Konuşan Türkiye

Ana muhalefet erken seçim istiyor. Erken seçim çağrısına siyasetten değil, yargıdan cevap geliyor!

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu “ne dedi, ne demedi” diye kamuoyunda tartışırken, savcılık soruşturması konusu oluveriyor!

Cumhuriyet tarihinin en büyük terör örgütünün bir numaralı sorumlusu, “İmralı’dan orta doğuya ne diyecek” ve ülke onun çağrısı ile (!) terörden arınacak diye beklerken (!) cumhuriyetin kurucu partisi CHP içinde terör soruşturmaları başta olmak üzere, bir dizi yolsuzluk iddiaları ile soruşturmalar gündemi haftalardır meşgul ediyor.

Bir taraftan terörist başı Öcalan ne diyecek diye beklerken, kent uzlaşısı diye seçim işbirliğinde CHP’li belediyelere PKK-KCK operasyonu ile terör soruşturmaları yapılıyor. DEM Partinin Cumhur İttifaklı ile olan ilişkisi terörsüz Türkiye diye sunulurken, CHP’yle bulaşması halinde DEM tekrar terörist oluveriyor!

Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ cezaevinde unutulacak sanılıyor! Zafer Partisi’nin liderinin hukuksuzluğa uğramasını, kamuoyuna yansıtan parti faaliyetleri bile güvenlik güçlerinin engeli ile karşılaşıyor.

Sokakta, sosyal medyada görüş açıklamak artık “yürek mi yedin” cesareti ile karşılanıyor!

Eleştiriye bu kadar tahammülsüz muktedir siyaset, demokrasilerde çok rastlanan bir durum değil.

Şimdi ülkenin kaymak tabakasını temsil eden TÜSİAD ülkede savrulmalara dikkat çekerek “güven sorunu” açıkladı.

Bir ülkede siyaset, alttan üste eleştirilerin feryada dönüşmesini kendine ve ülkeye tehlike gibi algılaması, o ülkede siyasetçinin ülkeyi değil; kendini koruduğunun göstergesidir.

Esas tehlike siyasetçinin ülkeyi kendinin sanmasıdır.

Siyaset denildiğinde yönetim, iktidar, egemenlik gibi kavramlar akla geliyorsa, burada siyasetçinin kendi için değil, vatandaş ve ülke için bir amaç taşıması gerekmez mi?

Ülkede her şey yolunda gitse hepimiz alkışlarız. Ama ülkede her şey yolunda gitmiyor. Bunu niye alkışlayacağız? Uyarmak ve rahatsızlığını belirtmek vatandaşlık görevi değil mi?

Ülke, milletin egemenlik kayıtsız şartsız milletin ise, O milletin yetki vererek seçtiği siyasetçilere; kendini, kaynaklarını ve ülkeyi emanet etmesine siyasetçinin bir “emanetçi” olarak görev yapması gerekmez mi?

Hukuk ve demokrasi bir milletin gücüdür. Bu gücü kimse millet aleyhine kullanamaz, kullanmamalıdır.

“Konuşan Türkiye” bütün sorunların çözüm enerjisidir. Konuşan Türkiye’yi susturmak mümkün değildir. Sorunun temel kaynağı; konuşan Türkiye’nin varlığından rahatsız olunmasıdır.

Değerli Yeniçağ okuyucuları, Müsavat Dervişoğlu dediği gibi;

“Türkiye konuşmalıdır.

Konuşursa, demokrasi işler.

Demokrasi işlerse, hukuk işler.

Hukuk işlerse, güven olur.

Güven olursa, yatırım gelir.

Yatırım gelirse, refah büyür.

Refah büyürse; Emekli de, asgari ücretli de "Fitreye" muhtaç olmaktan kurtulur.”

Ülkenin ihtiyacı, susan değil “Konuşan Türkiye’dir.”

Yazarın Diğer Yazıları