Kore savaşında benim rolüm (1)

“KORE SAVAŞI” 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore komünist ordusunun 34. Paraleli geçerek Güney Kore’ye saldırmasıyla başladı ve 27 Temmuz 1953’e, Panmunjom’da mütareke imzalanana kadar sürdü...
Adına “Police Action” -polis harekâtı- dendi, ama gerçekte, binlerce insanın hayatına ve sefaletine mal olan büyük bir savaştı!
Saldırıdan sonra, BM Güvenlik Konseyi toplandı ve 1950’de Kore’ye, BM Kuvveti göndermeye karar verdi. O sırada toplantıları boykot etmiş olan “Daimi üyeler” Sovyetler Birliği ve Komünist Çin bu kararı veto edemediler. Ve muhtelif üyeler bu Barış Gücüne kuvvet göndermeyi kabul ettiler. İlk katılan ülkelerden biri de Türkiye oldu. İlk Tugay General Tahsin Yazıcı komutasında gönderildi ve Kunuri Savaşındaki fedakârlık ve başarısından dolayı Orduların Komutanı, “Kahramanların Kahramanı” dediler ve başta Amerikalılar Türkiye’yi koyacak yer bulamadılar!
Kore Savaşında 1000’den fazla şehit ve çok yaralı verdik... Bu şehitlerden 500’ü Pysan’da, BM mezarlığında yatıyor... Fakat karşılığında ve bu sayede Türkiye’yi NATO’ya almak hususunda ayak sürüyenler, bizi nihayet NATO’ya kabul ettiler! Bu kadar şehide değer miydi? Bu o günlerin dünya şartları göz önünde tutularak tartışılacak bir konu! Herhalde hem Kore savaşı hem de Türkiye’nin katkısı, Türk Ordusunun fedakârlığı çabuk unutuldu...




Rolüm başlıyor!
BM Güvenlik Konseyi o tarihi kararı alırken ben de BM Basın Bölümünde “uluslararası memur” olarak orada idim!


BM Basın bölümünde uluslararası memurken

O zamanın teknik koşullarında, Konseyin ortasındaki  “Basın” masasında, kulaklarımda  “anında”  tercüme kulaklıkları, not tutuyordum! O zaman tabii bilgisayar vb.. kolaylıkları yoktu... Basın için hazırlanan bültenler bu  “orta masada” , el yazısıyla tuttuğumuz notlardan oluşturuluyordu!
Bir süre sonra vatan görevini yapmak üzere BM teşkilatından istifa edip Türkiye’ye döndüm. İsteseydim emekli olana kadar orada kalır ve sonra da hayatımın sonuna kadar BM’den emekli maaşı alırdım... Fakat bir an önce askerlik yapmak, sonra da gazeteciliğe dönmek istiyordum!  Askere alındım... Beni test “imtihanıyla” İstihkâm sınıfına ayırdılar...  Halıcıoğlu’ndaki  “İstihkam Yedek subay okulunda”  mimarlar, mühendisler arasına düştüm... Matematikle aram hiç iyi olmamıştı, oysa o zamanın tabiriyle, bu  “Fen”  sınıfında matematik geometri önemli. Diğer yedek subay adaylarının hepsi, tabii bu konularda bilgililer. Bazıları, subay öğretmenlerin yanlışlarını çıkaracak kadar bilgili! Bir ben bir de rahmetli Profesör Tarık Zafer Tunaya, güç durumdayız. Çavuş çıkarılmadan imtihanları nasıl verdik bilemiyorum!
Okulun son günlerinde kıtalara ayrılacağız. Komutan sordu: “Kore’ye gönüllü gitmek isteyen var mı” diye. Ben hemen ileri atıldım “Ben varım” dedim... Sonra da, rahmetli babama gidip, kararımı söyledim.  Üzüleceğini sanmıştım ama o aksine,  “Aferin oğlum. Sana da bu yakışırdı” dedi ve tabancasını bana verdi...
Sonra İzmir’de, Seferihisar’da özel eğitim görmeye gittik! Amerikalı subaylar, birliğe, bize yeni Garand tüfeklerini ve yeni savaş yöntemlerini  gösteriyorlardı ve biz de tercümanlık yapıyorduk!
Eğitim bitti. Zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı birliği teftişe geldi... “Kuzey Yıldızı” kod adı verilen Birliğimizi  Amerikalı subaylar, birlikte savaşacağımız ABD ordusuna göre düzenlemişler ve Birlik, alanda bu düzene göre sıralanmıştı. Kara Kuvvetleri Komutanı rahmetli General Kanatlı, gürledi; “Boy sırası yok” diye... Ve bir kargaşadan sonra, Birlik “boy sırasına” göre düzenlendi. Kore’de, gene değişene kadar! 
İzmir rıhtımından Kore’ye gitmek üzere bir Amerikan nakliye gemisine  kalın kışlık üniformalarımız, Kırıkkale tüfekler ve kara kazaklarımızla biniyorduk... Geminin Kaptanı, deniz tutmasına karşı “dramamin” ilacı alınmasını önerdi. Bunu, Birliği sevk etmekle görevli Komutana tercüme ettiğimizde, cevabı  “Biz İstiklal Savaşında çarık yedik siz de, kusa kusa gidersiniz, kusa kusa gelirsiniz”  dedi. Bunu Amerikalıya nasıl tercüme edeceğimi bilemedim! TSK nereden nereye geldi? 

