Kosova'yı beklemek?

KKTC’nin varlığını, eli kanlı “kaptı kaçtı” Rum idaresinden daha meşru olduğunu ve tanınmamasının haksızlık olduğunu kabul etmeyip “uyuşmazlığın sorumlusu olarak” Türk tarafını görenler, 2004 Referandumuna rağmen “Kopenhag’da-Lahey’de büyük fırsat kaçırıldı” görüşünü sürdürenler “Kosova’nın bağımsızlığı tanındığı takdirde KKTC’ye de gün doğabilir” demeye başlamışlardır. Kıbrıs meselesinin bunca yıldır halledilmemiş olmasındaki gerçek nedenleri görmek istemeyenler, Kıbrıs meselesinin Türkiye açısından güvenliği ile ilgili milli bir dava olduğuna inanmayanlar, 1960’da kurulmuş olan ortaklık düzeninin “Enosis-çift Enosis” seçeneğinde Türkiye ile Yunanistan arasındaki Lozan dengesini bozmamak için onurlu bir ara-yol olarak kurulduğunu bilmeyenler, Rum-Yunan ikilisinin bu onurlu uzlaşmayı “Enosise sıçrama tahtası” olarak kullanmak için imzaladıklarından haberleri olmayanlar şimdi “KKTC’nin tanınmasını” hak olarak, büyük bir kararlılıkla talep edeceklerine, “Kosova’nın tanınmasına bağlı bir ümit” beyanından öteye gidemiyorlar. Türk tarafı için “barışçı görünmek” ve bu nedenle takdir toplamak, kalıcı adil bir barış için direnmekten yeğdir. Bu nedenledir ki Annan Planına “evet” demek suretiyle alınan alkış, bu “evet” imizin bize neye mal olduğunu görmek istemeyenler vardır. Bunu görüp bizi ikaz edenleri de “uzlaşmazlıkla” veya “Türkiye’nin AB yolunu tıkamakla” suçlamak adet haline gelmiştir. Bundan yılmamak gerekir. Bahis konusu olan Türkiye’nin güvenliği ile ilgili milli bir davadır; Lozan dengesinin bozulması ve 1960 Antlaşmalarının yapılabilmesi için Türkiye’nin yapmış olduğu fedakârlıkların boşa gitmesi meselesidir; yıllarca bu milli dava kaybedilmesin diye Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin can ve mal olarak yaptıkları fedakârlıkların toprak olmaması meselesidir; Türk askerinin, suçluymuş gibi, sancağını toparlayarak, şehitlerin kemiklerini torbalara koyarak, başı eğik durumda Anadolu’ya dönüp dönmeme meselesidir. Kısacası Türkiye’nin en haklı ve en güçlü olduğu bir davada “barış adına” hakkını korumaktan vazgeçmesi ve haksızlığa boyun eğerek Rum-Yunan ikilisi karşısında yenik düşmesi meselesidir. Böyle bir yenilginin arkasından gelecek olan Ege, Ermeni, Kürt, azınlıklar, Ekümenlik, vilâyetlere özerklik, Atatürk ilkelerinden vazgeçiş, AB’ye ikinci sınıf üye olarak bağlanma konularında Türkiye’nin hakkını koruma gücü hemen hemen sıfırlanmış olacaktır.

Türk milleti böyle bir yenilgiyi hak etmemiştir. Yapılması gereken tek şey vardır bu da Rum-Yunan ikilisinin kirli oyunlarını, Kıbrıs’ta işledikleri cinayetleri, insanlık dışı davranışları bütün dünyaya duyuracak bir tanıtma seferberliği başlatmak ve kırmızı çizgimiz kabul edilmeden, eli kanlı Rum idaresinin Kıbrıs Türklerini ve Kıbrıs’ın tümünü temsil etmediği teslim edilmeden masaya oturmamaktır.

Yazarın Diğer Yazıları