Emekli kıdemli albay Alican Türk, 2010 yılında emekli olduktan sonra, 2011 yılında “Doğu ve Güneydoğu’da Faili Meçhul Cinayetler ve Gerçekler-Cinayetlerin Psiko Sosyal Nedenleri” adlı bir kitap yazdı. Kitap bittiğinde, yakın dostları başının derde gireceğini söylediyse de bilgilerini kamuoyuyla paylaşmaktan vazgeçmedi. O kitaptan beş ay sonra 28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklandı ve 14 ay hapis yattıktan sonra beraat etti. Cezaevinde, “Bitmeyen Sömürü-28 Şubat” adlı kitabını yazdı.

Hacettepe Üniversitesi, Sosyoloji bölümünü askeri öğrenci statüsünde bitirerek, orduya katılan Alican Türk, yurt içinde ve dışında psikolojik harekât kurslarına katıldı ve eğitimci bir subay olarak, askeri okullarda ve birliklerde dersler, seminerler verdi. Sınır ötesi bir harekât olan Çekiç 97 Harekâtı’nda TSK başarı madalyası aldı. Bosna Hersek’te 16 ay görev yaptı.

Alican Türk, ilk kitabını, ilavelerle genişleterek, “PKK Entrikaları ve Faili Meçhuller” adıyla Eylül 2025’te yeniden yayınladı.

***

Alican Türk, cezaevindeyken yazdığı mektuplardan birini yayınladığım için tahliye olduktan sonra eşiyle birlikte teşekkür ziyaretine gelmişti. Sakin bir kişiliği var. Bilecikli bir baba ve Diyarbakırlı Kürt kökenli bir annenin çocuğu ve Güneydoğu’yu çocukluğundan beri bilen bir kişi olarak PKK’nın psikolojik operasyonlarına karşı, neler yapılması gerektiğine dair üst makamlara raporlar hazırlanmasına katkıda bulundu.

Alican Türk, bütün bu faaliyetlerini kitabın girişinde kullandığı, dört kelimede özetliyor:

“Gerçek, en iyi propagandadır!”

***

Kitaptan hangi alıntıyı yapsam, içeriği yansıtmayacaktı. Bu sebeple sonuç bölümünden birkaç paragrafı bilginize sunuyorum:

“1984-2000 yılları arasında hiç kimsenin aklının almayacağı olayları gördü, yaşadı bu toplum.

Tarihte bile eşine zor rastlanabilecek vahşetlere tanık olduk. 50 bin candan bahsediyoruz. Milli Mücadelede bile yitirdiğimiz can sayısının 10-12 bin olduğunu düşünün ve kıyaslayın. Bizim ‘terörle mücadele’ diye geçiştirdiğimiz bu süreç, yaklaşık dört-beş milli mücadele ediyor.

Kimse farkında değil ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti, o süreçte bir uçurumun kenarından döndü.

Ve yine dünyada hiçbir ordunun, hiçbir askerin başaramadığını Türk Silahlı Kuvvetleri başardı. NATO standartlarına göre gayrinizami bir savaşta karşı taraftan bir kişiye karşılık 4-7 güvenlik görevlisinin yaşamını kaybetmesi normal kabul edilirken Türk Silahlı Kuvvetleri, NATO standartlarını ters-yüz ermeyi başardı.

Güneydoğu’da yaşananları, hiçbir ülkenin askeri zaten başaramazdı. ETA ile 50 yıllık mücadelede ölenlerin toplam sayısı 1000’i, IRA’nın yaklaşık 100 yıllık savaşında 2000’i bulmaz. Söz konusu süreçlerde İngiliz ve İspanyol askerleri, dünyanın en zorlu arazisinde ağır silahlarla donanmış 500-600 kişilik grupların saldırılarına maruz kalmamışlardır. Güneydoğu’nun o çetin arazisinde, o koşullarda ne İngiliz ne İspanyol ne de Amerikan ne de bir başka ülkenin askeri dayanabilir ve mücadelede edebilirdi; hepsi birkaç ay içinde bırakır kaçardı.

Ha belki bırakıp kaçmayabilirlerdi. Bu durumda Güneydoğu’da ölenlerin sayısı 50 bin değil, 3-4 milyon olurdu ve emin olun o 4 milyonun da 3 milyon 995 bini yöre halkından insanlar olurdu. Kimsenin gözünün yaşına bakmazlardı.

Ve yine iddia ediyorum ki yaşanan olayların hepsi değil yarısı bile başka bir ülkede yaşansaydı o ülke şimdiye kadar on defa çökmüş, darmadağın olmuş, içinden en az 7-8 devletçik çıkarılmıştı. Bunun somut örneği Yugoslavya’dır. İç savaşlar da cabası olurdu.

Devleti yöneten siyasi iktidarın, ilgili bürokratların Öcalan’ı ve PKK’yı tanımadığını ve çok büyük yanlışlar yaptığını gördüm. Nitekim 2002’de can çekişme noktasında olan örgüte can katıldı, yeniden hayata döndürüldü Kısa sürede örgüt yeniden palazlandı ve hendek operasyonlarına kadar giden, 794 güvenlik görevlinizin şahadetine yol açan bir süreç yaşandı.

Ağustos 2025’te bu kez ‘Terörsüz Türkiye’ adıyla servis edilen yeni bir projeyle karşı karşıyayız. Anılan proje, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başını eskisinden daha fazla ağrıtacaktır. Bu projeleri, emperyalist dayatmanın sonucu olarak ülkemizin Yugoslavyalaştırılması, Iraklaştırılması ve Suriyeleştirilmesi modeli olarak görüyorum.”

***

Meclis iç tüzüğüne aykırı olarak Abdullah Öcalan’ın talebiyle kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun PKK’lı olmayan üyelerine, Alican Türk’ün kitabını okumalarını tavsiye ediyorum.

Komisyon üyelerine kitap tavsiyesi! - Resim : 1