Koryürek- Aslan yürek!

Kırk yıllık can dostumuz  Cüneyt Koryürek, Harbiye’de iş yerinin önünde, zıpır bir sürücünün kurbanı oldu! O böyle ölecek adam değildi! Dün gece, eşimle birlikte ölümüne yanarken, meziyetlerini, özelliklerini hatırlardık; insan kusursuz olmaz ama Cüneyt’in başlıca kusuru, bu çağda fazla dürüst olması, düşüncelerini, kendi aleyhinde de olsa, dobra dobra söylemesi idi!
DELTA ajansı, reklâm ve halkla ilişkiler ajansı idi. Bir kaç yıl önce büyük bir iş adamına onu tavsiye ettim, görüşmeleri için randevu aldım. Ertesi gün, o patron beni aradı; “Yahu” dedi “Senin bu dostun nasıl adam, işe talip oldu ama ne kadar fena - yanlış yolda olduğumuzu yüzüme karşı söyledi!” O zat, iş almak içim dalkavukluk yapanlara alışmıştı. Cüneyt, tabii işi alamadı. Kendisine “Yahu ne yaptın?” dediğimde, “Ben kendi kendime ve mesleğime ihanet edemem, her şeyden önce, kendime karşı doğru olmak mecburiyetindeyim!” dedi. Ve bütün hayatında da öyle kaldı. Benim yazdıklarımı - yanlışlarımı, ertesi gün telefonla açıkça söylerdi!
Son zamanlarda sağlığı, gözleri iyi değildi, ama bir defa bile ne bundan, ne de mali durumundan ve aile sorunlarından şikâyet ettiğini duymuştuk!
Cüneyt, hayatta fazla para kazanmadı ama, arkasında özellikle evlatlarına, yakınlarına, biz arkadaşlarına ter temiz bir isim bıraktı.

Gerçek arkadaş
Cüneyt, her şeyden önce sağlam bir dosttu; karşılığında bir şey istemeden veren bir arkadaştı. Eksik olmasınlar, dostlar çok, ama “arkadaş” başka... “Arkadaş” savaşta düşmanla boğuşurken  arkanı  güvenle dayanabileceğin kişi demek! Cüneyt, işte böyle bir “arkadaştı”
Belki ayrıntı ama, gözlerim pek iyi göremediği için ışıktan ve büyük bir büyüteç bulamamaktan  şikâyet etmiştim, ertesi gün hemen ikisini de gönderdi...
Cüneyt çok taraflı,  “çok bilmiş” değil, gerçekten çok şey bilen  bir adamdı. Dünya olaylarını, gelişmeleri takip eder, ortaya önemli hakikatler çıkarırdı. Ben, bir konuda tıkanınca onu arar, canlı “ansiklopediye”  sorardım, hemen cevabını bulurdu... Dünya medyasında Türkiye ’ye ait yazılanları ve zaman zaman da dokunaklı özdeyişleri, fıkraları ve slâytları bana aktarırdı. Şimdi ben ne yapacağım. Böyle çok bilen bir canlı lügat -ansiklopedi- bir Şiar Yalçın kaldı! 

Ve son kartı

Cüneyt, her yılbaşında, zamana göre anlamlı “özdeyişli” tebrik kartları gönderirdi. Bu yıl gönderdiği tebrik kartına, şu notu  düşmüş: 
“Hemen hemen 35 yıldır, her yılbaşında dostlarıma yeni yıl için kendi felsefemi aktaran mesajlar yollardım. Yaklaşık 300 kişiye yolladığım bu mesajlara cevap veren pek az kişi olurdu. Bu nedenle, son iki yıldır bu kartları yollamaktan vaz geçtim. Ama  yine kaşındım ve yeni bir kart hazırlayıp yollayacağıma, tam 21 yıl önce yolladığım kartı, bu sefer sadece yılını değiştirerek ve postayla değil, e-mail ile yollamaya karar verdim... Ekte göreceğiniz kart, dünyaya gelme anlamının mutluluk olduğunu bir türlü anlamayan kişilere hitaben yazılmış bir mesajdır.
Kartta bir mezar taşı var, taşın üzerinde de üzerine çarpı çizilmiş bir kalp!

Ve şu sözler :

“Zira bazılarımız 30’unda ölür, 70’ine kadar gömülmeyiz...  Hayatta kaldığımız müddetçe sevmek, düşünmek, görmek için yeni bir fırsat, yeni bir yıl daha! “Altında da Cüneyt’in o meşhur imzası...:
Ne acıdır ki Cüneyt için, bu fırsatlar kalmadı. Şimdi 70’lerinde iken gömülecek. Ama yattığı kadar dostları tarafından sevgiyle hatırlanacak! 

* * *

Cüneyt birkaç gün önce, e- posta ile slâyt dizisi iletmişti, ” Telafi edemeyeceğimiz 4 durum“ diye; Taş atıldıktan sonra... Söz ağızdan çıktıktan sonra... Fırsat kaçtıktan sonra ve zaman geçtikten sonra! 
Telafi edemeyeceğimiz beşinci bir şey var: ”Cüneyt öldükten sonra!“ Seni çok özleyeceğiz sevgili Cüneyt! Bu yazıyı senin e-posta adresine de gönderdim, bilmem eline geçer mi?..

Yazarın Diğer Yazıları