Komitacılıktan particiliğe

               Şu siyaset bir türlü olması gereken çizgiye çekilemedi. Normalleşemiyoruz arkadaş. Kurulduğundan beri bizde partiler, dernekler ve iktidar olan ile olmayanlar birbirini "hain" olarak niteler.

                Buyurun size İsmet İnönü örneği.

                Bakınız elinde Amerikan bayraklı fotoğrafı ile yine manşetlerde.

                Arkadaşım, kardeşim, başkanım, kıymetli büyüklerim..

Affedersiniz ama siyasetimiz sürekli böyle mi yürüyecek? Tarihimize, dilimize, dinimize, ne kadar kıymetlimiz varsa hepsine bir kulp bulup, değerler sistemini yer ile yeksan mı edeceğiz?

Azizim, sadece Sakarya Savaşı, tek başına İnönü zaferi bile, İsmet Paşa'yı gözünüzde aklamıyor mu?

Bu adeta kaderimiz haline gelen kirli siyasetin bir cevabı var mı?

Var!

Bizde particilik İlber Ortaylı'nın deyimi ile "Balkan komitacılığını" modelleyerek doğmuştur.

Çok değil bir önceki yüzyıla bakınız.

Particilik aynı zamanda militarizmle iç içedir.

Peki Avrupa'da?

Avrupa'da partiler "fikir kulüplerinden" doğmuştur. Paris'in tartışmalı ortamlarında herkes kendi fikrini desteklemek için filozoflardan, aydınlardan kendine taraftar bulma yarışına girerdi. Kimi, Jean-Jacques Rousseau'ya konferans verdirir ve der ki; "işte bizim fikrimizin desteği bu", kimileri Jean Bodin'e.

Kavga fikir yarışı üzerinden yürürdü.

Bunun sonunda partiler doğdu Avrupa'da.

Demokrasi bu anlayışla güçlendi ve bugünlere geldi. Bizde komitacı bakış hâkim olduğu için ya kahramansın ya da hain.

Öyle ki, İttihatçılarla İtilafçılar Balkan Savaşlarıyla yaşanan yenilginin öfkesini dahi sahiden ihanet içeren sözlerle ifade ederler. İtilafçıların "Edirne'yi Enver kazanacağına, Bulgar kazansın" anlayışı bunun sonucudur. Bu söz size bir şey hatırlattı mı?

Hatırlayın, adamın biri kendini Osmanlı sanarak başında bir fes ortalıkta dolaşıp Mustafa Kemal düşmanlığı yaparken, konferanslarından birinde, "Mustafa Kemal kazanacağına keşke Yunan kazansaydı" dedi.

Vatanın kurtuluşuna sevineceği yerde üzüldüğünü belirtti.

Tıpkı Edirne'nin kurtulduğuna sevinmesi gerekirken üzülenler gibi.

Bu gerilim, Kurtuluş Savaşı boyunca hep sürdü.

Türk Ordusu Sakarya'da ilerlerken bile, "inşallah yenilirler" diyenler vardı. Büyük Taarruzla kazanılan zaferden sonra o muhalif kuşak, yine partiler ve yine siyaset üzerinden ancak bu defa çağın özelliklerine uygun olarak fikirlerini ideolojiye dönüştürerek günümüze ulaştı.

Türk siyasetinde bu komitacı bakış, karşıtını her daim düşmanlaştıran siyasi kültür, kendini sürekli yenileyerek bugünlerde geçmişi tekrarlıyor.

Bir önceki haftayı hatırlayın. Akşener'in evinin önüne gelen kalabalık, siyasi şiddetin komitacı zihniyetin ürünü değil de neydi?

Biz siyasi dinginlik arıyoruz?

Neden arıyoruz?

Komitacılıktan bıktığımız için. Bir millet, bir toplum, bir topluluk ve bir ulus olmak istediğimiz için. Kısacası biz bilincine varmak için.

Biz neden iktidar olduğumuzda liyakate değil de kendi adamlarımıza iktidar gücümüzü kullanarak devleti teslim ediyoruz?

Çünkü bir bizden olanlar var; bir de ötekiler.

Ötekiler kim?

Bizden olmayanlar. Kimi zaman karşı ideolojiden olanlar, kimi zaman rakip partilerden olanlar; kısacası düşmanlarımız.

Bu sebeple Sakarya Savaşını kazanıp, Büyük Taarruzla, vatanı kurtarsanız ve ülkenin bütün koltuklarını getirip teslim etseniz bile, asla içlerine sinmezsiniz. Yine biri çıkar: "Keşke Mustafa Kemal kazanacağına Yunan kazansaydı" diye hayıflanır.

Biz böyleyiz.. Çoğu kere kahramanlar bile hain damgası yer.

Yazarın Diğer Yazıları