Günlerce, kusa kusa ve asıl kaşına kaşına Kore’nin Pusan Limanına vardık. Orada bandolarla karşılandık! Oradan da trenle cepheye!

Aynı gemide, Etiyopyalı askerler Belçikalılar ve Yunanlılar vardı. Yunanlı subaylarla hemen çabuk haşır haşır neşir olduk...

Bir gün alarm zilleri çaldı. Koğuşlara koştuk. Bizim askerlerin koğuşlarıyla, Etiyopyalılarınki komşu.  Etyopalılarla, bizimkiler duş paylaşımı yüzünden kasaturalarla, biribirlerine girişmişler; kan gövdeyi götürmekte.  Tabancalarla havaya ateş ederek kavgayı güç durdurabildik. (Gelecek Pazara: “Ve Savaşta” )


Kore'de çakı gibi bir asker Altemur KILIÇ


*****

Karagöz
Kolleksiyonundan

7 Mart 1931

KAPAK:  Manşette, “Bazı şeylerden muamele vergisi kalkıyor.” yazılı.
Karagöz diyor ki; Ha şöyle! yerli mallarımızdan bu vergiyi kaldırırsak mal ucuzlar, satış artar, millet para kazanır. Haydi hayırlısı!
Sayfanın altında kutu içinde de şu haber verilmiş:
Meclis değişiyor!
Meb’usluk tahsisatı (500) liradan (350) ye indirildi.
Gazi babamız, milletin hakiki dertlerini dinlemek ve asıl dileklerini anlamak için memlekette uzun bir seyahata çıkmıştı. Her tarafta halkla konuştu, ahalinin şikayetlerini bir baba gibi dinledi, dileklerini sordu. Bu seyahattan dönünce hemen Halk fırkasını topladı. Milletin arzusunu ye-
rine getirecek yeni kararlar vermek için şimdiki Meclisin fesih edilerek yeniden intihap yapılmasını teklif etti. Millet vekilleri bu teklifi alkışlarla kabul ettiler. Meb’usluk tahsisatı (350) liraya indirildi. Yeni Meclis Mayıs’ta işe başlayacaktır.

 

FIKRA
Temel Londra’nın ortasında, sokakta İngiliz giyimli, -melon şapkalı, elinde şemsiye, bir adama yaklaşır... Adamın yüzü ve burnu tam Karadeniz tipli... Temel sorar; “Hemşerim Karadenizli musun?” Adamdan cevap yok! “Hemşinli misun? Trabzonli musun?” Gene cevap yok... Nihayet, “Rizeli misun?” diye sorunca, adam patlar:“İncilizum, İnciluz” diye!

ÖZDEYİŞ
“Evlilik, kale gibidir. İçeridekiler dışarıya çıkmak,
dışarıdakiler ise içeriye girmek isterler.” 
Tayland Atasözü 

Yazarın Diğer Yazıları