göz ardı ediliyor.

Esasen bölücü terör örgütü sempatizanlığından geçinen ve yıllardır bize gazeteci, siyasetçi olarak yutturulan tipler mutlu… Ekranlardan bize sırıtıyorlar ve onlar üzerinden açılımın reklamlar kısmını izliyoruz. Barış, kardeşlik, halay çekelim gibi güzel süslü lafların arkasında neler var bilemiyoruz.

HÜDA-PAR'ın çalıştayında yapılan konuşmalar ve çalıştay sonuçları ile Binali Yıldırım'ın açıklamaları, sürecin gidişatının tam olarak endişe ettiğimiz yönde olduğunu gösteriyor. Bölünürüz tehdidi ile açık açık medeniyet projemiz olan cumhuriyetin bütün kazanımlarını elimizden alacaklarını ifade ediyorlar.

Yaşananlardan anlıyoruz ki başörtüsü yasağının sonuçlarını bahane ederek tek çarenin Avrupa Birliği’ne girmek olduğunu söyleyip seçimler kazanan ve daha sonra ülkeyi alıp Ortadoğu’nun ortasına atan AKP iktidarı, şimdi yeni bir projeyle karşımızda.

Ortadoğu’da olan bitene bigâne kalmayalım, tarihi sorumluluklarımız var kabul ama iktidarı değiştirmemek için ülkeyi dönüştürmek çok büyük bir bedel ödemektir. Türklüğümüzü verip Türk, Kürt, Arap koalisyonu ortak yönetimine razı olmak sadece egemenlik meselesi değildir. Yıkıcı siyasi, sosyal ve ekonomik boyutları da vardır. Sınırlarımız tehdit altına girebilir; zaten erozyona uğratılmış kimliğimizi iyice yitirebiliriz ve demokrasimiz daha büyük darbe alabilir ve daha da fakirleşebiliriz.

Suriye'nin ve Irak’ın kuzeyindeki yapılar ile Kandil bölgesindeki terör örgütünün hepsini toplasan ortaya bir devlet çıkmaz. Devlet olma yeterliliğine, olgunluğuna ulaşamamış, zihniyet olarak niyet birliği bile olmayan etnik yapıların KCK ismi altında toplanıp birlikte hareket etme denemeleri başarıyla sonuçlanmamıştır. Bu yapıların kuracağı olası devlet Marksist mi olacak, şeriatçı mı olacak o bile belli değildir. Hizbullah liderinin öldürülmesi sonrası dünyadaki en büyük gösterinin Diyarbakır'da yapıldığını ve bunun ne anlama geldiğini unutmamak lazım. Batı Kürtlere karşı olan güvenini yitirdi, bölgede seküler gördüğü bu kesimin yetersizliğini gördü ve projesini revize etti. Hizbullah’ın kontrolüne girmesi olası Lübnan benzeri yeni bir devlet yerine tüm maliyeti Türkiye'nin sırtına yüklenmiş stajyer bölgesel yönetimlerden oluşan “geçiş dönemi” yönetiminde anlaşılmış diye düşünüyorum. Yeni projeye göre Kürdistan kurulmuyor. Türkiye bölünmüyor ama dönüşüyor.

Yeni dünya düzeninde iktidarların halkı ikna etmesi yeterli değildir. Komşu ülkeleri ve uluslararası dengeleri gözetmeleri ve rızalarını almaları da gerekiyor. AKP izlediği göçmen politikalarıyla başka konularda uzlaşamasa bile son on beş yıldır batı ülkelerinin desteğini almayı ve halkı ikna etmeyi başardı.

Halk ikna oldu ama nereden kaynaklandığını bilmediği faturayı hâlâ ödemeye devam ediyor. Şimdi Suriye'de yaşanan gelişmeler ve Ortadoğu’da oluşan yeni dengeler üzerine hem halkı ikna edecek hem Batı’nın desteğini devam ettirecek bir dönem başlattılar. Aynı göçmen politikasında yaptıkları gibi ağır faturayı Türk milletine ödeterek ne pahasına olursa olsun iktidarlarını devam ettirmeyi deneyecekler.

İktidar adım adım yürüttüğü açılım sürecinin yol haritasını ve beklenen sonucunu Türk milletiyle paylaşmak zorundadır. Yapılan her neyse açık bir şekilde anlattıktan sonra seçim yahut referandum yoluyla halka onaylatmalıdır. Bu konuda iktidarın görüşüne katılmayan muhalefetin ve diğer kesimlerinde süreçte karşılaşılabilecek sorunları özgürce dile getirmeleri ve halkın sağlıklı karar vermesine katkı sağlamaları elzemdir. Bunun aksi bir tutum Türk milletine tezgâh kurmaktır.

Özellikle milletimizin genç fertlerinin gelecekte nasıl bir ülkede yaşamak istediklerine karar verme hakları gasp edilmemelidir.

Yazarın Diğer Yazıları